Çekirdek!

Çekirdek çitlemek bizde stres atmak gibidir. Maçlarda heyecanı bastırır. Bir şeye sıkılmışsak efkârımızı dağıtır. Rahatlatır. Çekirdek çitlemeye dalmışsak kantarın topuzu kaçsa da aldıran olmaz. Günde bir avuçtan fazla çitlemeyin diyenleri dinleyeni gördünüz ya da duydunuz mu? Mümkün değil!

Çekirdek deyince çocukluk yıllarımızla başlar çekirdekle tanışıklığımız. Yüz paraya yani iki buçuk kuruşa bir küçük külah dolusu kabak çekirdeği aldığımız o mahalle bakkalları mazide kaldı!

Yeni nesil ne yüz parası, o da ne diyebilir.

Ortasında delik olan sarı bir 2.5 kuruşluk. Satın alma değeri olan iki buçuk kuruş değerinde ki bozukluk, bozuk para. Netice de, 60 küsur yıl öncesine uzanıyor bu anlattıklarımız!

İki buçuk liranın kağıt para olduğu da hesaba katarsanız, belki konu daha iyi anlaşılabilir. Mesela sarı yirmi beş kuruşluk falan, ağır azam bir paraydı. Bayram harçlığımızdı o yıllarda…

Bir düşünün 25 kuruşa ne kadar çok çekirdek alabileceğimizi…

*

O yıllarda, enflasyon yok! Marketler yok! Fiyatlara dokunuşlar yapan yok! Fahiş fiyat denen bir kavram yok! İnsanlarda Allah korkusu çok! Vicdan ve merhamet dolu kalpler ve insanlar pek çok! Bir külah çekirdeğin lafı mı olurdu ki…

Bakkalların içi çekirdek dolu kağıt külahları, yarım elma gönül alma mukabilinden mahallenin çocuklarının gönüllerini fethetmeye yetip artardı. Yüz paraya bir külah çekirdek eder miydi etmez miydi bilmiyorum amma, mahalle bakkalları boş çevirmezdi çocukları…

Şimdi, çekirdek derken yüreğimiz sızlıyor. Çünkü ne o çekirdeklerin tadı kaldı, ne de o çekirdekleri satan mahalle bakkalları!

*

En ucuz çerez çekirdekti. Özellikle ay çiçek olanı…Şimdilerde çitlek denileni…En çok evlerde, parklarda, yollarda yenileni, tüketileni… Şimdiki gibi, şuna iyi gelir, buna iyi gelir diye anlatanlar henüz ortalarda yoktu…

Bir zamanlar, halkın yegane eğlencesi sinemalardı. Özellikle yazlık sinemalar. Herkes birer koca külah çekirdekle gelirdi sinemaya. Ya sinema önünden alırdı ya da evinde kendi kavurduğundan alıp getirirdi. Çekirdek denince ayçiçeği anlaşılırdı. Kabak çekirdeği de sevilirdi amma, ayçiçeği ile rekabet etmesi söz konusu bile değildi. İnsanımız için eğlencelikti, öncelikti, vazgeçilmeyendi ayçiçeği.

Çekirdek kavramını kendimize göre uyarlamış adını da çitlek koymuştuk. Her şehirde ayrı ayrı isimler verilse de, çitlek çitlemek tabiri ne kadar ad varsa hepsini yıktı geçti.

*

Genelde çitlek denilen bu çerez kadar sevilen bir başka çerez olmadı. Hiçbir çerez onun saltanatına son veremedi!

Kendini ağırdan satan, ceviz, badem, fındık gibi çerezlerle işim olmaz diyordu insanlar.

Ceviz baklavaya münasip deyip ona ayrı bir sayfa açıldı. Badem ve fındığa da oldukça uzun bir süre selam veren olmadı. Aralarında daha o zamanlarda fiyat konusunda uçurumlar vardı…

Ayçiçeğini kendi üreten, oldukça ucuza mal eden insanımız, bu çerezi baş tacı yaptı…

Hem yerli, hem milli deniyor ya…Çitlek, kimse ilan etmese de, elimizden hiç düşmeyen, tüketmeye doyamadığımız milli çerezimiz, milli çekirdeğimiz olarak yanı başımızda, elimizin altında…

*

Uzun lafın kısası…

Alın bir avuç çekirdek ya da çitlek, çitleyin!

Sonrada; Sizi görmeyenleri, görmezden gelenleri…

Duymayanları, duymazdan gelenleri…

Unutun gitsin!

Hz. Mevlânâ bakın ne diyor; "Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, Şaşmam dersin şaşarsın. Öldüm der durur, yine de yaşarsın."

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları