Japonlar da boyumuzun ölçüsünü gösterdi!

Ermenistan karşısında, Eskişehir’de yitirilen puan, 90 küsur dakika sözümona “baskılı” oyuna rağmen gol üretemeyen bir takım, kafalarımızı bir hayli karıştırmıştı.

Hayal kırıklığı, ileriye dönük umutların iyice zayıflaması, dağınıklık, başıbozukluk, tereddüt, yine her zaman yaptığımız gibi “O gitsin bu gelsin...” muhabbetleri. Ve daha pek çok şey.

Böyle bir ortamda, tam “Hele biz yine ligimize geri dönelim de, sonrasına bakarız. Kısmet...” diyorduk ki, takvime bir baktık, “Salı günü Japonya ile oynuyoruz...” Hem de Avrupa’nın öbür ucunda.

Niye? Anlayabilen geri gelsin.

Lige, takım kamplarına biraz daha yorulmuş gelsinler diye mi?

3 gün sonra yeni bir milli maç mı var da, ona mı hazırlanıyorsun?

Stefan Kuntz “Ermenistan maçındaki kadroyu beğenmedim. Bir de bu çocukları deneyeyim” diye bir deney yapsın diye mi?

Bilemiyoruz.

Dedik ya... Herkesin kafası karışık.

Federasyonun (ki en az onların kafalarının karışık olması lazım) daha da karışık olduğu anlaşılıyor.

Açtık... İzliyoruz...

Rakip, kelimenin tam anlamıyla “tabanca gibi” bir takım. Karınca gibi çalışıyorlar. Tıkır tıkır top yapıyorlar. “Birlikte ve hızlı ve dikine” oynayıp sonuca gitmeyi biliyorlar.

Daha üç vakit önce Almanya’ya (tamam, eski Almanya olmayabilir ama...) tam 4 gol atmış bir takım.

Başka? Avrupa’nın ve dünyanın önemli liglerinde yine “takır takır” top oynayan önemli futbolculara sahip bir Japonya... Futbolu öğrenmeleri, dünyada ses getirme seviyesine geçmeleri, şunun şurasında daha 30 sene bile olmamış bir ülke. Şu anda FİFA Klasmanında 20’nci sırada.

Yani? Bizim (42’nci sıradayız – berabere kaldığımız Ermenistan 90’ncı sıra) tam 21 sıra üzerimizde.

Yani? Futbolla yatıp futbolla kalkan, milyarlarca dolarını bu oyuna yatıran ama ne kulüpler ne de milli takımlar düzeyinde uzun süredir işe dokunur bir başarısını hatırlamadığımız, kendi kendine övünen, şişinen ama sıkça da dizlerini döven bir ülkenin 21 sıra üzerinde. Hala, kahvehanelerde “Macaristan’ı nasıl yenmiştik ama?..” öyküleri anlatmaktan bıkmayan. 2’nciliklerle 3’ncülüklerle nesille avutan, kısır bir 3 büyükler rekabeti ile tatmin olan bir ülke olduğunumu bir kez daha suratımıza vururcasına.

Pek imrenilecek bir tablo olmadığı ortada.

Sahaya bakıyorsun... Yukarıda söylediğimiz gibi “Bir şu çocukları deneyeyim” diyen Stefan Kuntz’un “Yap-boz” tahtası. Ya da hani şu “Yaz – sil” tahtası.

“Bizim çocuklar”, yine alıştığımız ve ligdeki takımlarımızda da sıkça gördüğümüz “Topa daha çok sahip olursak kazanırız belki” şeklindeki ilkel futbol anlayışı içinde.

İki gün öyle paylaştım. İngiltere de Ukrayna’ya karşı, Türkiye de Ermenistan’a karşı topa neredeyse 30’a 70 sahip olmuş geçen hafta. Sonuç? 1-1 , bizim maç ta 1-1

Orta sahada, maaşallah her biri (70’lerde futbolu yakından izleyenler bilir) birer “Franz Beckenbauer (nam-ı diğer Kaiser) stili” artistik hareketli top servisleri yapınca marifet yaptıklarını sanan çocuklar. Japonlara bakıyorsun, futbolun tartışmasız “fundamental”ı olan, “Al topu, hızla rakip kaleye git ki, o aldığın top işe yarasın” anlayışını uyguluyor.

Nitekim ilk devrede attıkları 3 gol de bunun eseriydi.

15’nci dakikada tıkır tıkır ve hızla getirdikleri topu net bir vuruşla Atsuki İto gol yaptı. 1-0

5 dakika sonra yine net bir pozisyonu dıyarı attılar ama. Senaryo aynı. Al, hızla paslaş, dikine rakip kaleye git ve vur.

28’de, yine aynı “basit ama etkili” anlayışla, varyeteye kaçmadan hızla getirilen topu ağlarımıza gönderen Keito Nakamura 2-0 yaptı.

36’da bu kez kaptırdığımız topu, alıp yine hızla getirip hiç zorlanmadan 3-0 yaptılar. Golü atan yine Nakamura...

Geldiler mi, “Kamikaze” gibi geliyor adamlar. Yanlış anlaşılmasın “Ölümüne” filan değil. Sadece “Ne yaptığını bilerek, hedefe yönelik ve akıllı pazlarla. Ama hep hızlı. Tıkır tıkır. Böyle oynayan takımlara karşı senin “Yan pas geri pas, hazırlık pası, top bizde daha zçok kalsın” alayışıyla yaptığın dizilim, rakibi kontrol edemiyor tabii... Hızlı saldıran takıma hızlı hareket edip savunabilen bir takım lazım. Formül basit. Ama icra etmek zor tabii.

44’te bu kez duran toptan biz yanıt verdik. Soldan kullandığımız frikikte Mert Müldür yakın mesafeden vurdu. Kaleciden seken topu Ozan Kabak, akıllı ve fırsatçı bir kafa vuruşu ile Japonya kalesine yolladı. 3-1

Biraz moral bulup, devre arası öncesi geri kalan 2, 3 dakikada bastırdık ama. Nafile. Sadece “Heves ve gaz”

İkinci yarıya çıkarken, Kuntz 5 değişiklik birden yaptı.

Ermenisten maçının kadrosunda İsmail Yüksek, Hakan Çalhanoğlu, Merih Demiral, Cengiz Ünder ve kaleye de Uğurcan’ın yerine Manchester United’ın yeni kalecisi Altay Bayındır’ı alarak başladı.

Salih Uçan, Salih Özcan, Orkun Ökçü, ve Çağlar Söyüncü, kenara alındılar.

Rakip de 3 oyuncu değiştirdi.

56’da Japonların bir topu direkten döndü. Ama, getirilişi ve hazırlığı itibarıyla, yine çok basit ama imrenilecek cinsten bir pozisyondu.

Aslında, belki garip gelebilir ama. Bir teklifim var:

Japonya ile maç yapmak için bu kadar zahmete gireceğinize, bunların oyun stilini incelemek için video kasetlerini izlesek, daha mı faydalı olur? Yol masrafından ve boşuna ter dökmekten de kurtuluruz. Sakatlık riski de yok. Mis gibi... Federasyon bunu düşünse ya...

61’de, bu kez hızlı saldıran ve akıllı pas yapan taraf Türkiye’ydi. Soldan ısrarla kaleyi hedef alarak getirilen topa önce Cengiz Ünder vurdu. Kaleciden dönen topa Ermenistan maçının sürpriz yıldızı Bertuğ Yıldırım vurup, 2 maçta ikinci golüne da imza atıyordu.

Bir dakika sonra Japonların bir topu daha direkten döndü. Yine “hızla ve kaşla göz arasında” geldiler kalemize.

65’te, ender organize ataklarımızdan birinde Bertuğ’un zayıf kafa vuruşu Japon kalecisinde kaldı. 72 ve 73’te Japonya kalesinde peşpeşe şutlar bulduk ama kaleciyi geçemedik. Japonya biraz daha “yaslanıp, kontratakla çıkma” anlayışına dönmüş gibi göründü oyunun bu bölümünde.

Nitekim bu kontarataklardan birinde 78’de kazandıkları topla Altay’la karşı karşıya kalan İto, İsmail Yüksek tarafından indirilince kazanılan penaltıyı İto gole çevirdi ve durum 4-2 oldu.

Zaten demoralize olmuş savunma ve orta sahamız iyice vites küçülttü bu dakikalarda. Soldan gelen bir Japonya atağında yapılan ortaya 3 Japon oyuncu birden ıska geçince “5’lenmekten” kurtulduk. Kuntz saç baş yoluyordu, öfkeden ateş püskürüyordu iyice.

70’li yıllarda İstanbul’da Karaköy iskelesi çıkışı ve alt geçit girişinde tanışmıştık “Japon Yapıştırıcı” ile..

Şöyle bağırırdı çocuklar:

“Capun. Al Capun, al Capun... Capuuun!..”

Stefan Kuntz’un yerinde olsam, kutular dolusu alırdım. Bu takımı oturtmak ve yapıştırmak için.

Çok işimiz var çooook.

Zaten adamlar 21 kademe üstümüzde. Bugün, golleri bir yana koyun. Bunu gözümüze soka soka ispatladılar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları