Fenerbahçe'den Galatasaray'a 'ensendeyim' mesajı: Derbinin görünmeyenlerini Zafer Arapkirli açıkladı

FENER, CİMBOM’A “BENİ UNUTMA” DEDİ...

Maçın başlamasını beklerken, Fenerbahçe Stadı’nın (kimse kusura bakmasın, ben statları hep değişen sponsor isimleri ile değil klasik isimleri ile anmayı tercih ederim) zemini dikkatimi çekti.

Mükemmel çimler, her futbolcunun koşturmak isteyeceği kalitede bir “futbol halısı”...

Ve aklıma çocukluğumun, gençliğimin 18 Mayıs günleri geldi.

O çimleri, bir gece öncesinden hayal eden futbolcular değil, “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gösterileri için aylardır heyecanla hazırlanmış orta-lise öğrencisi gençler” geldi.

Zamanlar değişiyor.

Türkiye değişiyor.

Dünya değişiyor.

Bu zamanlar, stat denilince, kutlamalar denilince, herkesin aklına şampiyonluk yarışları ve şampiyonluk kutlamaları heyecanı geliyor.

Eskiden de yok muydu?

Elbette vardı şampiyonluk heyecanı.

Ne bileyim?

Bizim için 19 Mayıs’larda “Samsun ve Atatürk heyecanı” daha bir kıpır kıpır yaşanırdı, “Eski Türkiye’de”

Samsun’dan Ankara’ya 19 Mayıs yürüyüşü yapan Deniz Gezmişler’in Türkiyesi’nden söz ediyorum.

Biraz eskidik mi ne?

Boşver...

Maça girelim haydi...

Lider Galatasaray’ın inatçı biçimde kupaya yapışma iradesini gösterdiği İstanbulspor maçının ardından Fenerbahçe, biraz da bugüne kadar cömertçe yitirdiği puanların pişmanlığı ile çıktığı Trabzonspor maçını mutlaka kazanmak zorundaydı.

Azimli ve kararlı görüntüsü ile, ilk dakikalardan itibaren golün işaretlerini vermeye başladı Fenerbahçe. Özellikle de hep varlıkları da yoklukları da manşetleri yorum köşelerini süsleyen Ferdi Kadıoğlu ve Arda Güler ikilisi çok diri ve istekli görünüyordu.

Jesus’un 4-1-3-2’lik dizilişle sahaya sürdüğü 11 çok temkinli ve kontrollüydü ilk yarı.

Gelin, görün ki, her iki takım da çok kontrollü ve birbirine alan bırakmayan bir oyunu tercih ediyordu ilk başlarda.

Böyle oyunlarda şaşmaz bir kural vardır:

Ya, biri çok vahim bir hata yapacak ve gol yollarının kilidi açılacaktır.

Ya da biri beklenmedik bir ince dokunuş bir sihirbazlık yaparak, tribünleri ayağa kaldıracaktır.

O sihirbazın adı Arda Güler.

Öyle kıvrak bir vücut ve bilek hareketleri serisi ile topu Michy Batshuayi’ye aktardı ki, sahada genellikle kısa mesafeli sprintleri haricinde dolaşarak oynayan Belçikalı’ya sadece iyi vurmak kaldı.

Skor levhası 1-0’a döndüğünde dakika henüz 11’di.

Arda Güler deyince bir paragraf açmayı hak ediyor.

Bu çocuk, Süper Lig’in son yıllarda genelde “silik soluk” rengini parlatan, biraz olsun “cila” tadında inanılmaz bir yetenek. Zekası, kıvraklığı ve sürati ile parlak bir gelecek vaadediyor.

Dileriz bu nitelikteki (her takımda) geçmiş örneklerin yaptığı hatalar yapmaz ve hem Fenerbahçe’ye hem de Milli Takım’a uzun yıllar hizmet eder.

Hatalar derken, arada bir gözümüze çarpan “Sürekli spektaküler hamleler yapan ve sürekli tribünü ayağa kaldıran şovlara imza atan bir oyuncu olma iştahı”nı kastediyorum.

Oğuzhan Özyakup diyeyim ve burada bırakayım.

Dilerim, bu korkumuzu boşa çıkarır.

Trabzonspor, erken golle biraz demoralize ve mahkum oyun anlayışına bürünürken, ilk 30 dakikada gol hariç tam 3 şut bulan Fenerbahçe’ye karşın, ilk şutunu henüz yeni buluyordu.

Trabzon’da Abdulkadir’in eski “hevesi”, Visca’nın eski “gazı” kaçmış görüntüsü ile cılız ataklar geliştiren konuk ekip, 31’de Hamsik ile sağdan, 36’da Larsen ile soldan iki çok müsait pozisyonu harcayınca, Fenerbahçe rahat nefes aldı.

Ama bu iki şut, o dakikaya kadar hata yapmayan Fenerbahçe defansının çok kolay “dağınık” bir halde yakalanabileceğine dair, kenar yönetime alarm sinyalleri çalıyordu.

İkinci yarıya arızalarını gidererek çıkan Fenerbahçe 55’te, Enner Valencia’nın ayağından kaçırdığı golle, skoru yükselteceğinin sinyalini de verdi.

Nitekim bu pozisyondan hemen sonra, 4 korneri üst üste kullanan ve Trabzonspor kalesine ecel terleri döktüren Fenerbahçe, 2 dakika sonra harika bir golle rahatladı.

Defanstan harika 2 pasla çıkan kadıköy ekibi, Zajc’in uzun bir deparla getirip Peres’e adeta “Al ve at artık” tadındaki pası ile 2-0 öne geçti.

Akabinde 4 değişiklik birden yapan Trabzonspor, başına geleceği hissetmişti adeta.

Ve 78’nci dakikada, o dakikaya kadar bir varlık gösteremeyen ligin gol kralı adayı Enner Valencia, Ferdi’nin içeriye çıkardığı nefis pası aldı. Rahat rahat düzeltti, baktı, gördü, ölçtü, biçti ve vurdu.

Skor 3-0’a geldiğinde artık Sarı Lacivertliler, “Zirveyi bırakmam” türküsüne başlamıştı. Valencia da sezonun 28’nci golünü kutluyor ve oyundan alınıyordu.

78 ve 79’da Fenerbahçe kalecisinin bir hayli ter döktüğü dakikalara girildi. Bu baskı, bir aşamada penaltıyı getirdi.

80’de Trezeguet durumu beyaz noktadan 3-1 yaptı.

O dakikadan itibaren tribünler, şampiyonluk türkülerini bile düşünmüyor, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa... Türkiye Laiktir Laik Kalacak... Mustafa Kemal’in Askerleriyiz... Meclis'te Hizbullah istemiyoruz” gibi “Günün mana ve ehemmiyetini yakışır sloganlara başlamıştı.

19 Mayıs kutlaması Kadıköy’e yakıştı..

Şampiyonluk yarışı...

Gözler GS – FB derbisinde olacak.

Düğüm orada kopar.

Daha çoook sular var akacak.

Köprülerin altından gözünüzü ayırmayın.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları