Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

Gevrek kahkahanın sırrı

Saraybosnalı annesiyle Kafkasyalı babası Kilis''te tanışıp evlenmişler, bu evliliğe aracılık eden eğitimci Vehbi Öcal''a büyük saygı duydukları için de ilk çocuklarına Öcal adını vermişlerdi.

Birkaç yıl sonra doğan çocuklarına ise Öcal''la kafiye oluştursun diye Hıncal dediler.

İsminin öfke ve intikam duygularını çağrıştırmasının ardında kan davası filan değil ailesinin kafiye merakı vardı yani.

Babası subaydı. Bu nedenle çocukluğunda Anadolu''nun dört bir yanını dolaşma, toplumun her kesimini tanıma imkânı buldu.

Üniversite eğitimini Mülkiye''nin Mülkiye olduğu yıllarda tamamladı.

Gazeteciliğe 1957''de Ankara''da başladı.

Yıllarca Yenigün ve Cumhuriyet gazetelerinde adeta boğaz tokluğuna çalıştı.

Yenigün''de çalışırken bir ara bunalıma girdi. Kimseyle konuşmuyor, suratını asıp odasında oturuyordu.

Gazeteye yazılar yazan bir psikolog, "Neden hiç gülmüyorsun" diye sordu.

"Dünyada gülünecek ne var?" yanıtını verdi.

Psikolog, ilginç bir tavsiyede bulundu:

"Her sabah kalktığında ayna karşısına geç ve kendini zorlayarak kahkahalarla gül! Ruhsal açıdan her geçen gün daha iyiye gittiğini göreceksin."

Bu tavsiyeye uydu ve sonradan çok meşhur olacak o gevrek kahkahalarını atmaya başladı.

1980''de medya patronu Ercan Arıklı''nın davetiyle İstanbul''a gitti, cinsel aydınlanma konusunda önemli bir görev üstlenen Erkekçe dergisinin başına geçti.

"Müstehcen" görüldüğü için ancak poşet içinde satılmasına izin verilen bu derginin tirajı Cumhuriyet tarihinin rekoruydu. Tam 150 bin satıyordu.

1990''da Sabah gazetesinde yazmaya başladı.

Siyasi konulara pek girmiyor, edebiyat, sinema, tiyatro, müzik, resim, seyahat, sağlık, eğitim, spor ve gastronomi başta olmak üzere hayata dair her konuda yazılar yazıyor, Türk medyasında yazarların yüzde 99''unun sadece siyasetle ilgilenmesini eleştiriyordu.

Kolay okunan renkli bir üslubu vardı.

Gazeteyi alanlar onun köşesine bakmadan edemiyorlardı.

Bir yazısı ünlü bir mafya mensubuna dokunduğu için topuğundan vuruldu. Aylarca tedavi gördü, koltuk değnekleriyle dolaştı.

Medyada kimi yazarlarla polemiğe girmekten çekinmiyordu. Bu yüzden kimilerince "kendini beğenmiş biri" olarak nitelendirildi, açıkça "narsist" denildi.

Bu eleştirileri, "Kendini sevmeyen insan kimseyi sevemez. Önce kendini seveceksin. Polemiğe girdiğim yazarları demek ki okuyorum. Bundan memnun olmaları gerekir. Ben düşündüğüm şeyleri kelimeleri törpülemeden samimi şekilde yazıyorum. Bazıları ise sosyal medyada beğeni almak için yazıyorlar " sözleriyle karşıladı.

80 yaşındayken bir televizyon programında Jülide Ateş''in, "Ölümden korkuyor musunuz" sorusuna şu çarpıcı yanıtı vermişti:

 "Kendi ölümümden korkmuyorum. Zaten ölünce senin için her şey bitmiş oluyor. Beni korkutan sevdiklerimin ölümüdür. Örneğin köpeğimin ölümünü bir türlü unutamıyorum."

Takıldığı ve yazılarında sık gündeme getirdiği konulardan biri de ünlülerin cenazeleriydi.

Bu törenlerin ölenlere saygı duruşundan ziyade ölen ünlü kişinin sözde dostlarının kendilerini gösterme, şov yapma alanı haline geldiğini ifade ediyordu.

Ölümü onu sevenlerce olduğu kadar polemiğe girdiği yazar ve sanatçılar tarafından da derin bir üzüntüyle karşılandı.

Neyse ki cenazesinde o çok kızdığı şov görüntülerine pek rastlanmadı.

Hıncal Uluç''u Türk medyasında çığır açan "Hıncal''ın Yeri"ndeki yazılarının yanı sıra boynundan eksik etmediği fuları, renkli gömlekleri, sırtına atıp göğsünün üzerinde kollarından düğümlediği V yaka kazakları ve gevrek kahkahalarıyla da hep hatırlayacak ve özleyeceğim.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları