Eylül!

Bir zamanlar Eylül deyince, aklımıza şarkıcı Alpay'ın o güzel, "Eylül'de gel" şarkısı gelirdi. Mehmet Rauf'un filme de çekilen, "Eylül" romanı gelirdi. Bizim neslin Eylül'le ilgili acı-tatlı okul hatıraları gelirdi.

"Eylül'de gel" şarkısının o hüzünlü melodisini, belki de Eylül'le olan buruk hatıralarımız çok fazla olduğu için sevdik.

Çünkü, Eylül ayında çok az yüzümüz güldü bizim!

Dertlerin ve sıkıntıların ertelenemediği, aşılamadığı bir aydı öteden beri… Ne çocukluk yıllarımızda ne gençlik yıllarımızda, nede daha sonrası güldürmedi yüzümüzü Eylül!

Diyeceksiniz ki, ne suçu var Eylül'ün?

Nihayetinde, on iki ayın dokuzuncusu, mevcut yılın son aylarından biri…

Doğrudur Eylül'ün bir suçu yok, yok amma, bizim ne suçumuz günahımız vardı dedik durduk her Eylül'de…

Bizim nesil için, Eylül'de gel, Eylül'e gelmekti. Eylül'de bütünlemelere gelmekti! Daha sonraları "Tek ders imtihanına" yine Eylül'de girmekti!

Eylül'e gelip, sınıfta kalmaktı. Aynı sınıfı bir yıl daha okumaktı! Adımlarımızı evimize doğru geri geri atmaktı.

Ya da tek ders imtihanına gelip, ya sınıfta kalmak, ya da bir üst sınıfa devam demekti!

Eylül'de gel, Eylül'de gelme, Eylül'e kalma, işini Eylül ayına bırakma demekti.

Bizim nesil onun içindir ki, Eylül aylarını, ne Ortaokul, ne Lise, ne de Üniversite yıllarında sevemedi!

Çünkü, Eylül'e kal da aklın başına gelsin diyen sıfırcı hocalarımız vardı.

Bir Eylül'de kaldık, bir Eylül'de geçtik, bir Eylül'de yuvarlandık, bir Eylül'de toparlandık, bir Eylül'de yandık, bir Eylül'de kabuslara uyandık!

Eylül ayı, bildik bileli sıkıntılı bir aydı. Gelmesi dert, geçmesi dert, o otuz günün bitmesi ayrı bir dertti.

Okullar açılacaktı, çocuklara önlük, kırtasiye, kitap-defter, ayakkabı daha neler-neler alınacaktı.

Okul açılmadan kayıt parası, kayıt yenileme parası, gönlünden ne koparsa parası…

Ardından kış hazırlığı, odun parası, kömür parası, eskidiyse soba parası…

Ücret ve maaşlar malum…Odun pahalı, kömür pahalı…Alması dert, çekmesi dert, istifi dert!

O yıllarda doğalgaz yok!

Eğer Anadolu'da bir şehirdeyseniz, Eylül soğukların belirgin olduğu, hatta kar yağdığı, rüzgarların ıslık çaldığı bir aydı!

Odun-kömür alamadıysanız, battaniyelere sarınır tir-tir titrer otururdunuz.

Eylül ayının bize çıkan o kadar çok faturası vardı ki, hangisini sayalım, hangi birini anlatalım!  

Sonra o Eylül, 12 Eylül oldu, kabus oldu, çöktü boğazımıza…Sorgu oldu, soruşturma oldu, nezarethane oldu, hapishane oldu. Çile oldu. Geçmedi gitti, bitmedi gitti…

Gidenin gelmediği oldu. Bekleyenlerin boynu büküldü, hayal kırıklıkları yaşandı, umutlar kayboldu, gözlerin feri söndü, güller soldu.

Nasıl sevelim Eylül'ü dedi insanlar!

Bizim hayatımızda Eylül diye bir ay, 12 Eylül gibi bir gün yok dediler, olmaz olsun dediler!

Unutamadılar o buruk günü, hüzünlü günü! Lakin, her Eylül gelişinde, depreşti yaraları, depreşti sızılar, doldu gözler!

Rahmetli Ozan Arif'in dediği gibi, "Unutamam, unutamam, unutmam!" dedi o günleri yaşayanlar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları