Bu kadar zorlanmak yakışmadı

FIFA klasmanında 90’ıncı sıradaki Ermenistan’a karşı 1 puanı 88’nci dakikada zor kurtardık.

“İnşallah olmaz” dedik...

Ama bu sefer de yaşandı.

Yine aynı ayıba imza attık.

Milli marş yuhalama ve ıslıklama ayıbına...

Ama, ülke olarak bu konuda da, yani protesto konusunda bile bir orta yol tutturamadığımızı, ya ifrat ya da tefrit noktasına savrulduğumuzu üzülerek müşahede ettik.

Neyi kastediyorum?

Konuk Ermenistan’ın Milli Marşı okunduğunda, ne TV’den ne de statta tek bir notasının ya da sözünün bile duyulmamasını sağlayacak şekilde tribünler bağrış çağrış ve ıslıklarla bastırdı marşı.

Kafkasya’da son durum, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki gerilim ve savaşan yeniden alevlenmesi ihtimalini düşününce, pek “kollarımızı açıp da şefkatle” karşılamayacağımızı tahmin ediyorduk. Ama bu “milli marş okutmama, dinlememe” ayıbından arınmamız lazım. Yıllardır bunu yapıyoruz. Herkese yapıyoruz hem de. Sadece tarihi ve milli husumetimiz olan Ermenistan’a değil. Milli marş bir ülkenin en kutsal sembollerinden biri. Bayrak gibi. Sana yapılsa hoşuna gitmez. Sen niye yapıyorsun?

Üstelik de bu ülkenin milli takımı ile en son oynadığımız 2009 yılı Ekim ayında oynanan ve bizzat yerinde (Bursa’da) önünü arkasını tüm gün izlediğim maçta da Azerbaycan’a karşı bir ayıplı davranışımız olmuştu. Kimbilir kaçıncı kez yazıyorum ama, bıkmadan tekrarlayacağım. Çünkü, tarihi bir ayıptır.

O gün de, Bursa Atatürk Stadı’na, Ermenileri protesto için gelen Azerbaycanlı kardeşlerimizin ellerinden bayrakları toplayıp yerlere ve çöp konteynerlerine atmıştı güvenlik kuvvetleri. Evet. İnanılır gibi değil. Ama aynen böyle oldu. Hatırladıkça kahrolurum.

Niye? Çünkü “Dostluk ve barış ve yakınlaşma süreci” yaşıyorduk Ermenilerle.. Ya da öyle bir hava yaratmaya çalışıyorduk. İki ülkenin Cumhurbaşkanları birlikte izleyceklerdi maçı. Abdullah Gül ve Ter Petrosyan.

Bir oraya bir buraya savruluyoruz demek ki...

Girmesek böyle işlere? Yani sahaya stada yansıtmasak bu işleri? Maç sırasında olumsuz tezahüratla filan sınırlı bıraksak? Ulusal sembollerle oynamasak?

Yok... Benim umudum yok bu işten..

Gelelim maça.

Avrupa Şampiyonası elemelerinde aslında (yaygın tabirle) “lokum gibi bir gruptayız” denilebilir. Puan cetveli de bunu gösteriyor zaten. Ermenistan ve Letonya’yı kendi evlerinde, Galleri de Türkiye’de yenmişiz. 9 puanı cebe atmışız. Kendi evimizde Hırvatistan’a karşı aldığımız 0-2’lik mağlubiyet, “Nazar boncuğu” olmuş. Durum iyi yani. Burada Ermenistan’ı yenerek 12 puana çıkarmanın ve işi iyice sağlama almanın hesabı ile çıktık maça.

Ama Milli takımın ilk 45 dakikadaki görüntüsü hiç de öyle “sağlam bir tablo” çizmiyordu.

Takımda tek uyumlu görünen bölge, Galatasaray’da zaten mükemmel bir uyum içindeki Barış Alper – Kerem Aktürkoğlu ikilisi. Cengiz, arada bir saman alevi gibi parlıyor. Hakan bildiğiniz gibi. Yani “Stefan Kuntz’un hemşehri kontenjanından” yine saç baş yolduruyor.

Geride birbiri ile sanki hayatlarında ilk kez bugün karşılaşmış bir görüntü sergileyen ve kalecimiz Mert Günok’un kameralara bile yansıyan “bir hayli sert” ifadelerle sık sık uyardığı defans elemanlarımız, Türkiye’ye Ermenistan gibi bir ekip karşısında hiç de vermemesi gereken sayıda pozisyon ve şut olanağı verdi.

Olacak şey değil.

Top daha çok bizde.. Ama bu kadar çok şut pozisyonu verilmez böylesine “kantarda bizden çok aşağıda” bir takıma.

Benficalı Orkun, Romalı Zeki, Atleticolu Çağlar , Valencialı Cenk ve Inter’li Hakan, adeta rakip takımın ataklarında Ermeni ileri uçtaki adamları izleyerek geçirdiler ilk yarıyı.

Rakip kaleye gittiğimizde de Barış Alper – Kerem ikilisinin ya kalecide eriyen ya da auta çıkan çaresiz şutlarına tanık olduk. Bir kez de Barış kalecinin üzerinden aşırtma denemesi yaptı.

İlk yarıdan tek bir “adam gibi organize atak” var akıllarda. O da 33’ncü dakikada Cengiz, Hakan, Barış Alper ve Kerem dörtlüsünün ortaklaşa çok iyi getirdiği topu Kerem’in dışarı atmasıydı.

38’de, sağdan gelen ortaya, hemen solundaki Merih Demiral’ın daha iyi vurabileceğini göremeyen Cenk vurup dışarı atınca, Merih saç baş yoluyordu.

Stefan Kuntz’un, soyunma odasında deyim yerindeyse “eline kırmızı kalemi alıp düzeltme yapacağı” çok sayıda hata vardı saha üzerinde...

İkinci yarıya çıkar çıkmaz, bu dağınıklığın ve ne yaptığını bilemezliğin bedelini erken bir golle ödeyiverdik. Ermenistan takımından Tiknizyan’ın soldan ortaladığı topa Çağlar ve Cenk müdahale edemeyince, Dashyan sert bir vuruşla durumu 0-1 yaptı.

Dakika 49...

Bu tür durumlarda genelde hep yaptığımız gibi, bilinçsiz bindirmelerel cevap vermeye çalıştık. Bu başıbozukluk, tribünün de “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan” sloganıyla tescilleniyordu. Yani, “Başka türlü alacağımız yok. Vurun kırın bari” demeye getirdiler. Olacak iş değil tabii.

Kronometre 61’nci dakikaya gösterdiğinde, Stefan Kuntz baktı ki, “bir dokunuş” ya da “birkaç dokunuş” lazım. 3 oyuncu birden değiştirdi. Zeki, Barış Alper ve İsmail Yüksek’in yerine, Mert Müldür (Fenerbahçe) , Halil Dervişoğlu (Galatasaray) ve İrfan Can Kahveci’yi (Fenerbahçe) oyuna dahil etti.

Hücumu güçlendirmeye yönelik bu hamle biraz olsun tribünleri kımıldanmaya sevk etti.

Sahaya yansıdı mı? Görebildiğimiz kadarıyla hayır.

72’de Cenk’in yerine Onur Bulut’u (Beşiktaş) aldı oyuna Kuntz.. Sahadaki kadro artık iyice “Lejyonerlerden, milli lig kadrosuna” dönüyordu.

Ama bir oyun planının olmadığı ve işin büyük ölçüde “Dan dun”a, ya da “Haldur huldur” saldırmaya kalacağı belli olmuştu.

Daha 10 gün önce Hatayspor’dan Rennes takımına transfer olan Bertuğ Yıldırım’ı oyuna alan Kuntz, bunun meyvesini 88’inci dakikada alıyordu.

Orta sahada kapılan topu hızla Ermenistan kalesi önüne aktaran milli takımda halil’in vuruşu kaleciden dönüyor, ve Bertuğ, akıllı bir vuruyla beraberlik sayımızı yapıyordu.

Futbol böyle bir oyun.

Bazen “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” derler ya.. Tam öyle bir maç oldu.

Tam anlamıyla “Kuntz sıkışmayınca Bertuğ Yetişmez” durumu.

Ama 1-1’lik sonuç, üstelik kendi sahamızda ve coşkulu bir seyirci kitlesi önünde hiç de “başımızı dik tutacak” bir skor değil.

Oturup çalışılacak çok ders, yapılacak çok tamirat var takımımızda.

Bugün alınacak bir 3 puan pek çok şeyi bitirirdi. Ama olmadı.

Hırvatistan maçına bakacağız...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları