Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Saltuk Buğra AKSAKALLI

Saltuk Buğra AKSAKALLI

yazar

'Melek Girmez' nasıl temizlendi?

Osmanlı döneminde, bekâr odalarının bulunduğu semtler vardı. Sizin anlayacağınız o dönemde; ev sahipleri "Bekâra ev yok!.." demez, doğru bekâr odalarının bulunduğu semtleri gösterirdi. Bu semtlerin başında İstanbul'daki Eminönü Küçükpazar ve Üsküdar'daki Balaban İskelesi ve Unkapanı'ndaki Haydar bunların en ünlüleriydi.

Bu bekâr odalarının bulunduğu yerlere "Melek Girmez" adı verilmişti. Bu mahalleler sadece İstanbul'da yoktu. Kayseri Talas'taki "Melek Girmez" melek sokağı, Niğde'deki Elhacı Mahmut Caddesi yakınlarındaki şimdiki adıyla Madenciler Sokağı, Nevşehir Ürgüp'teki "Melek Girmez" olarak bilinen Dağıstanlı Sokağı, Trabzon Bulvari, Kahramanmaraş Merkez, İsmet Paşa, Kahramanmaraş Merkez'deki Trabzon Bulvarı yakınlarındaki "Melek Girmez" sokağı, Adana Seyhan'daki Kuruköprü Mahallesi'ndeki şimdiki adıyla Toptancılar Sokak'ta bulunan "Melek Girmez" sokağı... Bunlar benim duyup, bildiklerim...

Taşradaki bu "Melek Girmez" sokaklarının çoğu restore edilip turizme kazandırılmaya çalışıldı. Birçok hayat hikâyesine tanıklık etmiş Eminönü Küçükpazar'daki bekâr odaları ise hâlâ metruk yerler olarak duruyor. Yenikapı-Levent metrosuna bindiğinizde Haliç Köprüsü'nün iki yanında bu metruk binaları görmeniz mümkün. Kimilerinde bekârlar da yaşıyor, ancak ha yıkıldı, ha yıkılacak.. Köyünden, büyük şehre çalışmaya gelen nice insanın toplanıp kader ortaklığı ettiği yerlerdir bu odalar. Çoğumuz kapısından bile geçmeye korkarız. Gelin İstanbul'daki bu bekâr odalarının geçmişine bir bakalım:

Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde başıbozukluk bir hayli arttığından, bu bekâr odalarının bulunduğu semtler de oturulmaz bir hâl almış.

3. Selim döneminde Üsküdar Balaban İskelesi'ndeki bekâr odalarında yer alan başıboş tayfa sürgün edilmiş.

Bir dönem Eminönü'ndeki Yeni Cami'nin arkasında bulunan Bahçekapısı, surlarla çevrili şehre giriş vaktini aşanların içeri alındığı bir kapıymış. Daha sonra oralar, deniz kenarı ve kayıkhanelerin yanı sıra işçiler, yeniçeriler, hamallar, berduşlar, ne kadar it-kopuk var hepsi buraya üşüşür... Yani her türlü rezilliğin yaşandığı bir yer olur burası...

Tarihler 1800'lü yılların başları... "Hasta adam" denen Osmanlı, can çekişmekte... Asayiş diye bir şey kalmamış... Sabah erken kalkan devlete meydan okuyor... Hemen her gün paşaların kelleleri uçuyor, sadrazamlar, kapı ağaları bir bir can veriyor. Devşirmeler devletle istedikleri gibi oynuyorlar... Yeniçeriler, İstanbul halkına da saraya da adeta zulüm etmekte... 3. Selim vahşice öldürülmüş, yerine Kabakçı Mustafa isyanıyla 4. Mustafa ikinci kez tahta geçmiş. Başta Kabakçı olmak üzere bütün isyancıları öldürmüş ve son anda 2. Mahmut padişah tahtına oturtulmuş.

Tarihler 28 Temmuz 1808'i gösterirken, asayiş biraz olsun Alemdar Mustafa Paşa sayesinde düzelmiş... Ne var ki, Alemdar Mustafa Paşa da 15 Kasım 1808'de çıkan Bab-ı Ali Baskını isyanında, Gülhane'deki Alay Köşkü'nün karşısındaki sadaret binasında cephaneyi patlatarak ölmesinden sonra işler iyice çığırından çıkmış.

Devletin bütün kurumları rüşvet, sahtekârlıkla boğazına kadar pisliğe batmış durumda... Hocalar din taciri olmuş, Şeyhülislam'ların İslam'la ilgileri yok... Paşalar, sadrazamlar ve kadılar devleti soymak için birbirleriyle yarışıyor... Osmanlı tahtında oturan 2. Mahmut'un etrafında güvenebileceği kişi parmakla sayılacak kadar az. "Melek Girmez" Sokağı'ndaki bütün pislikleri bilmesine rağmen çaresizlik içinde kıvranıyor.

Büyük dedesi Genç Osman'ı ve amcası 3. Selim'i öldüren yeniçerilere diş bileyen ve Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırmak için fırsat kollayan 2. Mahmut tarihler 1812'yi gösterdiğinde çoktan kararını vermiştir... Her türlü pisliğin, vebanın kaynağı olan "Melek Girmez Sokağı" denilen bekâr odaları yıkılacaktır... Veba hastalığının en hızlı ilerlediği yer Tahtakale ve Bahçekapı arasında kalan bekar odalarıdır… Osmanlı'yı ahlâken çökerten, bütün pisliklerin kaynağına yüzlerce işçi ve askerle ilk darbe vurulur... Yıkım bir günde çarçabuk biter... Ortaya çıkan manzara korkunçtur... Oda içlerinde, yarı çürümüş yüzlerce ceset çıkmıştır... Dönemin batakhanesi olarak adlandırılan odalardan kadın ve çocukların cansız bedenleri ortaya çıkar... Sokağın azılılarının çoğu idam edilir, bazıları firar eder... Velhasılı pislik yuvaları darmadağın edilmiştir.

Bir yıl sonra 1813'te, "Melek Girmez Sokak"taki yıkılan odaların arsası üzerine Hidayet Camii inşaa edilir. 2. Mahmut, ahşap olarak yaptırmıştır camiyi, daha sonra 2. Abdülhamit 1887'de yenisini Fransız mimar Alexandre Vallaury'ye yaptırır. İstanbul'un işgal yıllarında cami, Fransızlar tarafından hapishane olarak kullanılır. Kuvayı Milliyeciler burada aç-susuz günlerce, aylarca tutulmuş, türlü işkencelere maruz kalmıştır.

Cumhuriyetle birlikte "Melek Girmez" sokağının da kaderi değişecektir. Yenicami, Nimet Abla bilet gişesi, İstanbul Ticaret Odası ve Bahçekapı arasında sıkışmış bu muhit şimdilerde İstanbul halkının kahve-çay içerek soluklandığı, çeşit çeşit atıştırmalıklarla öğününü geçiştirdiği yerlerle doldu. İstanbullu iş çıkışı arkadaşlarıyla buluştuğu bir mekân halini almıştır. Eskiden "Meleğin girmediği, şeytanın ise fazla durmadığı" bu yerler, şimdilerde İstanbulluların buluşma noktası olmuştur.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları