Kartal'a puanı Mert ve evliyalar kazandırdı: Beşiktaş'ın Avrupa sınavını Zafer Arapkirli yazdı...

Futbolu çok yakından izleyen canlı türü arasında adettendir.

Hem taraftar hem de futbol yazarları, maç öncesinde hiç şaşmaz biçimde şu "geyiği" yaparlar:

"Abi gördün mü kadroyu?.."

Bu cümle her defasında farklı anlamlara gelir.

Kimi zaman, "Abi ne yapmaya çalışıyor bu adam (The Hoca) ya? İntihar mı ediyor?"

Kimi zaman, "Geçen maçın kadrosunu bozmamış. Akıllı iş. Sağlam başlıyor..."

Kimi zaman, "Yine gereksiz rotasyona başladı bu adam. Haydi hayırlısı..."

Kimi zaman, "İlk yarıda işi bitirip sonra ikinci adamları alacak oyuna..."

Bu liste uzar gider.

Ama, bu gece Club Brugge maçı öncesinde, bir meslektaşım çok daha iddialı ve "flaş" bir yorum yaptı telefonda:

"Bu Şenol kendini kovdurmaya çalışıyor. Başarısız olacağını anladı. Kısa yoldan ipini çekip, parasını alıp tüymenin peşinde. Bak. Dediydi dersin..."

Bu tezine gerekçelerden biri olarak da, orta sahada Salih Uçan'ı kenarda oturtup deneyimsiz Demir Ege ile başlamasını gösterdi. Alex Chamberlain gibi bir oyuncuyu ısrarla oynatmamasını, Trabzon'da çok formda gözüken ama oyuna geç girdiği için işe yaramayan Rashid Ghezzal'ı yine yedekte başlatmasını da listeye ekledi.

Sakatlık olmadığı zaman uyumlu ve iyi bir stoper ikilisi oluşturan Colley - Amartey ikilisini değil de, Amartey - Bailly çiftini denemesi de soru işaretleri oluşturmuştu.

Tabii bütün bu sorular sorulur.

Ancak, Hoca'nın kafasında ne olduğunu en iyi kendisi bilir. Çünkü hep söylediğimiz gibi, hocaların da hep savundukları gibi, "Antrenmanda ve kampta bütün vaktini oyuncularla geçiren ve tek tek durumlarını en iyi bilen kişi o..."

Sahada ise, olumsuz bir sonuç çıktığında "Demedim mi ben?.."ciler çıkar ortaya hemen.

Kimi zaman da haklı olurlar tabii.

Maça, Club Brugge öyle bir fırtına gibi başladı ki, insan ister istemez, "Bunlar Trabzon Fırtınası" filmini iyi izlemişler diyor. Sadece Trabzon'u değil, Beşiktaş'ın başka maçlarda da bocaladığı pozisyon şablonlarını.

İlk 10 dakika, özellikle soldan gelip sık sık yürekleri ağızlara getirdiler. Defalarca kornerle, defansın iyi yer tutmasıyla ve bir kez de kale direği ile durdurulabildiler.

Beşiktaş bu baskıyı ancak 10'ncu dakikadan sonra kırıp ileri çıkabildi. Bir iki kez etkili de olabildi ama, ileride Vincent Aboubakar'a topu aktaramadan bir şey olmuyor. Ya da rakip kadar hızlı çıkıp, geride rakibi hazırlıksız yakalamadan gol pozisyonu olmuyor.

Beşiktaş'ın da aylardır yazıp çizdiğimiz, konuştuğumuz en büyük eksiği bu zaten. Baskıyı aşıp, ileri hızla çıkabilmek.

Burada "Senkronize bir hızdan" söz ediyoruz tabii.

Dikkat çekici biçimde, "Kanatların ya da orta sahadan bir iki kişinin hızla çıkıp, ilerideki adamı beklemelerinden" değil. Ya da hep eleştirdiğimiz gibi, hızla çıkarken dahi, kendi kendine vitesi küçültüp yan pas geri pas yaparak değil.

Bir "akord" eksikliği var bu takımda. Kazanırken de kaybederken de yazıyoruz hep. Enstrümanlarını tek tek iyi çalabildikleri konserde bile uyumsuz notaların yükseldiği bir orkestra.

Bu yazdıklarımı maç içinde ta oradan hissetmiş olacaklar ki, 30 ve 35'nci dakikalar arasında bambaşka bir Beşiktaş izledik sahada. Tam da "Yapmıyorlar, yapamıyorlar" dediklerimizi harfiyen yapmaya başlayan bir takım hüviyetine büründüler.

İlerleyen dakikalarda da Rashica, Gedson, Masuaku, Demir Ege, ve hatta (bu 'hatta'nın cevabı hepimizce malum) Muleka'nın etkili oyunları, sahadaki dengeyi gözle görülür biçimde değiştirdi.

Ama Brugge iyi kapanarak tehlikeleri savuşturmayı bildi.

Devre de böylece 0-0 bitti.

Beşiktaş, silkinip kendine gelmiş ve ikinci devreye daha bir kendinden emin çıkacaktı.

Ve öyle de oldu.

46'ncu dakikada, Gedson'un hızlı çıkışı sırasında sola Masuaku'ya aktardığı topu Masuaku erken algılasa, erken alsa ve erken aktarsa, Aboubakar kale önünde daha erken girip vurabilirdi. Geç kalınca, top kalecide kaldı.

Şu lanet olası "senkron" ve "hız uyumu" sorunu...

Ama, soldan Rashica'nın bindirmeleri ve rakip ataklarında topu kesip ileri hızlı çıkıyların artması, bu dakikalarda Beşiktaş'a iyi bir "sihirli değnek" dokunuşu gibiydi.

Soyunma odasında "Şenol Hoca Konferansı" işe yaramıştı sanki.

Bunlarla umutlanırken, hemen akabinde rakibin bir atağında, aynı Trabzon maçındaki gibi rakip forvetin bomboş kafa vuruşunda Beşiktaş defansının "amatörce" o adamın arkasında kalması, yürekleri yine ağızlara getirdi. Bu seviyede bu tür hataları rakipler affetmez.

İki dakika sonra Brugges'ün sağdan getirdiği topu, Thiago'nun neredeyse çizgide ıska geçerek gol yapamaması, yine alarm zili niteliğinde patlamalardı.

Brugges'ün sağdan hızlı ataklarında Amartey'in neden rakibe erken basmayıp orta fırsatı verdiğini anlamak mümkün değil. Şenol Hoca'nın da görmemesi..

Ama diyoruz ya..

Vardır bir bildiği.

Bakalım, onun sabrı mı bizim sabrımız mı daha güçl?

58'inci dakikada yine organize bir atakta Mert Günok'un ayakla çıkardığı top, "Çıkmadık canda umut vardır" dedirtti bir kez daha.

Bu bölümde Brugges yine baskıya almıştı, Beşiktaş kalesini.

Bir dakika sonra bu kez rakibin kale önünde bomboş şut şansını Bailly son salisede önledi.

65'nci dakikada, tam ceza sahası yayı üzerinde tartışmalı bir frikik kazandı Brugges. Akıllı ve sğalam baraj organizasyonuna takıldı bu atış.

Tam bu dakikada Rashica ve Muleka dışarı alınırken, Salih Uçan ve Bahtiyar oyuna dahil oldular.

70'nci dakikadan sonra Brugges'ün dalga dalga gelen atakları Mert'in kurtarışları ile adeta ecel terleri döktürdü Beşiktaş kalesinde.

Nitekim 77'de, yine sğadan yine Amartey'in "uyuması" ve rakibin üzerine çıkmaması nedeniyle bomboş pozisyonda Vanaken'in vuruşu ile durumu 1-0 yapıyordu.

Sonrasında yine peşpeşe ataklarda Beşiktaş kalesi adeta bombardımana tutuldu.

Akabinde oyuna Cenk Tosun'u alan Şenol Hoca, en azından ileride bir çare üretmeyi akıl etti. Defansa da Necip'i alarak "Sağlama" oynuyordu yine.

89'da hızır gibi yetişen Aboubakar - Cenk ikilisinin paslaşmasında, tecrübeli golcü Cenk tam da eski günlerdeki gibi kaleci ile karşı karşıya üzerinden aşırtarak durumu dengeledi. 1-1

İlaç gibi gelmişti bu değişiklik.

Amartey'e gösterdiği sabrı hala anlayamadığımız Şenol Hoca biraz olsun affettirdi kendini bu hamle ile.

Maçın geri kalan kısmında yani uzatma dakikalarında, artık "Bari puanı kurtaralım" diye eller "Yaradana" açılmıştı.

Tabii ki bu övünülecek bir durum değildi Beşiktaş için.

Ama defansın çaresizliğini görenler için başka da çare yoktu.

Sonuçta, böylesine baskı yediği ve bu kadar çok pozisyon vediği bir maçtan 1 puan, Karakartal için yine de "Uzuuun bir günün kârı" sayılmalı.

Brugges, gerçekten "taş gibi bir takım..." orası kesin.

İstanbul'a dönüşte, ev ödevi dosyası yine çok kabarık.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları