Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

Görev ihmali

Karadeniz Bölgesi’ni yine sel vurdu.

Dereler çaylar taştı, ev ve iş yerlerini su bastı, heyelan yüzünden yollar çöktü, ölenler oldu, büyük maddi hasar oluştu.

Aynı filmi tekrar tekrar izliyoruz.

Tamam, küresel iklim değişikliği nedeniyle hava sıcaklıkları artıyor, pek çok yere geçmişe göre daha fazla yağmur düşüyor ama her olumsuz gelişmeye karşı yapılacak işler, alınacak önlemler yok mudur?

Dere ve çay yatakları üzerindeki binaların yıkılması, kanalizasyon şebekelerinin güçlendirilmesi, barajların kurulması, sel baskınına ve heyelana hedef olacak yerlerde oturanların ve iş yeri olanların güvenli yerlere taşınması çok mu zordur?

...

Bir cesur savcı çıkıp sel vuran yerlerdeki kamu görevlileriyle ilgili görev ihmali gerekçesiyle soruşturma açsa önemli bir işe imza atmış olur.

Türk Ceza Kanunu’nun 257’inci maddesinde, görevinin gereklerine aykırı hareket ederek kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan kamu görevlilerinin altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabileceği belirtiliyor.

Hatırlatayım dedim.

KAPIDA BEKLEMEK...

Avrupa Birliği’ni unutmuştuk.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “50 yılı aşkın zamandır Avrupa Birliği kapısında bekletilen bir Türkiye var. Bizi bekleten ülkelere sesleniyorum. Avrupa Birliği’nde önümüzü açın” demesiyle yeniden hatırladık.

Bana kalırsa aslında kimse bizi kapıda bekletmiyor, biz o kapıdan girmemek için direniyoruz.

Birliğin bazı kuralları var:

Üye alınacak ülkelerde bağımsız yargı istiyorlar.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmasını istiyorlar.

Düşünce ve ifade özgürlüğü istiyorlar.

İşsizlik oranının makul bir düzeye inmesini istiyorlar.

Ekonomik istikrarın sağlanmasını istiyorlar.

Çevre, eğitim, sağlık, enerji, tüketicinin korunması gibi konularda koydukları ilkelere uyulmasını istiyorlar.

Bunları yerine getirdiğimiz halde bizi birliğe almazlarsa şikâyet edebiliriz ama konulan kuralların çoğuna uyulmadan kapıda bekletilmeyi eleştirmek pek doğru bir yaklaşım gibi gelmedi bana.

MUHTEŞEM SEVGİNİN NEDENİ

Özkan Uğur neden bu kadar çok sevildi?

Kendisini yakından tanıyanların anlattıklarına bakınca bu sorunun yanıtı şu olabilir:

Basgitarı kusursuz çalıyor, şarkıları doğru söylüyor, aktörlüğü iyi yapıyordu bir...

Yüksek enerjisiyle hayata sımsıkı bağlıydı iki...

En zor zamanlarda bile yüzünde gülümseme eksik olmuyordu üç...

Mütevazı bir yapısı vardı. Gruptaki arkadaşlarının önüne geçmek istemiyordu dört...

Arkadaşlığıyla, dostluğuyla tanıyan herkesi derinden etkiliyordu beş...

Paraya düşkünlüğü yoktu. Kazandığını harcamak ve paylaşmaktan çekinmiyordu altı...

İnançlıydı. Sahneye çıkmadan önce grup arkadaşlarıyla dualar okuyordu yedi...

Hayatın kendisine verdiklerine şükrediyordu sekiz...

Eşi ve oğluyla gösterişten uzak sakin bir dünyada yaşıyordu dokuz...

Ölümcül kanser hastalığını bile hiç panik yapmadan olgunlukla karşılayan bir gönül yüceliğine sahipti on...

...

Son bir not:

Bir röportajda Özkan Uğur’a, “MFÖ’nün besteleyip söylediği şarkılardan en beğendiğiniz hangisi” diye sorulmuştu.

Yanıtı, “Ele Güne Karşı’yı çok severim” olmuştu.

Son yolculuğuna uğurlanırken arkadaşı Mazhar Alanson tabutunun başında gözyaşları içinde bu şarkının ilk mısralarını sadece bir sözcüğünü değiştirerek okudu:

“Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki/Nasıl da gittin Özkan’ım böyle de bırakılmaz ki.”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları