Davutoğlu'nun katıldığı toplantıda tartışma çıktı

Taksim Toplantıları'nın 180. programının konuşmacısı AKP'den ihraç edilen ve Gelecek Partisi'ni kuran eski Başbakan Ahmet Davutoğlu oldu. 

Londra'dan esinlenerek düzenlenen toplantılara bir süre önce ara verilmişti. Şimdi tekrar yapılmaya başlandı.

Ayda bir kez gerçekleştirilen etkinliğe alanında önemli bir isim davet edilerek, yemekli toplantılar gerçekleştiriliyor.

Konuşmacı, anlatacaklarını bitirdikten sonra da davetlilerin masalarına bırakılan kâğıtlara sorular yazılıp veriliyor.

Tabi soru-cevap kısmı hem yayına hem de basına kapalı.

Taksim Toplantıları oluşumuna da öyle herkes katılamıyor. Referans usulü…

Gelelim Ahmet Davutoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı son toplantıya…

Toplantı öncesinde kokteyl verildi. Kokteylde alkol ikramının yapılması ilk dikkatimi çeken detaylardandı. Sanıyorum, Davutoğlu siyasi kariyeri boyunca bu şekilde bir toplantıya ilk kez katıldı.

Merakla kimler var, kimler yok diye göz gezdirdik.

AKP'li eski vekillerden Emin Şirin, MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat, AKP eski İstanbul İl Başkanı Selim Temurci, İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi Vedat Yenerer, Korkusuz Gazetesi yazarı Ümit Zileli, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen gibi birçok isim vardı.

Kokteylin ardından yemeğe geçildi.

İlk saçmalık burada yaşandı.

Basına tüm davetlilerin yer aldığı otelde değil ayrı bir restoranda yemek verildi.

Hadi buna takılmayalım, "Aydınlar Parlamentosu" üyeleri koca otelde davet ettikleri basın mensuplarına bir masa ayarlamaktan aciz, misafirlik anlayışları bu kadarmış deyip geçelim.

Gelelim ikinci ve en önemli soruna…

Konuşmacı sunuş konuşmasını yapıyor ve programın soru-cevap kısmı basına kapalı şekilde gerçekleşiyor.

Meşhur "off the record" meselesi…

Programınızın formatı böyle olabilir, 80'li yıllarda da böyle yapıyordunuz şimdi de böyle devam etmek isteyebilirsiniz.

O zaman basını, yani bizleri neden davet ediyorsunuz?

Basın; meyve suyu içip, havuç yemek için mi çağrılıyor?

"Gelecek"  ismiyle yeni parti kurumuş,  17 yıllık AKP iktidarının en önemli isimlerinden, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun davet edildiği programda basın mensupları soru soramayacaksa, en azından davetliler arasından soranları bile dinleyemeyecekse hiç çağrılmaması daha doğru olurdu.

Neyse, asıl konumuza dönelim…

Davutoğlu'nun, ders anlatırmışçasına yaptığı konuşma biter bitmez, bir soru geldi ön sıralardan…

Gazeteci Ümit Zileli soruyu okudu, Davutoğlu da sinirlendi.

Tabi artık soru-cevap kısmına geçildiği için basına ayrılan süre sona ermişti.

Biz de ceketimizi alıp programdan ayrıldık.

Fakat sorunun cevabını da merak ettik.

İçeride davetli olarak programda bulunan bir yakınıma "bana Davutoğlu'nu kızdıran soruyu ve verilen cevabı çıkışta kahve eşliğinde anlatacaksın" dedim.

Sağ olsun, kırmadı…

Çıkışta oturduk, kahvemizi yudumladık. "Anlat bakalım" dedim.

Neden bu kadar sinirlendi Ahmet Hoca…

 "Dış politika berbat durumda, komşularla sıfır sorun dediniz, Suriye meselesi ortada… Stratejik Derinlik diye kitap yazdınız derinlik bu mu?" diye sormuş bir davetli.

Davutoğlu da uzun uzun şu yanıtı vermiş:

"SERT SORDUNUZ, SERT CEVAP VERECEĞİM"

"Stratejik Derinlik kitabını okudunuz mu? Siz sert sordunuz, ben de sert cevap vereceğim. Bir hoca olarak herkese tavsiyem hiçbir kitap göz gezdirerek okunmaz. Dostoyevski kitapları da dahil göz gezdirilerek okunan kitap okunmamış demektir. Bunu çok net söylüyorum. Bakın Stratejik Derinlik 15 dile çevrildi. Yunanistan dahil birçok ülkede ders kitabı oldu. Kendi kitabımı savunmak için söylemiyorum.  Bir tek İngilizce yok. Niye yok söyleyeyim mi? İzin vermedim İngilizceye çevrilmesi için. Onlarca yayınevi talip oldu. Çeviriye izin vermememin sebebi de 2001'de kitabı yazdım, 2002'de göreve başladım. İngilizcesini bizzat kendim yazayım, yanlış çevrilmesin diye… 2007'de başdanışmanlık yaparken akademisyenliğe geri dönmeyi düşündüm. Milletvekilliği ve bakanlık teklifini kabul etmedim, Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olduğunda. Ayrılacaktım, kalma sebebim 2008'in martında AK Parti'ye açılan kapatma davasını demokrasiye infaz olarak gördüğüm için kaldım. Hâlâ da öyle görüyorum. 

"2003'TE SURİYE'YE ÖZEL VE GİZLİ GİTTİM"

"Bunu zikretme sebebim şu, eğer Stratejik Derinlik'i okumuş olsaydınız, Suriye kısmında söylediğim birçok şeyi Suriye'de iç savaş çıkana kadar adım adım uyguladığımı görürdünüz.  İnsan hafızası unutmakla malüldür. Herkes Suriye deyince 2012/2013'ten sonrasını hatırlıyor. Ben Suriye'ye ilk kez 1 Mart Tezkeresi öncesinde özel ve gizli bir şekilde gittim. En temel konu şuydu Suriye'de, Irak'ta olabilecek stabilizasyonu engelleyebilecek şekilde Suriye'yle nasıl iş birliği yaparız diye. Sonra Suriye'ye ambargo konuldu 2004'te."

"ESAD BANA O KADAR GÜVENİRDİK Kİ…"

"Beşar Esad bize o kadar güvenirdi ki sizin sığ dediğiniz politikanın sahibi bu arkadaşınıza, o dönemde Suriye'ye Batı'dan giden neredeyse tek kişiydim. Onlarca kez Suriye'ye gidip Beşar Esad'la Suriye'ye uygulanan ambargonun nasıl kırılması gerektiğini baş başa konuştum. Beşar Esad kimseyle konuşamazken, o zaman Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ve Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla giderdim ve Suriye'nin dünyaya açılan en önemli kapısı bizdik. 2006 Lübnan Savaşı yaşandığında Beşar Esad'la anlaşıp, Lübnan'a gidecek Türk ordusunun nereye yerleşeceğini, hangi koridorda neyi yapacağını birlikte kararlaştırdık. Bunların hepsiyle neredeyse baş başa görüştük. 2008'de dünyayı şaşırtan Suriye ile İsrail arasındaki diplomasi gerginliğine son verip, mutabakatı sağlayan da bizdik. Ben dediğime bakmayın ama sığ dediğiniz için ben demeyi tercih ediyorum."

İşte Taksim toplantılarına damga vuran diyalog aynen böyle gelişiyor.

Taksim Toplantıları'nı tertipleyen ekibe de buradan tekrar bir tavsiye de bulunalım…

"Basını çıkaracağınız" toplantıya ısrarla basını davet etmeyin, hiç şık değil!

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları