Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

O gün neler oldu?

Mustafa Kemal Atatürk vefat ettiğinde gazeteci-yazar-siyaset adamı Altan Öymen, Ankara'da ilkokul birinci sınıfa gidiyordu.

O gün olanları "Bir Dönem Bir Çocuk" kitabında şöyle anlattı:

"Ölüm, sabah saat 9'u 5 geçe olduğu için o sabahki gazetede yoktu.

Haber, biz okuldayken bir teneffüs zamanında birdenbire geldi. Bir anda yayıldı ve herkes ağlamaya başladı. Öğretmenler, görevliler ve biz çocuklar birbirimize baka baka uzun uzun ağladık.

Bir süre sonra bizi eve gönderdiler.

Evde de durum aynıydı.

Anneannemin, annemin gözleri kan çanağıydı. Babam işindeydi.

Radyoda matem müziği çalıyordu.

Sonra eve Ulus gazetesinin ikinci baskısı geldi.

İlk sayfası bugün bile gözümün önündedir.

'Kurtarıcını ve en büyük evladını kaybettin... Türk milleti sen sağ ol' başlığı ve Atatürk'ün büyük bir portresi. Ayrıca ölüme ilişkin doktorlarının yayınladığı tebliğ.

Bu satırları yazarken, tebliğin metnini bulup yeniden baktım. Şöyleydi:

'Reisicumhur Atatürk'ün umumi hallerindeki vahamet dün gece saat 24'te neşredilen tebliğden sonra her an artmış ve bugün Perşembe sabahı 9'u 5 gece büyük şefimiz derin koma içinde terk-i hayat etmişlerdir.'

 

*

 

Altan Öymen, aynı kitapta, Atatürk'ün naaşının İstanbul'dan Ankara'ya getirilişi ve burada yapılan törenlerle ilgili de şunları yazdı:

"Cenaze, 19 Kasım günü Dolmabahçe Sarayı'ndan alınıp Yavuz zırhlısına bindirildi, İzmit'e kadar deniz yoluyla götürüldü. Oradan trenle Ankara'ya nakledildi ve Ulus'taki Meclis binasının önünde kurulan katafalka konuldu.

Bayrağa sarılı tabut, çiçekler, çelenkler, her tarafta bayraklar... Ve tabutun kenarlarında dimdik, kımıldamadan nöbet tutan kılıçlı subaylar...

Sıra sıra yürüyen kalabalığın içinde annemle babamın arasında o manzaraya bakarken hıçkıra hıçkıra ağladığımı hatırlıyorum.

Babam aile reisi olarak kendini tutmaya çalıyordu. Ama gözleri kırmızıydı. Annem de hıçkırıklar içindeydi. Yanındaki anneannem de öyle. Bizimle beraber yürüyenlerin her biri de benzer durumlardaydı.

Atatürk'ün cenazesi bu geçişlerden sonra gene büyük bir törenle Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine götürüldü.

Törene birçok ülkeden askeri birlikler de katıldı."

*

Atatürk'ün naaşının geçici kabirde kalış süresi ne yazık ki 15 yılı buldu.

Patlayan İkinci Dünya Savaşı ve ekonomik kriz Anıtkabir'in inşasını çok geciktirdi.

Demokrat Parti'nin 1950'de iktidara gelmesi ve Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar'ın Anıtkabir inşaatıyla bizzat ilgilenmesiyle Atatürk'ün naaşı ancak 10 Kasım 1953'te bugünkü yerine, ebedi istirahatgahına nakledildi.

Bayar, yıllar sonra bu olayı anlatırken şöyle dedi:

 

"Aziz Atatürk'ün Etnografya Müzesi'nin bir tahta masasında yattığını düşünmek benim için dayanılmaz bir sızı idi. Sürekli izlemelerle, iktidara gelmemizden üç yıl sonra Anıtkabir nihayet tamamlandı.  Eğer cumhurbaşkanı olmanın bir faniye kazandırdığı şereften ayrı bir değeri ve hazzı varsa o da benim için sevgili Atatürk'ü Etnografya Müzesi'nden alıp Anıtkabir'deki ebedi istirahatgahına tevdi ettiğim tarihi günü yaşamış olmamdır. O tevdi sırasında yaptığım konuşmada, 'Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz. Bil ki hakiki yerin daima inandığın ve bağlandığın Türk milletinin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat' demiştim."

*

Bazı tarihçiler, Anıtkabir'in İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde bitirilemeyişini, Atatürk'le İnönü'nün arasının 1937 yılında bozulmasına, bu nedenle İnönü'nün kasıtlı olarak inşaatı geciktirmesine bağlıyorlar. Bunu da belirteyim. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları