Destancı!

60 yıl kadar önceydi. Çocukluk yıllarımdı.  Anadolu'da yaşanmış toplumsal bir acıyı, bir felaketi dile getiren halk şairlerinin yazdıkları şiirleri, yanık sesleriyle okuyan, destancılar vardı. Onları ilk karşılayan mahallenin çocukları olurdu.

Öyle yanık, öyle içli, öyle insanın içini yakan, öylesine insan ruhuna işleyen güzel ve etkili sesleri vardı ki, destancıdan destan alırdık, mahalledeki teyzelere, mahallenin kadınlarına…

Hem alırdık, hem de okurduk birkaç kez! Biz okurken onlar duygulanır, ağlarlardı.

O destanları o teyzelere okumuş ve onların hayır duasını almış çocuklardan biriyim.

Şimdi çiftçiler, köylüler, esnaflar, işsizler, asgari ücretliler, kadınlar, gençler, emekliler her Allah'ın günü meydanlarda, sokaklarda, caddelerde eskinin destancıları gibi nice ağıt yakıyorlar ağlamaklı.

Her biri bir destancı olmuş, açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten, evine ekmek götürememekten, tenceresini kaynatamamaktan, yürek yangınlarından, mutfak yangınlarından, çaresizlikten, derdine derman olunmadığından, elinden tutulmadığından bahseden destanlar söylüyorlar.

Feryatlar, hıçkırıklar, inleyişler, zapt edilmesi imkansız gözyaşları, memleketin her köşesinden dalga dalga yayılıyor!

Bugüne kadar bu insanların ayakta kalabilmeleri, durabilmeleri destan oldu, destanlaştı! Bu destanı gün gelir yazanlar çıkar, anlatanlar çıkar, seyrettiğine pişman olanlar çıkar, biz ne yapıyoruz böyle diye koşup gelenler, yanlışından dönenler çıkar! Çıkar mı, çıkar!

 

*****

Erkin Koray, "Alemin keyfi yerinde, yine maşallah" derken haksız mı?

Keyfi yerinde olan alem, bizim alem değil, bizim alem kendi halinde bir alem, onlara göre başka bir alem, "Orda bir alem var uzakta" diye başlanan, gitmedikleri, gelmedikleri, hiç bilmedikleri, görmek istemedikleri, duymak istemedikleri bir alem…

Tevatürlere göre, rivayetlere göre iyi olduğu, kendi yağıyla tuzuyla kavrulsa da, halinden bir hayli memnun olduğu, hem de hiçbir şikayeti, derdi ve tasası olmadığı var sayılan bir alem!

Keşanlı Ali Destanını hatırlar mısınız?

"Sinekli dağ burası, şehre tepeden bakar/ Ama şehir uzakta masallardaki kadar" diye başlıyordu…

Bizim alem, masallardaki kadar uzak, Kaf dağının ardında! Anlatan öyle bir anlatıyor ki! Dinleyen, bizim alemde her şey güllük gülistanlık sanıyor! Duymayan duyar bir gün diyenler ise pek çok! Ancak bizim beklemeye mecalimizin kalmadığını dile getiren yok!

 

*****

Derdim çoktur hangisine yanayım mı desek, biri biterken ötekisi başlar, vermesin Allah mı desek, bilmem ki ne desek, ne söylesek?

Kaza geçirip, o kazadan yaralı-bereli sağ olarak kurtulanlara kazazede dedikleri gibi halimiz! Bize ister kazazede ister felaketzede deyin…İsterse enflasyonzede! İster virüszede deyin…İster dolarzede yada altınzede…

Nice enkazın arasından, nice yıkıntının, nice göçüğün arasından, yangınların, sellerin arasından çıkıp geleniz! Çabaladıkça kaybedeniz! Sürekli hüsrana uğrayanız! Güvendiği dağlara kar yağanlarız! Bir yerlerde kaybolanız, savrulanız!  O görülmek istenmeyen, duyulmak istenmeyen, enflasyona sözüm ona ezdirilmeyenleriz biz!

 

*****

Laf ortaya düşsün deniyor ya hani…

Laf enflasyonun elinde etiket, olmuş, fatura olmuş! Laf doların elinde iğneden ipliğe zam olmuş!

Laf virüsün elinde yoğun bakım olmuş, entübe olmuş, ölüm olmuş!

Laf bize gelince, denmiş ki, laf dumandır uçar gider. Tut tutabilirsen, yakalayabilirsen dumanı!

Uçmuş gitmiş laf…

Laf duman, biz duman…

Duman duman üstüne diye, yok mu bir destan?

Yok mu halimizi, ahvalimizi anlatacak, duyuracak bir destancı

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları