Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

Millî Düşünce 181

"Dert bir değil elvan elvan!"

14 Mayıs''ta sandığa gideceğiz. Her biri diğerinden uzun günler birbirinden hızlı geçiyor. Ancak Gazi Meclis 104''üncü yılına girerken Türk millî egemenliği tehdit altında. İstisnasız bütün partiler gerek söylemlerle gerekse davranışlarla bu tehdide de katkıda bulunuyorlar.

103 yıl önce Türk millî egemenliğine ve Türk kimliğine iman etmiş bir avuç kahraman, "Osmanlı İmparatorluğu''nun sahibi aslisi Türk Milleti" diyerek yola çıkmışlardı. Artık çöken devletlerinin yerine de millî Türkiye devletini kurdular. Savaş bitince de cumhuriyeti ilan ettiler.

Çok az eksiğiyle bütün partilerde, Meclis''i kuran ve Cumhuriyet''i ilân eden kadrodaki inançtan eser olmayan isimler var. Hatta bazıları çok öne çıkmış vaziyette. Ancak inanç yok derken de yanlış anlaşılmasın, var aslında. Ama Türk kimliğine değil. Onun yerine başka kimliklere ve Türk karşıtlığına iman var. Türk egemenliğine ortak getirmeye iman var.

Türkiye''yi 21 yıldır yönetenler de en baştan beri vatandaşlık tanımını değiştirmek istiyorlar. Bu da onlarda iman hâlinde. Hiç vazgeçmiyorlar. Millî birliğin dağılmak, gök kubbenin başlarına yıkılmak üzere olduğunu fark etmelerine rağmen vazgeçmedikleri görülüyor.

Bu kadar karmaşık problemin kaynağı nedir? Nasıl olur da böyle bir durumla karşı karşıya kalırız? Bu soruların iki cevabı var: 21''inci yüzyıldaki ideolojik yönetim ve yansımaları ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS).

CHS''ye geçiş nasıl başladı diye düne dönüp daha detaylı hatırlamakta fayda var. Bu da Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun Hoca''nın "Tarihlendirme" yazısıyla ortaya çıktı. Hoca; "11 Ekim 2016: Devlet Bahçeli(nin), "Karşımızda iki alternatif yol vardır. Biri bizim için de en doğru olanı Sayın Cumhurbaşkanının yasal ve anayasal sınırlara çekilmesidir. Bu olmayacaksa, ikinci yol fiili duruma hukuki yol aranmasıdır." dediğini hatırlattı. Yani, Cumhurbaşkanı hukuka uydurulamadı, hukuk ve kendileri ona uydular.

"Takatsiz kalmışım yayan"

Aynı konuşmada Devlet Bahçeli, "Anayasa değişmeden yönetim sistemi üzerinde zorlamayla ve fiilen oynama yapılmıştır. Elbette bu çarpık durumun anayasal meşruiyetinin olmadığı da ortadadır. Net olarak söylemek isterim ki, şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir." de demişti. Bu aynı zamanda, "suçlu" bir cumhurbaşkanı anlamına geliyor. Fakat daha da önemlisi hukuku her an çiğneyecek bir anlayışa işaret etmekte. Ki, Türkiye 22 yıldır bu şekilde yönetiliyor.

Sistem %50+1 oy üzerine kuruldu. Daha doğrusu +1 üzerine. Yani, cumhurbaşkanının seçilmesi için o bir kişinin de ikna edilmesi gerekiyor. Nasıl olacağının da önü açık elbette. Bugün tam da bu yaşanıyor. Daha yeni kurulmuş ve sadece kurucularının oylarını bile alıp almayacağı meçhul partiler de ziyaret ediliyor. Gerçekmiş gibi ciddi tavırlar takınılıyor(!) Çünkü sistem buna muhtaç ediyor.

İşte bunun yüzündendir ki partilerin çoğunda Türk kimliğiyle kavgalı isimler var. Bu tercih doğru mu? Bence doğru değil. Hatta partilerin alacakları oyları daha da azaltır. Ama bu sefer de ne tarafa dönüleceği belli değil. Nereye baksanız kaos görülüyor.

Fakat çarpıcı bir gerçek daha var. Ve bütün hepsinden daha önemli. O da Türk Milletinin dirliği ve birliği için günlük hayatın problemsiz ve istikrarlı olması şartı. Bundan dolayı derhal bu sistemden vazgeçilmesi gerekiyor. Ve CHS''yi çağ atlamak olarak sunan AKP Genel Başkanı bile farkında ve düzenlemeden bahsediyor. Elbette bu sözlere yanlış yaptıklarını itiraf etmek diye bakmak fazla olmaz.

CHS, değerli sanatçı İzzet Altınmeşe''nin şiirini yazdığı türküdeki gibi başımıza elvan elvan dert açmış durumda. Bu dertlere yerimiz elverdiğince bakalım.

Dört cumhurbaşkanı adayı var. Matematik olarak dördü de kazanabilir. Bütün anketler yarışın Kılıçdaroğlu ve Erdoğan arasında geçeceğini gösteriyor. Ancak biz değerlendirmemizi mevcudun devamı ve değişim diye iki ihtimalli yapabiliriz.

"Bir derdime bin dert koyan"

Erdoğan seçildiği takdirde 21 yıllık iktidarına bir beş yıl daha ekleyecek demektir. 21 yılda Türkiye''nin geldiği yer ortada.

Devlet bütün kurumlarıyla dağınık bir vaziyette. Bu hâl en son deprem sabahından üçüncü güne kadar bütün çıplaklığıyla kendini gösterdi. Sadece ismi bakan olan devlet görevlilerinin açıklamalarının satır aralarından deprem günü yaşananlar hakkında kanaat edinebildik. Verilen talimatların durdurulduğunu öğrendik. Çünkü karar sadece cumhurbaşkanına aitti. Dolayısıyla, adı bakan bile olsa, kimse kendi başına hareket etmemeliydi(!)

Sosyal medyadan yükselen homurdanma, internette bant daraltılmasıyla (yavaşlatma) önlendi. Ama kim bilir enkaz altındaki kaç kişi bu yüzden kurtarıcılarına ulaşamadı! "Gerekiyordu yapıldı"dan başka bir açıklama da duyulmadı.

Tarihin en popülist seçim ekonomisi savurganlığı yaşanıyor. Olmayan para harcanmakta. Devamlı para basılıyor. Bilgiler de kamuoyuna açıklanmıyor.

Üstüne üstlük devlet kesesinden ve her türlü teamülün dışında bir seçim süreci yaşanıyor. Açılış adı altındaki seçim toplantılarında hazır olan cumhurbaşkanlığı otobüs ve araçlarının, ulaşım için kullanılan uçakların, aday olan bakanların kullandığı resmî araçların haddi hesabı yok.

Defterler de hiç kapanmıyor

Ve daha da önemlisi AKP Genel Başkanı Erdoğan''ın Diyarbakır konuşması hâlâ düşüncesinden değişiklik olmadığını gösteriyor. Türkiye Yüzyılı açıklamaları ve bu konuşma birbirini de tamamlıyor aslında.

Erdoğan''ın, Türkiye Yüzyılı açıklamalarındaki "Gelin, Türkiye Yüzyılında, demokrasimizi katılımcı demokratik bir Cumhuriyet kimliğiyle taçlandıralım" ve hemen sonra HDP''li Pervin Buldan''ın, "Cumhuriyetin demokratikleşmesi tarihsel bir çözüm önerisidir. HDP, Kürt sorununun demokratik çözümü … konusunda üzerine düşen her şeyi yapmaya hazırdır" açıklaması arşivlerde duruyor.

Bu ilişkinin, özellikle, gözlerden uzak tutulmaya çalışıldığı gözlenmekte. Muhalefete yüklenilmekte.

Diyarbakır''da, "Bizim topraklarımızda … Irak''ta başaramadıkları oyunu, Suriye''de tekrarlamaya çalışanlar bugün varlar, yarın olmayacaklar." cümlesi de yukardaki sözlerle ilişkili. Irak parçalı bir devlet oldu. Suriye''de bu yolda ilerliyor. Yani emperyalizm Irak''a ve Suriye''ye yerleşti. Hem de Türkiye''yi yönetenlerin yardımıyla başardı.

Irak''ta olan biteni anlatmaya Barzanilerle yapılan petrol ilişkisi tek başına yetecek boyutta. Bu yüzden Türkiye tazminat ödemeye hükmedildi. Suriye topraklarında yaptığımız Barış Pınarı Harekâtı, ABD ve Rusya ile imzalanan mutabakatlarla durduruldu. O mutabakatlarda PYD/PKK paçavrasının kurmaya çalıştığı sözde devlet, neredeyse, tanındı.

Bütün bunlar aslında ciltlerle kitapla ancak anlatılabilecek hâlimizin çok ama çok küçük bir kısmı. Yeniden beş yıl da yetki verildiğinde bir daha alınamayacak derecede sıkıntılı durumlarla karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır. Büyük bir kaosun yaşanacağını söyleyebiliriz.

"O yâr beni pareleyen"

Seçimi Erdoğan dışında birisi kazandığında da karışıklık bizi beklemektedir. Bu karışıklık kaçınılmaz. Yirmi bir yılda devlette kadrolara sadece kendilerinden olanların getirildiği bir vakıadır. Ki bunu örtebilmek için iktidar, kul hakkına en büyük tecavüzün yapıldığı mülakat sınavını kaldıracaklarını söylemektedir. Gerçek anlamıyla Türk gençleri kuru soğana muhtaç edilmiştir.

CHS, bine yakın makamın cumhurbaşkanıyla birlikte boşaltılmasını yasaya bağlamıştır. Bu da devletteki devamlılığı ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca bu makamda oturanlar partili hâle geldiklerinden değişim döneminde nasıl davranacakları da ilk defa görülecektir. Burada da tartışmaların olması kuvvetle muhtemeldir.

Her alanda yapılmaya çalışılacak değişikliklerin büyüklüğü ortadadır. Eğitim, ekonomi, sağlık, güvenlik, dış politika, enerji, üniversiteler vb… hayatın bütün cephesinde büyük krizler yaşanmaktadır. Bütün bunlarla mücadele edilirken kamuoyu desteğinin güçlenmesi için %50+1 için yapılan tercihlerin çalışırken düzeltilmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Eğer düzelmezse yeni gelenle de aynı mücadele verilmesi kaçınılmaz hâle gelir.

Türkiye bu hâliyle enkaz altında kalmış depremzedeye benzemektedir. Ancak yerel seçimlerle hava almak için bir delik açılmıştır. Bu delik cumhurbaşkanı seçimleriyle genişletilmeli ve enkazdan çıkılmalıdır. Türk halkı artık dayanamayacak durumdadır.

Bu şartlarda Türk halkı tercihiyle ya bu küçük deliği genişletecek veya gelecekte de oluşacak şartlara göre davranacaktır. Tabi, enkaz altında kalmazsa… Ama Türk Milletinin Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğma özelliği de hiç akıllardan çıkmamalıdır. İşte o zaman gazabı da büyük olur.

Yüce Türk Milletinin Ramazan Bayramı kutlu olsun.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları