İdlib’den gelen acı haberler yüreğimizi yaktı.

Resmi açıklama gelmeden önce çeşitli iddialar dolaşıyordu.

Şehitlerle ilgili farklı sayılar söyleniyordu.

Devlet yetkililerinden herkes merakla bir açıklama beklerken, iktidara yakın medyadan Esad rejimine nasıl “ağır darbeler” indirdiğimiz son dakika bilgisiyle geçmişti.

Daha sonra da mikrofonlar Hatay Valisi’ne uzatıldı.

O da önce 9 şehit, sonra 22 şehidimiz olduğunu söyledi.

Sabaha karşı ise şehit sayımızın 33’e yükseldiği belirtildi.

Tabii bu sırada “büyük devletimizin” ilk icraatı interneti engellemek oldu.

Twitter, Instagram, Facebook, WhatsApp kısıtlandı.

VPN de olmasa hiçbir şeyden haberimiz olmayacaktı.

Devletimizin ikinci hamlesi ise yurt dışına gitmek isteyen sığınmacılara kapıları açmak oldu.

Avrupa şefkatli kucağını açmış bekliyormuş gibi…

Sırf Türkiye’de kalmaları için hükümete üç beş milyar Euro vermiyormuş gibi…

Vaziyet gerçekten çok kötü!

Amerika ile başlayan ve Şam’da Cuma namazı ile sonlanması planlanan Suriye maceramız, son 3 yıldır Rusya ile devam ediyordu.

Son İdlib olayı ile Rusya da arkamızdan hançerledi, yalnız kaldık!

Artık Esad rejimiyle karşı karşıyayız.

Diyalog kurulmasını, her şeyi bir kenara bırakarak çözüm için bir araya gelinmesini isterken bulunduğumuz nokta içler acısı.

Komşumuzla savaşıyoruz!

Amerika, YPG’yi kullanarak petrol kuyularını tuttu. Rusya yıllar sonra Akdeniz’e indi, Orta Doğu’daki nüfuzunu artırarak askeri üsler kurdu. İran, kilometrelerce öteden güvenliğini sağlamlaştırdı, masada “ben de varım” dedi.

Türkiye’ye ise milyonlarca sığınmacı ve Esad’la savaş kaldı!

Esad, İran ve Rusya olmadan bir hiç…

Bunu herkes biliyor.

Onlar olmadan 9 yıl değil, 9 gün ayakta kalması mümkün değildi.

Bu alçak saldırı da Suriye’nin değil bizzat Rusya’nın işi.

Türkiye başından itibaren Suriye’nin iç işlerine karışmak yerine sınır güvenliği ile ilgilenseydi, bugün farklı şeyler konuşuyor olacaktık.

Emekli Tuğamiral Türker Ertürk’ün dediği gibi:

"Halka doğruları söylemek lazım! Gerçeklerin üzerini örtmek için internetin fişini çekmek yerine Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Askerimizi, Mehmetçiğimizi Ortadoğu bataklığından çekmek lazım.