Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

İktidarı enflasyon belirler

Türk seçmeni demokrasi, insan hakları, hukuk gibi konularda da duyarlıdır ama oy verirken önceliği "geçim"e verir.

İşi varsa, kazandığı parayla yaşamını rahatça sürdürebiliyorsa tercihini ağırlıklı olarak iktidar partisinden yana koyar.

İşsizse ya da işi var ama pahalılık yüzünden kazandığıyla doğru düzgün geçinemiyorsa muhalefet partilerine yönelir.

Demokrasi tarihimiz boyunca bu her zaman böyle olmuştur.

*

Demokrat Parti'nin, 1950'de oyların büyük çoğunluğunu alarak 27 yıldır süren Cumhuriyet Halk Partisi iktidarını devirmesinin ardında, İkinci Dünya Savaşı yıllarında halkın içine düştüğü ekonomik sıkıntıların baskın rolü vardı.

1965'te rakiplerine fark atarak iktidara gelen Adalet Partisi'nin, 1970'li yıllardaki seçimlerde eski başarılarını bir türlü yakalayamamasının nedeni, tek başına iktidarının son yıllarında enflasyonu bir türlü dizginleyememesi, ülkeyi ekonomik krize sürüklemesiydi.

1980 askeri darbesinden sonra 1983'de yapılan seçimi açık ara önde tamamlayan Anavatan Partisi'nin, 1990'lı yıllarda gerilemesi ve sonuçta dağılması halkın içine düştüğü ekonomik sıkıntılar yüzündendi.

1999'da Demokratik Sol Parti öncülüğünde kurulan koalisyon hükümetinin, 2002 seçiminde ağır bir yenilgiye uğraması ve koalisyon ortaklarının tümünün baraj altında kalmasının ardında yine yüksek enflasyonlu ekonomik kriz yatıyordu.

*

Gelelim bugüne...

2002'de tek başına ülke yönetimine gelen ve o tarihten bu yana katıldığı tüm seçimleri kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi, son yıllarda ciddi anlamda bocalıyor, yüksek enflasyona bir türlü çare bulamıyor.

Bu tablonun 2023 seçiminde seçmenin tercihini önemli ölçüde etkilemesi kaçınılmaz görünüyor.

İLGİNÇ BİR MESLEK

Avustralya'da "ölüm eşlikçisi" diye bir meslek varmış.

Tıbben yapılacak bir şey kalmayan ancak hâlâ bilinci yerinde olup konuşabilen hastalar bu mesleği sürdürenlere emanet ediliyormuş.

Ve söz konusu görevliler, ölüm yolculuğuna çıkarken bir an bile yalnız bırakmıyorlarmış o hastaları.

Geçenlerde NTV'de Prof. Dr. Kemal Sayar'ın programında, Avustralya'da "ölüm eşlikçisi" olarak çalışan Türk vatandaşı Berna Köker Poljak'la röportaj yapıldı.

Poljak, izlenimlerini şöyle anlattı:

"Belki bir iki saat belki bir-iki gün ömrü kalmış hastalar sohbetlerimiz sırasında hemen her konudan bahsediyorlar ama henüz ölümden söz edene rastlamadım."

Ölüme hızlı adımlarla yürürken bile yaşamdan kopmamak, sımsıkı sarılmak ona.

Hüzünlendirdi bu saptama beni.

DİRENCİ KIRMAK İÇİN...

18-35 yaş grubu, Koronavirüs salgınına karşı eldeki tek silah olan aşıya çok mesafeli davranıyor, önemli bir bölümü aşı olmak istemiyormuş.

Bu direnci mutlaka kırmak gerekir.

Soruna yönelik çözüm önerileri arasında şunlar sayılıyor:

"Aşı yaptırmayanların sinema, tiyatro, konser, maç gibi etkinliklere katılımı önlensin. Bazı kamu hizmetlerinden yararlanmalarına sınırlama getirilsin. Eylül ayında açılacak üniversitelere devam etmek için aşı koşulu aransın."

Tüm bunlar düşünülebilir.

Ama bana kalırsa hedefi 12'den vuracak öneri geçenlerde bir gazeteci dosttan geldi:

"İki tıp profesörü, çok izlenen birkaç kanalda Korona aşısının cinsel gücü birkaç kat artırdığına ilişkin açıklama yaparlarsa, ülkede aşı olmayan tek bir erkek vatandaş bile kalmaz."  

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları