Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Halim Bahadır

Halim Bahadır

Yazar

Hayatı yazan yazarın parayla imtihanı…

Geçenlerde; benim onca yıllık çalışmamın yanında, dokuz adet yayınlanmış kitabım olmasına rağmen, neden kenarda köşede ufacık bir yatırımın olmamasına kafayı fena halde takan bir arkadaşla beraberdik. Kendileri maddi durumları çok iyi olmasa da iyi bir ailede, sevgi dolu bir ortamda büyüdü. Tutumlu biri. Kazandığının kıymetini bilir. Sırtını devlet hazretlerine dayamış, ne yaparsa yapsın maaşı hesabına yatar. Çoluk çocuk yok. Evlilik yok. Tek tabanca takılsa da hayatta, ailesi arkasında duruyor her koşulda.

Beni ne zaman savunmasız bir durumda enselese, aynı teraneyi getirip atıyor önüme:

“O kadar para kazandın, ne yaptın onu?”

“Yahu, çok bir para değildi, o kadar da abartma” desem de dinleyen kim.

Yine lafı edilince, “Dur bakalım” dedim, “hazırsan sana küçük bir hikaye anlatayım. Benim hayatımdan…”

“Sende hikaye bitmez” dedi , “dinlerim tabii ki.”

“Henüz kitabı da olan bir yazar değilken, maaşa talim ediyordum. Çalıştığım işyerinin zemin katında, patronumuzun bankasının bir şubesi vardı. Çalışanlarla tanışıyorduk tabii ki. Zira durmadan kredi çekip duruyordum bankadan.

Ve ne zaman girsem şubeden içeriye, ‘Halim Bey, kaç para çekeceksiniz’ diye takılıyorlardı bana. Sanırım 2004 ya da 2005 yıllarıydı. Ardı ardına kitaplarım çıktı ve satış rakamları iyiydi. Ve nihayet maaşın dışında da ciddi bir gelirim olmaya başlamıştı. Şimdi sana vereceğim rakamlar dolar üzerinden olacak. Karşılaştırmak ve gerçek kazanç daha iyi anlaşılır bu durumda. Zira bizim pul olan paramızla bunu yapmamız epey güç.”

Pek yaptığı bir şey değildi, dikkatle dinliyordu beni. Allah Allah dedim içimden.

“Bir gün bankadan içeriye süzüldüm. Elimde de bir çanta vardı. Ve çantanın içinde de 10 bin lira. O zamanın parası bu. Gerçi borçlar da alıp başını gitmişti ama iyi paraydı bu. Görevli kızlardan biri yine aynı soruyu sordu: Borcunuz bitti efendim, ne kadar kredi alacaksınız? Gevrek gevrek gülerek, ‘Hayır sayın bayan’ dedim, ‘bu kez ben bankanıza para yatıracağım.’

Şimdi bile kadının gözlerinin fal taşı gibi açıldığını unutmuş değilim. Neyse. O para kitaplarımın telifinin sanırım beşte biriydi. Bir yıl sonra da bir 30 bin daha gelmişti kitaplarımdan. Gerçi dünyanın her yerinde yazarların binde birinden bile çok azı yazdıklarından para kazanır. Hatta Ernest Hemingway, yazarın para kazanmasını bir yığın koşulun bir aya gelmesi yanında rastlantıya da bağlamıştır ya, neyse, geçelim bunu şimdi…”

Hemen cep telefonundan hızlı bir hesaplamaya giriştiğini gördüm ve susup bekledim. Bakalım bu yatırım uzmanı ne diyecekti?

“Dolar o zamanlar 1.5 lira gibi bir şeydi” dedi, “bu durumda 10 bin lira telifinin beşte biriyse tamamı 50 bin lira… Sonraki yılı da hesaba kattığımızda, 30 bin lira da oradan geldi dedin ya, etti mi sana 80 bin lira. Şimdi dolara çevirdiğimizde bu para yaklaşık olarak 53 bin 400 ediyor. Dolar bu aralar ne kadar bakalım. Küsuratını geçelim, 8.5 Türk Lirası diyelim ve çarptığımızda kendilerini, şimdinin parasıyla yaklaşık olarak 450 bin lira eder. İyi para ha…”

“Bir yıl sonra da emekli oldum” dedim.

“Bak bu da var” dedi, ciddi bir tavırla, “oradan da gelmiştir bir miktar ikramiye.”

“Evet, herifler dövüp kapıya atmadı beni” dedim, “biraz para verdiler.”

“Ne kadar” dedi.

“Valla 30 bin dolar da ona sayalım” dedim, “hem maaşım düşüktü ve hem de çalıştığım yıl sayısı azdı.”

Yeniden hesap işine daldı sayın uzman.

“30 bin dolar günümüzde yaklaşık olarak 255 bin TL eder” dedi, yaramaz bir çocuğa bakar gibi bakarken yüzüme.

“Yani toplam…” diyecektim ki, yeniden sarıldı cep telefonuna.

“Eveeeeet” dedi, “aşağı yukarı birkaç yıl içinde maaşın hariç eline toplamda 700 bin lira geçti, günümüzün parasına vurursak. Ve senin elinde bu paradan bir lira bile kalmadı…”

“Öyle oldu” dedim, “bir lira bile kalmadı. Ama sanırım kalan bir şeyler olmalı yine de…”

Dikkatle baktı bana.

“Bana yaptırdığın bir test vardı hani, ihtiyarlık testi diyordum ona” dedim, “anımsadın mı?”

“Tabii ki” dedi, “kaç kez yaptırdım sana. Ben de yaptım ya.”

“Gel yeniden yapalım” dedim, kabul etti.

Efendim, tek ayak üstünde durma testi bu. Bir bacağını epey bir yukarıya kaldırıyorsun. Dengeyi ne kadar sağlarsan o kadar az ihtiyarsın demektir. Benim yaşlarda 30 saniye bile iyiymiş. Salonun ortasına geçtim, elimdeki nevaleyle. Sağ ayağı kestik yerden, yaklaşık 40 santim kadar. Saate bakmaya başladı. Az zamanda pes edeceğimi düşündü. Ben bir türkü tutturdum. Bekledi, olmadı. Bekledi biraz daha yine ben harekete devam ediyorum. Allah diye söylendi bir ara, bu herif yaşlanmayacak sanırım. Neyse, onu daha da endişelendirmek istemedim. Bir dakika 43 saniye sonra, hala devam edebilirdim ama nevaleden bir yudum alarak indirdim ayağımı.

“Allah Allah” dedi, “ben senden 22 yaş küçüğüm, bir dakikaya asla ulaşamadım. Sen manyak bir ihtiyarsın.”

“Teşekkür ederim” dedim, “şimdi anladın mı o paraları nereye harcadığımı?”

Şaşkınlıkla gülümsedi bir süre.

“O namussuz parayı” diye devam ettim, “sabahlara kadar yazarak kazandım. Ve depresyonun pençesinde delirmemek, hayatı dibine kadar yaşayıp genç kalmak ve hala yazabilme yeteneğimi koruyabilmek için harcadım. Ve şimdilerde o çok merak ettiğin romanımı bitirmek üzereyim. Para buralara gitti işte sayın hesap uzmanı…”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları