Beşiktaş tam anlamıyla teslim oldu: Fener tarihi farkı kaçırdı... Zafer Arapkirli derbiyi yazdı...

FENER TARİHİ FARKI KAÇIRDI

Evden çıkarken çantayı hazırlıyorum. Bilgisayar, kablolar, şarj cihazları, power bank, not defteri, kalem, mendil, kolonya, atıştırmalık bir iki parça kraker, meyve suyu vs… Dedim, “Bir takım da forma, şort filan alayım. Kramponları da atıver çantaya…” Belli mi olur? Bakarsın, Rıza Çalımbay soyunma odasından haber yollayıverir: “Zafer Abi. Gençliğinde Akaretler’deki arsalarda epey top koşturmuşluğun vardır senin. Orta sahada kurgu yapamıyorum. Bir 15 dakika el atıver şu takıma…” İşin şakası bir yana. Beşiktaş tam da bu durumda çıkıyordu sahaya İnönü’de.

Maç başlamadan 2 saat önce Aboubakar’ın da sakatlandığı ve en azından ilk 11’e alınmadığı haberi gelince, suratlar iyice asılmıştı. Maç öncesinde, bir de baktık ne görelim. Saha kenarında iki emektar: Ricardo Quaresma, Atiba Hutchinson. Vallahi ikisini de koysan bu takıma, “Ölüleri bile oynar” diyordu, bizim basın tribünündeki tüm meslektaşlar. Maç önü dedim de… Şu notu yazmadan edemeyeceğim… Konuk takım Fenerbahçe tribününden de, ev sahibi taraftardan da, tam 2 saat boyunca “Anneler” ve “Üreme organları” haricinde tek bir düzgün tezahürat duyamadık. Onların yerine utandık. Ne gereği var demiyorum. Durum bu.

Maça gelirsek… Biri (Fenerbahçe) kağıt üzerinde favori, diğeri de ayakları geri geri giderek çıkmış olsalar da, aslında tedirgin başladılar maça. Tipik bir derbi haletiruhiyesi. Yılların (en az 100 yıl) birikimi tabii. Hiçbir şey belli olmaz öyle maçlarda. Şaka değil.

Belki Baba Hakkı’lara Lefterlere filan yetişemedik ama. Bu statta, Necmi, Yavuz, Fehmi diye başlayan Sanlı, Vedat, Yusuf’larla devam eden, Can Bartulu, Yılmazlı, Ogünlü, Abdullahlı, Selimli, Nedimli günlerden beri kim bilir kaç BJK - FB derbisi izledi bu gözler.

Fenerbahçe’nin daha rahat ve telaşsız hücum ettiği bir ilk bölüm izlerken, gol beklenmedik ama Fener açısından çok rahat bir anda geldi.

10’ncu dakikada soldan Ferdi Kadıoğlu’nun ustaca verdiği topu hemen içeri yollayan Tadic’in pasına çok rahat defansın arasına giren Dzeko, neredeyse kale çizgisinden vurdu ve durumu 1-0 yapıverdi. Bu kadar rahat pasları bu kadar tehlikeli adamlara oralarda yaptırırsan, affetmezler tabii.

Sonrasında Beşiktaş daha da tutuk ve çekingen oynamaya başladı. Adeta “Topu kaptırmayalım da…” anlayışı içinde, ileri bile çıkmaya korkan bir Beşiktaş izliyorduk. Derken, beklenmedik biçimde ileri atılan bir uzun topu alan Cenk Tosun, ceza sahasına giriverdi. Kaleci Livakovic’le ile karşı karşıya kalacağı sırada “tırpanı” yedi. Hakem tereddütsüz penaltıyı verdi ama o kadar bariz bir gol şansı olan bir pozisyonda kartın rengi sarı mı kırmızı olmalıydı, tartışılır. Hakem “sarı yeter” dedi.

Topun başına gelen Chamberlain, bu fırsatı tepemezdi. Tepmemeliydi. O da öyle yaptı zaten. Dakika 24’te durum eşitlendi.

1-1 Sahaya da tribüne de bir başka ruh hakim oldu o dakikadan sonra. Fenerbahçe hemen karşılık vermek üzere yüklenirken, Beşiktaş “Yeter artık buraya kadar oynadığımız mahkum oyun” dercesine cesaretlendi. Kısacası, derbi biraz daha “Derbiye” benzemeye başladı o dakikalarda. Beşiktaş’ın ihtiyacı da buydu zaten. Zira, maça gelirken kağıt üzerinde hiç de “Derbi” ummadan gelmişti herkes.

Açık konuşalım. 37’nci dakikada, Fenerbahçe maç başından itibaren ısrarla yaptığı gibi, yine soldan geldi. İrfan Can Kahveci’nin gelişigüzel vuruşu üst direkte patlamasa, konuk takım yeniden öne geçiyordu. Ardından Gedson’un sakatlanıp çıkması ile Beşiktaş orta sahaya Salih Uçan’ı oyuna aldı. Zaten karman çorman olmuş bir orta saha kurgusu yeniden bozuldu. Takım, yine hata üstüne hata yapmaya başladı bu dakikalarda.

Rıza Hoca kafayı kaldırmış, basın tribününe, bana mı bakıyordu ne? Elle kolla işaret ettim: “Aman hocam Yapma. Almadım formaları. Zaten ham vücut. Bir işe yaramam” demeye getirdim. Beşiktaş’la ilgili genel bir izlenimi, yani en ufak bir oyun planı olmayışını, ya da bunu oyuncuların kavramamış olmasını anlatan somut bir olay anlatayım.

Dakika 44. Kaleci Mert Günok, kornerden gelen bir topu çok rahat almış. Anında uzun bir degajmanla oyuna soktu. Peki kime? Cenk ve Muleka daha kendi ceza sahasından bile çıkmamış. Chamberlain orta sahayı henüz geçmemiş bile. Zaten sırtı dönük. Topu beklemiyor bile. E o zaman? Nedir kafanızdaki senaryo?

Biri bana anlatsın. Kimse, topu kimden alacağını kime atacağını bilmeden sahaya çıkmış gibi. Rıza Hoca’nın saçlarını bir ton daha beyazlanıyor, bu tür pozisyonlarda. Topa hakim olamıyorsun. Olduğunda da doğru dürüst etkili kullanamıyorsun. İyi de o zaman top sende iken nedir bu panik halleri? Peki Beşiktaş’ta bütün bunlar olurken, rakip Fenerbahçe ne yaptı? Onca kadro kalitesini ve Beşiktaş’a göre en az 2 vites daha hızlı oynayabildiğini düşündüğünüzde, sahada öylesine bariz bir fark da göremedik Sanki onlar da sahaya “Çok kolay ezer geçeriz” diye çıkıp, biraz hayal kırıklığı mı yaşıyorlardı, ne?

İkinci yarıya başlar başlamaz, kim bilir kaçıncı kez Fenerbahçe yine soldan, yine çok rahat geldi, yine kim bilir kaçıncı kez içeri atılan topla bu kez Fred şut şansı buldu. Oralarda o topları çok kolay getiren Ferdi Kadıoğlu’nu kim durduracaktı? Ben mi? Hayır Rıza Hoca. Bana bakma. Yokum. Yazı yazmaya geldim maça. Umut Meraş’ın yerine Tayfur’u alarak başlamıştı Çalımbay. Bence niye onunla başlamamıştı? Onu da anlamak mümkün değil.

56’ncı dakika, Beşiktaş için bir kabus dakikasıydı. Israrla altı pas içinde defansın uzaklaştıramadığı toplarla Fenerbahçe forvetleri tam 6 kez şut şansı buldu ama değerlendiremedi. Yine o klasik “kesik başlı tavuk” sendromu.

61’de yine böyle bir panik anında, şut pozisyonuna girmekte olan Szymanski’yi indiren Bailly’nin neden olduğu penaltıyı, hakem VAR’a gittikten sonra gösterdi. Tadic bu şansı geri çevirmeyip sakin bir vuruşla durumu 2-1 yapıverdi.

Daha santrası yapıldıktan hemen sonra, Fenerbahçe bu kez kaşla göz arasında, Crespo’nun topuna içeri dalan İrfan Can, Mert Günok’la karşı karşıya kaldı. Mert topu çelmese, fark daha da açılacaktı. O arada, sahaya baktığımızda Rebic’in yerine “Yürüyen 2 numaralı golcü Aboubakar'ın" girdiğini fark ettik.. Çare mi? O top ileri gidecek de, Abou’ya gelecek de… Ölme eşeğim ölme. Daha da mahkum oynuyordu bu dakikalarda Beşiktaş. Kendi sahasından çıkamıyor.

Bu skora da razıydı adeta. Günün kurtaralım da… Tam bu havada. Nadiren ileri çıkıp pozisyon buldukları dakikalarda da kaptırılan toplarla Fenerbahçe’ye adeta “Alın size kontratak şansı. Gidin atın bir tane daha” demeye başladılar.

74’te bir hakem skandalına daha tanık olduk. Beşiktaş ceza sahasına girmek üzere iken Fenerbahçeli rakibini düşüren Tayfur önce kırmızı kartla oyun dışı kaldı. VAR, hakemi monitöre çağırdı. İzleyip geri döndüğünde, kırmızıyı iptal edip sarıya döndürdü. Tayfur’u da kenardan yine oyuna döndürdü. Skandal bir karar. Zaten sarıydı o kart. Beşiktaş’ın penaltısında, bariz gol şansına gösteremediğin kırmızıyı, burada nasıl bu kadar cömertçe gösterebildin be Atilla Karaoğlan?

Rıza Hoca, bu kargaşada oyuna Muleka ve Onur’un yerine Ghezzal ve Bahtiyar’ı aldı. Ghezzal sağda, Bahtiyar solda. Biraz daha güven gelir mi Beşiktaş’a? Emin değiliz ama… Haydi hayırlısı dedik. En azından panik halini biraz atlatır takım. Fener’de de Oosterwolde ve İrfan Can’ın yerine Djiku ve Cengiz Ünder’i aldı İsmail Hoca. Maç artık, “daha açık fark yemeyelim. Böyle bitsin de gidelim” diyen Beşiktaş ile, “Bir kaza golü yemeyelim” diye daha temkinli saldıran ama yine de pozisyon üstüne pozisyon bulan Fenerbahçe arasında, abuk bir oyuna dönüştü, son dakikalarda. Böyle biter mi dediğimiz anlarda, Bailly bir kez daha topa kolla dokununca Fenerbahçe ikinci penaltısını (VAR incelemesi sonucu) kazandı.

Tadic’in vuruşunu bu kez Mert Günok harika bir hareketle kurtardı. Tartışmalı pozisyonlar nedeniyle 11 dakika uzayan maçta, Beşiktaş’a “son bir gayret çağrısı” olabilir miydi bu? Bu “mahkum” Beşiktaş’a mı? Hiç emin değilim. Nitekim, bu hevesi de Beşiktaş’ın kursağında bırakan pozisyon yine soldan (Fenerbahçe’nin sol atak yönünden) geldi. Szymanski, ceza sahası dışına doğru çıkarılan topa öyle güzel vurdu ki, jeneriklik goller arşivine girecek bir gole imza attı.

3-1 Maç böyle biterken, Rıza Çalımbay artık bana bile bakmıyordu. Bir sonraki maçı (bir sonraki mağlubiyeti?) düşünmeye başlamıştı herhalde. Bu Beşiktaş’ın, herhangi bir takıma karşı nasıl maç kazanabileceğini bilemiyorum. Hayal bile edemiyorum. Öyle bir maç izlettiler bize. Tebrikler Fenerbahçe. İnönü’den “Pınarbaşı Burma Burma Yar Yar Yar…” türküsü ile yine lider olarak Kadıköy’e dönüyorlar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları