Beşiktaş turu rahat rahat geçti

Beşiktaş, turu "sıkılmadan" geçti...


Stada girişte ve konuk takımın tribünlerinde "Mavi-Yeşil-Kırmızı" Ay - Yıldızlı Azerbaycan bayraklarını görür görmez, zihnimde hemen 2009 senesinin ekim ayındaki tatsız bir gün canlandı.

Milli takımın Bursa'da Ermenistan'la oynayacağı ve AKP hükümetinin o zamanki "iş olsun torba dolsun" saiki ile gerçekleştirme "rolü" oynadığı "Ermeni Açılımı" günlerine denk gelen maçı hatırladım.

Azerbaycanlı kardeşlerimiz, belli ki hem Türkiye Milli Takımı'na destek hem de Ermenistan'ı protesto amacıyla, bir hayli kalabalık gruplar halinde Bursa'ya, maça gelmişlerdi. Ama stat (Bursa'nın eski ATATÜRK Stadı) girişinde bayraklarına el konulmuştu. O bayrakları yerlerde ve çöp konteynerlerinde gördüğüm anı acı ile hatırladım. O anları, bugünün (ve sık sık başvurulan) o sahte "İki Devlet Tek Millet" sloganı ile yan yana koyup tarifsiz duygulara kapıldım...

"Sahte" diyorum, çünkü o gün o hareketi yapan bir devlet, Azerbaycanlı kardeşlerinin suratına hâlâ nasıl bakabiliyor? Merak ederim. Bana kimse "Karabağ Savaşı, destek, Zafer" türküleri söylemesin. Anlattığım bu olay iki milletin tarihinde öylece "asılı" duruyor duvarda. Aynı şekilde, Azerbaycan'ın da, onca hamasete rağmen on yıllardır bir türlü KKTC'yi tanımamış olmasını da bir türlü sindiremem içime. Kimse kusura bakmasın.

Sportif anlamda çok büyük bir rekabet yok aramızda. Nitekim, hem milli maçlarda hem de kulüpler arası mücadelelerde, futbolda ciddi bir üstünlüğümüz söz konusu. Nitekim, ilk maçta Neftçi'yi çok rahat geçen Beşiktaş, belki de durum 3-0 iken yaptığı garip değişiklikler sonrası son 15 dakikalık bocalaması olmasa tarihi bir farka bile gidebilirdi.

Beşiktaş o ilk maçın 3-1'lik skorunun rahatlığı ile bazı aslarını dinlendirerek çıktı İnönü'deki maça.
Vincent Aboubakar ve Salih Uçan kenardaydı maça başlarken.

Kolay değil, 3 günde bir maç oynuyorsun. 3 gün sonra (Pazar günü) yine burada İnönü'de lig maçı var.
Geride stoperde Necip - Amartey İkilisini tercih etmişti Şenol Hoca.

Orta sahada Gedson Fernandes ve Jean Onana'nın yanına genç Demir Ege Tıknaz'ı ve ileride de Ante Rebic ve Jackson Muleka'nın yanına yine genç yetenek Semih Kılıçsoy'u "katarak" yeni ve farklı bir formül denedi.

İşin ilginci, ilk maçta değişiklik olarak sahaya sürdüğü ve takımı biraz bocalatan bu "kombinasyon", kısmen çalıştı da. İlk 35 - 40 dakikanın saatin sahada tartışmasız hakimi Beşiktaş rakibine çok az top vererek ve hep eleştirdiğimiz o "aheste temposunu" en az 1-2 vites büyütmüş, daha "dinamik" bir futbolla, taraftarı mutlu etti.

Ama, gol de bir türlü gelmiyordu.

İlk ciddi gol pozisyonu için, Karagümrük maçındaki gibi 85 dakika beklemek zorunda kalmadı taraftar. 25'nci dakikada Muleka, defansın arkasına atılan akıllı topta kaleci ile karşı karşıya, kaleciye nişanlamasa, "tur geçme türküleri" çok erken söylenmeye başlanabilirdi.

31'nci dakikada da, sağ taraftan Semih - Rebic işbirliği ile sol tarafa, bomboş ve hızla gelen Umut Meraş'a "tepsi içinde" armağan edilen gollük pası, Umut anlamsız bir "yumoş plase" ile kaleciye teslim etti.

Ancak, bunca baskının ardından 36'ncı dakikada sağ taraftan organize bir pas trafiği ile Beşiktaş kalesine ilk kez gelen Neftçi takımı Emin Mahmudov'un çaprazdan sert vuruşu ile Mert Günok'u mağlup etti ve durumu 0-1 yapıverdi. Azerbaycanlı taraftarların müthiş gol sevincini ve tezahüratını dışarıdan duyanlar, Beşiktaş gol atmış bile zannedebilirlerdi. Öyle ki, konuk taraftar "Bi daha! Bi daha!.." diye bağırarak iyice moral bozmaya başladılar.

Golün en (ironik olarak) "faydalı" yanı, Beşiktaş defansının "çabuk toparlanamama zaafını" gözler önüne sermesi oldu belki de. Bu pozisyonu Şenol Güneş, oyuncularına defalarca izlettirecektir bir sonraki kampta, taktik toplantısında.

Eh, futbolun en acımasız kuralıdır bu...

Atamayana atarlar.

39'da ceza sahasında topu aniden önünde bulan Semih'in sert şutu yan ağlarla buluşunca biraz daha heyecan dozu arttı.

Gol sonrasında kısa süreli bir Beşiktaş baskısı yerini umulmadık şekilde Neftçi takımının daha hırslı ataklarına bıraktı. İlk yarının son 3 dakikasında anlamsız bir "bunalım" yaşadı Beşiktaş kalesi... O kadar rahat ve dinamik başlayan maçın buralara gelebilmesi, demek ki bir "gol"ü bekliyormuş dedirtti bize.
Bazen öyle olur bu işler. Bir gol her şeyi değiştirir. İyi oynadığın bir maçta, mahkum oynayan rakibe "güven", sana beklenmedik bir "panik" ilacı içiriverir.

İşte o "ilacın" tesiriyle olsa gerek, Beşiktaş'ın Hocası, Rebic'in yerine Aboubakar'ı, Umut'un yerine Masuaku'yu, Onana'nın yerine Hacıahmedovic'i oyuna alarak başladı ikinci yarıya. Bu değişiklikler, açıkça, "Aman abi. Neme lazım. Sakata gelmeyelim" mesajıydı.

Rakip takıma da, "Erken sevinmeyin. Ben sizin defansınızı iyice ürkütecek asil golcümü (Abou), orta sahanızı sindirecek son haftaların en formda adamımı (Amir) ve sol kanatta aksayan Umut'un yerine daha hızlı adamımı (Masuaku) alır size gösteririm" içerikli bir mektuptu.

Oturup, mektubun - mesajın hayata geçmesini beklemeye koyulduk.

Yanıt gecikmedi...

57'nci dakika... Sola aktarılan topu Masuaku öyle ustaca ceza alanı içine, Aboubakar'ın önüne attı ki, Abou, ölçtü biçti, baktı, gördü, uzak köşeye topu "ampul" gibi asıverdi.

Usta işi, sihirbaz işi, yıldız işi, Abou işi...

"Kul sıkışmayınca Abou yetişmezmiş" diye bir atasözü var mıydı?

Yoksa da ben yazdım.

Dolmabahçe'de herkes, ama en çok da Şenol Güneş, "arkasına yaslanıp" ılık ve rüzgarlı bir Ağustos gecesinin tadını çıkarmaya başladı o an.

Ve "ilaç" tesirini iyice göstermeye başladı. Neftçi kalesinde ciddi bir abluka ve top atışları başladı. Öyle bir abluka ki, Neftçi 2'nci bölgeye bile çıkamaz oldu.

Yoğun baskı, bir şekilde Neftçi kalesindeki buz dağlarını eritecekti.

71'de, sağdan mükemmel getirilen topu, önce Aboutopukla içeri atmak istedi. Onu geçen top Muleka'nın önünde kaldı. Çıkan kaleci de topa hakim olamayınca. Muleka önce sola çekti sonra da adeta "iğne deliğinden" içeri topu kaleye yolladı.

Tribün bu artistik golden sonra "türkülerin notalarını" daha da "tiz"e bağladı.

Haklarıydı da.

0-1'den maç çevirmek her zaman keyiflidir.

Ama bu keyif, maç boyunca neden hep ezeli rakiplerden Galatasaray'ı hedef alan şarkıları beraberinde getiriyordu. Sanırım maç öncesi birkaç gündür Sarı Kırmızılı kulüple yönetim arasındaki "tatsız diyalog"dan kaynaklı. Ama hiç gerek yoktu tabii ki...

78'de, Demir Ege'nin yerine Salih Uçan'ı alan Şenol Güneş, adeta "Çıkın bu işi bir güzel bitirin" diyordu takımına.

Tam da geçen maçtakinin tersini yaptı. Geçen maç sonrası çok eleştirilmişti. "Bu sefer tatsızlığa tahammülüm yok" dedi bir anlamda...

Maçın geri kalan kısmı, Karakartal'ın çok rahat biçimde kontrolünde geçti, beklendiği gibi.

Teknik direktörün, "Üç günde bir oynuyoruz. Aslarımı 45 - 50 dakika dinlendireyim" kumarı, bereket ki bir yol kazasına yol açmadı. Zaten Neftçi'de de o potansiyel yok.

Artık, hep birlikte play-off'a odaklanacağız.

Rakip daha önce defalarca karşılaştığımız acı tatlı anılarımız olan Dinamo Kiev
Haydi hayırlı turlar...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları