Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Halim Bahadır

Halim Bahadır

Yazar

Hayat okulu bilgeliği...

Geçenlerde arayan bir arkadaşım, “Usta kaç tahtan kaldı,” diye sordu durduk yerde. “Zor soru, ama sen iyi bir adamsın, bir yanıt hak edersin. İki tahtayı genetik, ikisini yaşadıklarım, birini de yazı serüveni alıp götürdü. Geriye kalanlarla idare ediyoruz üstad,” dedim. Bir sorusu daha vardı: “Yetiyor mu peki?”

“Hayata katlanabilmek için epey sayıda tahtayı kaldırıp atmak gerek. Fazla bile geliyor,” dedim.

Benden en az yirmi yaş küçük aşırı kıskanç bir hatunla birlikteydim. Bir gün, “Sen neden hiç kıskanmıyorsun beni, kaybetmekten korkmuyor musun,” diye sordu öfkeli bir ses tonuyla. Yaman iki soru diye geçirdim içimden hızlıca. “Bana soluk aldırmadığın için kıskanacak zaman bırakmıyorsun,” dedim, “ayrıca seni kaybetmekten korkuyorum. Senden en az yirmi yaş büyüğüm, yani kıskanması gereken biri varsa o da benim. Ama seni elde tutmanın bir yolu değildir kıskanmak. Erkekler berbat kıskanır ve çoğu bu yüzden kaybeder.” Hallerinden anladım ki, derdimi anlamaya hiç niyeti yoktu…

Anladım ki, seni hiç tanıyamıyorum artık diyen birisi, muhtemelen seni eskisi gibi ketenpereye getiremiyorum, akıllandın ve buna izin vermiyorsun demek istiyordur. Öfkeden delirmeye gerek yok, doğru yoldasınız.

Hayatla, kendisiyle ve doğayla barışık insanların seveni pek az olur, aldırma usta. Zira insanların ezici çoğunluğu kendi gölgeleri dahil hemen hemen her şeyle kavga ede ede manyağın teki olup çıkarlar…

Seni hayatım boyunca seveceğim inan bana diyen birisi, muhtemelen o andaki duygularını dile getiriyordur. Çok azı bu işi sonuna kadar götürebilir bu hayatta. Üzerine deliler gibi düşünmenin anlamı yok, rahat olunuz…

Denize bayıldığını, ancak yosun kokusundan nefret ettiğini söyleyen bir tiple bir arada olmak, su katılmamış bir talihsizliktir. Akıllı olun ve uzak durunuz…

Vazgeçmeyi bilen insan hayatı boyunca birçok şeyden kaçar. Ancak günün sonunda kendine yakalanır. Ve artık her şey için çok geçtir. Kaçamayacağı tek kişi kendisidir çünkü. Ve kendisi rakiplerinin en zorlusudur ne yazık ki. Kafayı kırmak yerine, durumu anlayıp kabullenmek gerekir.

Bir zamanlar yazdığım gazete ve kitaplarımdan bir miktar para kazanma şansım olmuştu. Bir gazeteci, “Üstadım sen artık at yarışlarına takılmalı ve büyük oynamalısın,” dedi ciddi bir tavırla.

“İyi de ben at yarışlarında atların koştuğunun dışında hiçbir şey bilmiyorum ki,” dedim.

Dudak bükerek değiştirdi konuyu. Aradan 15 yıl geçti, hala herifin derdini anlamaya çalışıyorum…

Yıllar önce yerel seçimlere üç beş ay kalmış. Ramazan ayı. Bizim Tonyalı orta yaşlı adam, öğle saatlerinde sigarasını tüttürerek volta atıyor ilçe merkezinde. İmamla karşılaşmış o sırada. İmam tatlı sert bir tavırla, “Yahu efendi, ramazan ayında sigara içilir mi Allah aşkına, çarşının göbeğinde,” der. “Niye imam efendi,” diye söylenir bizimki tekdüze bir ses tonuyla, “sanki belediye başkanlığına adaylığımı koydum…”

Hayat okulu bilgeliği karşısında bir şey demedi imam efendi…

Herkesi memnun etmeye çalışan bir fani, uzun zaman sonra biraz feraset sahibiyse aklını başına toplar. Ve anlar ki, kimseyi memnun edememiştir. Bu arada kendini de elbette. Hatta kendine sıra bile gelmemiş, iyi niyetinin kurbanı “kötü biri” olup çıkmıştır. Kendi paranla rezil olmak gibi bir şey…

Derelerde yaşayan ve giysi olarak bir şeker çuvalı kullanan deli, kahvehanenin önünde cennet-cehennem tartışmasını izlemektedir, çayını yudumlarken. Dayanamaz ve bulaşır tartışmaya.

“Allah beni cehennemine atamaz” der kararlı bir ses tonuyla.

Şaşıran ahali daha neden diye soramadan devam eder deli:

“Çünkü o beni deli yarattı. Ben ne anlarım şimdi cennetten cehennemden!”

Tartışmacı sekiz akıllı insan, tuhaf tuhaf bakarlar delinin ve birbirlerinin yüzüne…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları