Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

EKONOMİ VE GERÇEKLER

Deprem ve devlet

Deprem aynı yağmurun, karın yağması, rüzgârın emesi ya da güneşin batıp ayın doğması kadar rutin ve doğal bir fenomendir.

Bu gün elimizdeki bilimsel bilgiler bize yerkabuğunun sabit değil hareketli olduğunu, bu hareket sonucunda yerkabuğunda titreşimler, kabarmalar, çökmeler ve kırılmalar meydana geldiğini açık ve net olarak göstermektedir.

Elimizdeki bu bilimsel bilgiler doğrultusunda hangi bölgede, hangi şiddette ve hangi zaman aralığında depremler olduğunu bilmekteyiz ve dahası olacak depremleri de öngörebilmekteyiz.

Depremin hangi bölgede ve ne şiddette olacağını belirli bir aralık içinde biliyoruz lakin bilemediğimiz tam anıdır yoksa belirli bir zaman dilimini de kestirebiliyoruz, lakin sadece jeolojik olaylarda zaman aralığı insan yaşamına göre epeyce uzun olduğu için bu bize bir bilinmezlik gibi gelmektedir.

Depremle ilgili bu kadar çok şey biliniyor peki neden hala depremlerde binalar yıkılıyor, insanlar ölüyor, yaralanıyor mal kaybı oluyor?

Burada iyi bildiğimiz bir şey daha var, artık bu günkü teknoloji ile depreme dayanıklı bina yapmayı da biliyoruz.

Evet, dünyanın bu gün gelmiş olduğu bilim ve teknoloji seviyesinde yıkıcı şiddetteki depremlerin nerelerde olabileceğini bilip buralarda yapılaşmaktan kaçınmamız, yapı yapmak zorunda kaldığımızda ise olabilecek en şiddetli depremlere dahi dayanabilecek güçte yapılar yapmamız mümkündür.

Fakat depremlere dayanabilecek yapılar yapmanın teknolojik boyutu yanında birde ekonomik boyutu olduğunu, daha güçlü binaların daha kaliteli beton ve çelik kullanılarak yapılmasının inşaat maliyetlerini yükselttiğini, binaların daha pahalıya mal olduğunu da gözden kaçırmamamız gerekmektedir. Bu tip yapılar inşa etmek doğal olarak bir ekonomik güç meselesi olmaktadır.

Artık günümüzde teknolojik bir eksiğimiz olmadığına göre, depremlerde can ve mal kayıplarını neden engelleyemiyoruz sorusu cevap bulunması gereken temel sorudur.

Dikkat edilirse depremlerin daha ziyade yoksul ülkelerde, ya da ülkelerin yoksul kesimlerinde daha fazla hasara ve can kaybına yol açtığı görülür.

Bunun sebebi yoksulların deprem tehdidine açık bölgelerde, deprem tehdidine dayanıksız, ucuz binalarda barınmak ve çalışmak zorunda kalmalarıdır.

Bu noktada karşımıza çıkan cevap teknolojik değil ekonomiktir.

Ekonomisi güçlü ülkeler deprem ve benzeri afetlere karşı daha güvenli yerlerde daha güvenli binalar inşa edebilirken, ekonomisi zayıf ülkeler ancak yurttaşlarının başını sokabileceği ucuz ve dayanıksız konutlar ya da iş yerleri inşa edebilmektedirler.

İşte tamda bu yüzden depremler ile savaşmak için önce yoksulluk ile savaşmak gerekmektedir ve buda bir devletin temel görevidir.

Bu noktada yoksulluğun yanına birde yolsuzluk unsurunu eklememizde fayda olacaktır. Binaların inşaatına izin vermek ve bu inşaatları kontrol etmekle görevli otoritelerin görevlerini hakkı ile yerine getirmesinin önündeki en önemli faktör yolsuzluktur.

Özellikle az gelişmiş ülkelerde denetlenmeyen ve yargı erkinden korkmayan müteahhitler o ya da bu şekilde denetçileri etkileyerek kendilerine ciddi mali yükler getiren, ama depreme karşı binaların dayanıklılığını sağlayan pahalı teknolojileri kullanmaktan kaçınabilmektedirler.

Bir inşaatı yaparken teknik şartname ve projede belirlenen malzemeden eksiğini kullanmanın taammüden seri cinayet işlemek kadar büyük bir suç olması gerekirken, birçok müteahhit bu suçu işlemekte ve sonuçta herhangi bir yaptırım ile de karşılaşmamaktadır. İşte sorunun en büyük ve derin kısmı buradadır, müteahhit, bürokrat, politikacı üçgeninde dönen büyük parasal olanaklar bu suçun ortaya çıkarılmasını ve cezalandırılmasını nerede ise imkansız bir hale getirmektedir ki buda tamamı ile bir devlet yönetimi sorunudur.

Sonuç olarak ortada iyi yönetilmeyen bir devlet varsa depremler ve benzeri fenomenler birer doğal olay olmaktan çıkıp afete dönüşmekte, can ve mal kaybına yol açmaktadır!

Kısacası sorun deprem sorunu değil devlet sorunudur.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları