EURO 2024'e lider gidiyoruz! Tarihi başarıya giden yolu Zafer Arapkirli açıkladı

PUANI DA, LİDERLİĞİ DE KAPTIK

Futbol güzel, ama öyle de özel bir oyun ki...

Özellikle de bu sporla yatıp bununla kalkan toplumların, bir de “Futbol folkloru” diye bir olgu var.

Kastettiğim şey, aldığımız sonuçlardan ve bu sporda nerelere geldiğimizden ziyade, zaman zaman yazdığımız “destanlar” bizi daha çok ilgilendiriyor. Daha çok tatmin ediyor.

Mesela benim neslimin 50-60 sene boyunca oyalandığı ve adeta geceleri yatarken annelerimizin kulaklarımıza okuduğu “Berlin Destanı” ninnisi, FİFA sıralamasında yıllarca bulunduğumuz yerden daha çok önemsenmiştir.

Berlin Panteri rahmetli Turgay’ın (Şeren) o 90 dakikada yaptıkları, ondan sonra kaç tane Dünya çapında ya da Avrupa çapında kaleci yetiştirebildiğimizden daha çok ilgilendirmiştir yurdum insanını.

Ya da, mesela şu an “destanlar” yazan kadromuzun ezici bir çoğunluğunun “Ecnebi seralarda” yetişmiş mahsuller olduğunu çok önemsemeyen bir ruh hali içinde olmamız da, yukarıda anlattığım “folklorik efsaneler” kadar ilgilendirmemiştir bizi.

Dönem dönem “Ne güzel bir jenerasyon yakaladık abi” avunmaları da aradaki uzun başarısızlık dönemlerini hep unutturmuştur.

Soldan sağa 70 senede 3 kez alınan Almanya galibiyetleri ile Berlin, Yukarıdan aşağı “Macaristan’ı yontma taş devrinde nasıl yenmiştik ama...” çaprazlama, “Nasıl Dünya Üçüncüsü olmuştuk ama” diye diye son yıllarda ya turnuvaların dışında kalma, ya da gidip eli boş dönme döngümüzü unutttuk da unuttuk.

18 Kasım 2023 günü Berlin’de aldığımız tarihi galibiyet de, hiç kuşkusuz, Avrupa Kupası finallerine kaçıncı torbadan katılacağımız ya da grubu kaçıncı bitireceğimizden daha önemli sayılıyor.

Almanları harika bir oyunla kendi sahalarında (kendi seyircileri demiyorum, çünkü seyirci avantajı bizdeydi) yenmemizin etkisi, daha sahaya çıkarken tünelde farkediliyordu.

“Havalar binbeşyüz”dü deyim yerindeyse.

Teknik direktör Vincenzo Montella da “Berlin Fatihi” rolünü iyice benimsemiş muzaffer bir komutan edasıyla, sahadaki oyuncular kadar bu “folklorik efsane”nin bir parçası hissediyordu.

İşte tam da bu nedenle olsa gerek, sahadaki oyuncuların ilk yarı bir türlü oyuna konsantre olamamaları, defansta Samet ve Cenk’in sürekli hatalar yaparak oynamaları, rakibin diri ve sert oyunundan olumsuz etkilenmeleri, rakip sahaya bir türlü top taşıyamamayı da beraberinde getirdi.

Galler Milli Takımı bütün bu unsurları üst üste koyup daha 7’nci dakikada basit ama etkili bir şutla golü buluverdi Williams’ın ayağından. Durum 1-0 ...

Herhalde hem tribündeki hem de TV’lerin başındaki milyonlarca futbolsever, bu pozisyonda ve sonrakilerde aksadığı açıkça görülen “Berlin Fatihleri” ekibinden Ferdi Kadıoğlu’nun pozisyondaki hatasını görüp, Montella’nın kulaklarını çınlatmıştır.

Tabii, Ferdi’yi neden orada (sağ bekte) oynattığını da sorgulamıştır herkes.

Sonrasında Galler takımı iyice yüklenerek 2’nci golü ararken, 2 bariz penaltılarının da çalınmaması ev sahibi ekibi iyice gerdi.

Türkiye Milli Takımı Berlin’de Almanlara “sahayı dar eden” futbolunu ve akıllı alan daraltmalarını, “asıl yapmaları gereken” bu maçta bir türlü gerçekleştiremiyordu. Ne defansta ne de forvette, rakibi boğmak, etkili pas yapmalarını önlemek gibi yeteneklerini iyice yitirmiş göründü “Bizim Çocuklar”.

Bu da rakibe yaradı, tabii.

İleride Barış Alper ve Kerem Aktürkoğlu’na atılan ara toplar da, Cumartesi gecesi Almanları uyutan uzun toplar da, bu maçta etkisiz kaldı. Çünkü Galler defansı, bütün açıkları gedikleri akıllıca kapatmayı beceriyordu.

Düşünsenize bu Galler milli takımı, oyncuları hep İngiliz liglerinde oynayan ve “asıl milli sporu futbol olmayan”,doğru dürüst bir milli ligi bile olmayan bir takım.

Rakip kaleye ilk etkili atağımızın ve Kerem’le bulduğumuz etkisiz şutun 42’nci dakikada gelmesi, aslında herşeyi iyi anlatıyordu.

İlk yarıda bir çarpışmada sakatlanan kalecimiz Uğurcan’ın 40’ncı dakikada bir darbe daha alarak çıkmak zorunda kalmasıyla kaleye Altay geçerken, Abdülkadir’in yerine de Yusuf Yazıcı oyuna alındı.

İlk yarı boyunca Wilson ve özellikle 43’te Johnson’ın birkaç oyuncumuzu aynı alda etkisiz bırakarak ceza sahasında avantajlı pozisyonlar bulması, Montella’nın aklını başına devşirmesine yolaçacak alarm sinyallerinde sadece bazılarıydı.

İlk yarı böyle geçilirken, “Bizim Çocuklar”ın, “Berlin’in Fethi” filmini bir an önce unutup, Cardiff’te mutlaka almaları gereken en azından 1 puana odaklanmaları gerektiği ortadaydı.

İkinci yarıya biraz olsun “silkiniş”le başladı bizimkiler.

Montella Ferdi’yi sola alarak “uyandığını” gösteriyor, bir de 59’da Barış Alper’in yerine “Berlin Yıldızı” Kenan Yıldız’ı alıyor ve puan için iyice yükleniyordu.

Zaten öteki maçtan Hırvatistan’ın Ermenistan önünde 1-0 önde olduğu ve grup liderliğini ele geçirdiği haberi gelmişti.

İlerleyen dakikalarda baskımız, 69’ncu dakikada Kenan’ın düşürülmesiyle kazanılan penaltı getirdi.

Yusuf Yazıcı sakin bir vuruşla, beyaz noktadan ağları havalandırınca durum 1-1 oldu ve yine grup lideri oluverdik bir anda.

74’te Almanya maçının penaltı golüne imza atan Yusuf Sarı’nın uzak mesafeden attığı efsane şut, Galler kalesinin “çatalını yalayarak” dışarı çıkmasa, Cardiff’i fethetmemiz işten bile değildi.

Durumu 1-1 yapan gol sonrasında, Galler’in iyice yüklendiği ve defansımızın arkasına attığı toplarla gol aradığı bir maça dönüştü oyun. Bir kez başardılar ve Johnson’ın ayağından golü de buldular ama, kalkan ofsayt bayrağı bizi kurtardı.

Sonrasında bizimkilerin “Çanakkale Savunması” ve kontratak arayışları, Galler’in de çaresiz havlu atmasıyla, maç 1-1 sona erdi.

Türkiye Almanya’ya grup lideri olarak gitmeyi başardı.

Evet, tarihimizde “grup lideri” olarak ilk kez böyle bir turnuvaya gitmek önemli bir başarı.

Ama bunu da “sadece folklorumuza kayıt düşerek havalara girmemek”, artık turnuvaya odaklanmak gerek.

Tebrikler çocuklar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları