Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

Gereksiz bir tartışma

Cumhurbaşkanlığı seçimini Kılıçdaroğlu'nun kazanması durumunda Erdoğan'ın ona görevi devretmeyebileceği şeklinde yorumlar yapılıyor medyada.

Bunlara katılmıyorum.

Kaybederse kısa sürede hiç tereddüt etmeden devreder.

Aksini düşünmek son derece yanlış olur.

Zaten Erdoğan'ın önünde görev devretme konusunda bir zarafet örneği de var:

1945'te tek partili sistemden çok partili sisteme geçilmesini sağlayan Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı İnönü, 1946'daki seçimde değil ama 1950'de yapılan seçimde DP karşısında yenildi.

Ülkenin tek hâkimiydi. Ordu ve emniyet teşkilatı emri altındaydı. İstese seçim sonuçlarını kabul etmez, iktidarını sürdürürdü. Bu konuda telkinde bulunanlar da oldu.

Ama o kendisine yakışanı yaptı, sonuçları "En büyük yenilgim aslında en büyük zaferimdir" diyerek büyük bir olgunlukla karşıladı.

Şevket Süreyya Aydemir'in "İkinci Adam" kitabında 1950'deki seçimin akşamı yaşananlar şöyle anlatılıyor:

Seçim akşamı İnönü, Bakanlar Kurulu üyeleri ile partinin ileri gelenlerine Çankaya Köşkü'nde yemek veriyordu.

Yemek sırasında İçişleri Bakanı Emin Erişirgil zaman zaman salondan dışarı çıkıyor, seçim çevrelerinden aldığı haberlerle geri geliyordu. Son geldiğinde CHP'nin kaybettiğini söyledi.

İnönü, bu haberi alınca hemen eşi, kızı ve bazı aile yakınlarının bulunduğu salona geçti.

Sakin görünüyordu.

Eşine şöyle seslendi:

-Mevhibe Hanımefendi, yarından sonra Çankaya'dan Ankara'nın merkezine otobüsle inmeye hazır mısınız?

Bu söz salonda bir şaşkınlık yarattı.

Kendini ilk toplayan Mevhibe Hanım oldu:

"Hazırız Paşam, hazırız…"

Daha sonra Çankaya Köşkü'nden Pembe Köşk'e taşınma hazırlıkları başladı.

Seçimin ertesi günü, yani 15 Mayıs'ta İnönü, iktidarı devretmeye hazır olduğunu DP Genel Başkanlığına bildirdi. Fakat DP devir işini geciktirdi. Çünkü en iyimser isimleri bile seçimi kazanacaklarını tahmin etmiyordu. Hükümeti kurmaya o saat itibariyle hazır değildiler.

İnönü, Pembe Köşk'e taşınmalarından sonra yurt dışındaki oğlu Erdal'a 22 Mayıs 1950'de yazdığı mektupta şöyle dedi:

"Sevgili Erdal'ım… Evimize taşındık. İçinden hiç çıkmamış gibi bir rahatlık içindeyim.

Özden, Ömer, büyükannen, herkes vaziyeti iyi ve tabii karşıladılar, benim üzüntüye düşmemem için bütün hünerlerini kullandılar. Hepsinin kıymeti gönlümde bir derece daha artmıştır.

Seçimi fena nispette kaybettik. Bunun bin bir sebebi var. Fakat en başta geleni değişiklik arzusudur. Bu da milletlerin hem masum, hem tabii arzularıdır.

En sıkıntılı zaman kaybedilmiş bir seçimden sonra geçen bir haftadır. Şimdi bu bitti.

İki gün sonra yeni cumhurbaşkanı ve hükümet seçilecektir. Saat 18.30'da ben yeni cumhurbaşkanını tebrik edeceğim.

Bu seçim, memleket için, hepimiz için şeref olmuştur. Taşıdığımız adla haklı olarak iftihar edeceksiniz.

Sağ ol, var ol, canım Erdal'ım."

TEK DEĞİL ÇİFT SEÇİM VAR

Ülkede öyle bir hava esiyor ki sanki pazar günü sadece cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak.

Oysa cumhurbaşkanlığını kazanmak kadar Meclis'te çoğunluğu kazanmak da önemli.

Diyelim ki ittifaklardan biri cumhurbaşkanlığını, diğeri ise Meclis çoğunluğunu kazandı.

Bu senaryonun gerçekleşmesi büyük bir krizi beraberinde getirir.

Evet, cumhurbaşkanının elinde olağanüstü yetkiler var ama Meclis'in elinde de başta yasa çıkarmak ve bütçe hazırlamak olmak üzere önemli yetkiler bulunuyor.

İstikrarın anahtarı cumhurbaşkanlığını kazanacak adayın ittifakının Meclis'te de çoğunluğu yakalamasıdır.

Aksi bir tablo kısa sürede krize yol açar, erken seçim tartışmalarının başlamasına yol açar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları