Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hasip Sarıgöz

Hasip Sarıgöz

Yazar

Dimyat'a pirince giderken...

"Barış Pınarı Harekâtı" bütün hızıyla sürüyor...

Her ne kadar, AKP dış siyasetinin yaptığı politik hataların sonuçlarını, her seferinde bedel ödeyen Türk Ordusu temizlemek zorunda kalıyor olsa da, bu harekât gelinen nokta itibarıyla haklı ve zorunlu bir harekâttır.

Çünkü başta ABD ve İsrail olmak üzere, emperyalist ülkeler tarafından PKK/PYD kanlı bir kukla gibi kullanılarak; güneyimizde İslam dünyası, doğumuzda ise Türk dünyası ile irtibatımız kesilmek istenmektedir!

İşin doğrusu, uzun yıllardır tezgâhta olan bu girişim; PKK/PYD'yi Türkiye ile Türk/İslam dünyasının arasına adeta birer kama gibi sokma girişimidir.

Şanlı Türk Ordusu'nun doğuda ve güneydoğuda, yurt içinde ve yurt dışında yapmakta olduğu harekâtlar da; bu emperyalist kamayı tam ortasından kırma ve Türk yurdunun etrafına çekilmek istenen esaret ve tecrit zincirlerini paramparça etme kararlılığının, sahaya yansımış bir şahlanış halidir.

Bu nedenle, millet olarak hepimiz yekvücut olduk ve şanlı ordumuzun yanındayız.

Görüldüğü kadarıyla, oldukça başarılı bir harekât yürütülüyor. Yüce Allah ordumuzu her daim muzaffer eylesin ve evlatlarımızın hiçbirinin ayaklarına taş değmesin.

Lakin dikkat etmek gerekiyor!

Dikkat etmek gerekiyor ki, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım!

Öncelikli olarak bu tip harekâtlarda uluslararası meşruiyet çok önemli...

Çünkü meşru olmayan bir eylemi yalnızca güçlü olduğunuz sürece devam ettirebilirsiniz. Zayıfladığınız anda her şey biter!

Gerekçelerimizde sonuna kadar haklı da olsak, biz bu harekâtı başka bir ülkenin toprakları üzerinde yürütüyoruz ve malum sebepler nedeniyle söz konusu ülkenin bu harekâta rızası yok! Ülkemizin tutumu böyle devam ettiği sürece, bu işin bize ağır diyetleri olacak, bu kesin!

Oysa aklın yolu birdir, bu meselenin uzamadan ve en az kayıpla halledilmesinin yolu Suriye Devleti ile anlaşmaktır. Nitekim operasyonun uluslararası alanda lamsız cimsiz meşruiyet kazanması da buna bağlıdır. Üstelik millî meseleler, bazı yöneticilerin kişisel kin, garaz ve ihtiraslarına kurban edilemeyecek kadar önemli ve siyaset üstü meselelerdir. Devlet aklı ne yapıp edip bu konuda aklıselimi bulmak zorundadır.

Bu harekât; kapsamı bakımından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin şimdiye kadar yapmış olduğu en büyük harekât olan Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonraki en büyük askerî harekâttır.

Böyle olunca tabii ki, görev alan askerî birlik sayısı da çok büyük oluyor. Pençe Harekâtı da dahil edildiğinde, güneydoğu hattımızdaki harekât bölgelerine (ÖSO ya da Millî Ordu dahil) 90.000 kadar askerin toplandığı haberleri geliyor.

Askerlik kanununun değiştirilmesinin ardından ordunun yarısının bir anda terhis edilmesi, 15 Temmuz rezaleti nedeniyle yaşanan personel ve nitelik kayıpları ve ardından tecrübeli subay ve astsubayların emeklilik işlemlerindeki sıra dışı artışlar dikkate alındığında, bu 90.000 rakamı çok büyük bir rakamdır.

Bu ne demektir?

En savaşçı birliklerinizle siz buraya angaje olmuşken ülkenizin diğer sınır hatları savunmasız veya zayıf kalabilir demektir!

Biz Doğu ve Güney ile uğraşırken, lütfen Batıya dikkat!!!

Neden?

Çünkü ABD; Irak, Suriye, Afganistan ve Akdeniz'de güçlenmeye devam ediyor.

Yalnızca buralarda mı?

Ne yazık ki hayır!

ABD, Romanya'da yığınak yapıyor, Bulgaristan'da yığınak yapıyor, inanmayan gidip baksın Novo Selo, Graf, Bezmer ve Aytos üslerinde kim var? ABD, Yunanistan'da (Dedeağaç) yığınak yapıyor, Mayıs ayı içinde Yunanistan'a tam 70 tane helikopter hibe etti, Girit Adası'na bölgedeki en büyük İHA ve SİHA üslerini kurdu.

Peki ya biz; doğu ve güneydoğu, Irak ve Suriye, PKK ve PYD ile uğraşırken, hiç beklemediğimiz bir yerden... Batıdan şok bir taarruz darbesiyle karşı karşıya kalırsak!!!

Devlet yetkililerimize sesleniyorum: Böylesine kritik günlerde ve böylesine hassas ortamlarda lütfen batıya da dikkat!

Lafı çok uzatmak istemiyorum. Çünkü Güvenli Bölge tesisi konusundaki ayrıntılı analizlerimi daha önceki "Güvenli mi Güvensiz mi?" başlıklı yazımda yapmıştım.

Harekâtla amaçlanan şey; sınırımız boyunca doğudan batıya uzanan dar bir Arap koridoru oluşturmaktan ziyade, "Ben bölücü bir terör devleti kuracağım!" diye ortaya çıkan PKK/PYD'nin ezilmesi olmalıdır. Zira Türk milletinin bekası bunu gerektirir.

Çünkü harekâtı bir TOKİ harekâtına dönüştürmenin Türk milletine öyle dişe dokunur bir faydası olmayacağı gibi, o bölgeye gömülecek millî servet nedeniyle, daha da fakirleşeceğimiz öngörülemez bir durum değildir.

Bu harekâtla, IŞİD eşkıyalarına terk edilen Karakozak'taki Türk toprağının kurtarılması ve onursuzca kaçırılan Süleyman Şah Türbesi'nin tekrar eski yerine nakledilmesi hedeflenmelidir. Zira Türk devlet geleneği bunu gerektirir.

Diğer yandan, harekâtı yok 20, yok 30 kilometre gibi sınırlandırmak kanımca doğru bir strateji değildir. Sınırlandırılmış bir harekât, PYD Terör Devletini zımnen de olsa kabullenmek olacaktır. Tekrar söylemek gerekirse esas hedef; burada terör devleti kuracağım diyen gücün ezilmesi ve emperyalist Amerikan yığınağının hiçbir şekilde işe yaramaz hale getirilmesi olmalıdır.

Bir de Suriye'nin güneyine doğru, orduyu hesapsız derinliklere indirmenin, hesapsız tehlikeleri ve öngörülemez tuzakları başımıza bela edebileceğini unutmamalıyız.

Sonuç olarak:

Haklı mıyız? Haklıyız.

Harekâtı yapmalı mıyız? Yapmalıyız.

PKK/PYD'yi ezmeli miyiz? Sonuna kadar...

Fakat, aman dikkat, aman akıl ve aman tedbir!

Tedbir ki, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım!

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları