Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yunus Emre Berber

Yunus Emre Berber

Yazar

İçimizdeki rüzgarlar ve fırtınalar

Kendi gözlemlerim sonucunda fark ettiğim birkaç toplumsal ve bireysel düşünceyi paylaşmak istiyorum. Bazı duyguları birbirleri ile karıştırdığımız anlar olabiliyor. İnsan duygusal bir varlık, her an tetiklenen ve değişebilen birçok duygu durumu içinde kalabiliyoruz. Genel insan profilimiz klasik tabirle söyleyecek olursak ''Akdeniz bölgesi insanı'' oluşumuz, bizi daha duygusal ve tez canlı yapıyor. En azından böyle bir genelleme var ve bu hemen hemen herkesiz kabul ettiği bir varsayım. Bu duygusal farklılık ülkeden ülkeye oldukça değişkenlik gösterebiliyor. İçinde bulunduğumuz coğrafya da aile kurumu, akraba ilişkileri ve misafirlik gibi konulara önem veriyoruz. Ancak duygusal olarak daha içine kapanık toplumlarda (Örneğin: İskandinav ülkeleri) bu durum farklılık gösterebiliyor. Bilginin saniyeler içinde elde edildiği bir dönemde yaşıyoruz. İskandinav ülkelerinde yaşayan insanların davranışlarını daha net bir şekilde öğrenebiliyoruz. Yakinen bir bağ kurup deneyim elde etmesek bile orada yaşamış birçok kişinin anlatıları bu duygusal farlılığın kültürel farlılığa etkisini bize anlatmaya yetiyor. Soğuk ve zorlu iklimde yaşayan İskandinav bölgesi insanları, Akdeniz bölgesinde yaşayan kişilere göre daha içe kapanık ve bireysel hayatlar sürüyor. Aile kavramına bakış açıları çok daha farklı. Çocukları belli bir yaşa gelen aileler aralarındaki bağı kısa sürede koparıp ayrı hayatlar yaşamayı normal karşılarken bu durum bizim coğrafyamızda farklı gerçekleşiyor. Akdeniz bölgesi aile yapısında anne- baba ve çocuğun (ya da çocukların) yanında başka aile üyeleri de bulunabiliyor. Birçok ailede dede ve nineleriyle yaşayan insanlar olmuştur. Bununla beraber İskandinav bölgesi insanlarına oranla bizim coğrafyamızdaki anne ve babalar daha çok çocuk yapıyorlar. Bunda ekonomik, politik ve başka etkenlerde yer alsa da yine işin içinde duygular yer alıyor. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya konu olan bir diğer farklılık ise ''misafirlik''. Türkiye''den İskandinav bölgesine göçmüş yâda gitmiş inşaların iddiasına göre bu bölge insanının misafirliğe bakış acısı bizimkinden oldukça farklı. Buna tanıklık ederleri sudan çıkmış balığa döndüklerini belirtiyor. Kuzey ülkeleri daha önce yaşadıkları büyük kıtlıklar ve bireyselleşme konusundaki tercihleri sonucunda evine gelen misafirlere pek eli açık davranmıyor(muş). Anlatılanlara göre Kuzey Avrupa bölgesinin yerlileri misafirlerine yemek ikramı yapmaz, yaparsa da maddi karşılığını beklermiş. Bizim gibi misafir ağırlamayı seven bir toplum için bu anlatılanlar gerçeğe oldukça uzak ve saçma gelebilir ama durum bu.

Bana kalırsa tüm duygu ve davranışlar arasında en büyük soruna neden olanı ''inat''. İnat hali insanının diğer duygularını dışarıdan kısıtlamış gibi gözükse de içten içe bir katalizör etkisi görmekte. İnat durumundaki insan sinirini, öfkesini, kinini, sevgisini, hırsını ve azmini olması gereken ölçülerin dışına itebilir. Sonuç olarak ta sosyal hayatınızda kişinin yalnızlaşmasına, duygusal olarak yıpranmasına neden oluyor. Bu da inadın daha da uzamasına ya da birden kırılıp bireysel ya da sosyal bir tahribata neden olabilir. Aynı zamanda gözlemim sonucu birçok insanın yeni şeyler öğrenmek konusunda gösterdiği inat cehalete, cehalet ise daha fazla inada sebep oluyor. Bu yüzden kendimizin ideal haline ulaşabilmek için duygularımızı mantığımızla harmanlamalıyız. Yoksa mental ve sosyal olarak sürüklenip dururuz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları