Zafer Arapkirli, Beşiktaş'ın patates futbolunu yazdı

ÖYLESİNE BİR GALİBİYET

Cumhuriyet coşkusunu buram buram koklamış ve tatmış olmanın heyecanı ile yürüdük Dolmabahçe’nin ağaçlı yolundan.

Asırlık Cumhuriyetimizin tanığı asırlık çınarların arasından.

Ama neticede seyredeceğimiz takım Beşiktaş’tı.

Haftalardır yazılara, spor sayfalarına hep aynı başlıkları atmaktan bıktık, usandık.

“Acıların Takımı Beşiktaş”

“Kara Kartal Yine Kayıp”

“Ligin Tepesinden Koptu”

“Kartal, Avrupa’da da Havlu Attı”

“Beşiktaş Yine Puan Kaybetti”

“Sahasında da Yenildi”

Ama bu takım, taraftarına bazı istisnalar hariç, hemen her maç gününü zehretmekten vazgeçmedi.

Hatalarını eksiklerini bir türlü gideremeyen Beşiktaş, Dolmabahçe’ye uzunca bir aradan sonra belki şampiyonluk yarışına yeniden ortak olmaya değil ama, en azından şu “Mübarek Bayram” gününde, biraz olsun taraftarının yüzünü güldürmeye gelmişti.

Maç önünde tribündeki dev “Akaretler’den Cumhuriyet’e” pankartı ile gerçekleştirilen koreografi ve marşlar bile moralleri bir tık dahi yerine getiremedi.

aa-20231030-32578963-32578938-besiktas-gaziantep-fk.jpg

Zaten, esami listesi'ne baktığımızda, hatta daha sabahtan gazetelerin spor sayfalarını okuduğumuzda herkesin aklından geçen şey neredeyse aynıydı:

“Bu kadroyla mı?..”

Mert’in, Rosier’nin, Masuaku’nun ve Aboubakar’ın, Colley, Amartey, Tayfur’un, yedek listesine bile giremeyecek durumda, yani sakatlar ordusunda yeraldığı bir günde, Gaziantepspor karşısında ne yapabilecekti Beşiktaş?

Sahaya ısınmaya çıktıklarında Gökhan İnler’i “kurtarıcı yedekler” arasında görenlerin umutları biraz daha kırılıyordu.

Ama yine de, sezon başından beri hemen her maç değişen 11 kişilik kadroda iyi kötü yer bulabilen isimler çıktı sahaya.

Ersin, Onur, Necip “The Super Joker”, Bailly, Bahtiyar, Salih, Gedson, Ghezzal, Chamberlain, Rashica ve ileride takımın tek gol umudu Cenk “The Yürüyen Golcü”

Emanetçi Burak Yılmaz’ın da yapacağı bir şey yok.

Elindeki malzeme bu.

Üstelik sahaya her çıktığında (geldiğinden beri) tribünlerin “Yönetim İstifa” tezahüratı altında takım yönetiyor. Otobüsün bile önü kesildiğinde o göğüslemek zorunda taraftar tepkisini…

Kısacası, daha başlama düdüğü çalındığında, Kara Kartal’ın cefakar taraftarı, yine bir “Hüsran gecesi”ne kendilerini hazırlamış biçimde tribüne oturdu.

Zaten sakat sukut kadronun, ender ”umutlarından” Ghezzal da 20’nci dakikada sakatlanıp, yerini Yakup Arda Kılıç’a bıraktığında, tırnaklar daha ilk yarıda yenmeye başlandı Dolmabahçe’de.

26’da Cenk’in ortalanan topu müsait pozisyonda kafayla dışarı atamasını hemen ardından da Chamberlain’in tam yayın üzerinden çektiği şutun, defanstan sekip dışarı gitmesi, tribünü biraz olsun ateşledi. O tribün ki, hafta içi olmasına rağmen, üstelik böylesine umutsuz bir dönemeçte büyük ölçüde doluydu. Ama herkes biliyordu, “gol olsa dahi” kutlama(!) tezahüratının “Yönetim İstifa” şeklinde olacağını.

Oyuncular bile…

Tatsız tuzsuz bir maç oluyordu sizin anlayacağınız.

Bahtiyar’ın36’daki füzesi bile tribünü fazla ateşleyemedi.

Tatsızlık ağır bastı o pozisyona bile.

Şehirdeki, ülkedeki Cumhuriyet coşkusunu bile bastıran bir tatsızlık.

O derece yani…

Devre arasına yaklaşırken, taraftar baktı ki, “Desteklese olmuyor… Ahmet Nur Çebi’ye git dese olmuyor…”

Bari “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” diyelim de bir işe yarasın diye patladı.

O da kesmedi, yine “Yönetim İstifa”ya dönüverdi.

“Yeter artık Ahmet Beşiktaş’ı terket” nakaratı seslendirilmeye başladı yine.

Sahadaki futbol da aynıydı.

Ne yaptığı bilmeyen, nereye niçin koştuğunu bilmeyen, topu alınca kime vereceğini bilemeyen bir oyuncu topluluğu..

Evet “topluluk” sözcüğünü, “takım” sözcüğü yerine boşuna kullanmadım.

Benim de içime sinmiyor ama, yazdırıyorsunuz bunu bana be çocuklar…

Hem de bana…

Koca bir 45 dakika “Acı, umutsuzluk, dram, hayal kırıklığı ve karamsarlık yazdık…”

İkinci yarıya tribün “Ooo.. Beeeşiiiiiktaaaaaş” dişe başlayınca, “Haydi hayırlısı” dedik. En azından “Haletiruhiye” değişir umuduyla.

“Formanda Teeeeeer Olmaya Geldiiiiik…” diye devam ettiler.

Neticede, futbol seyretmeye, güzel ve ılık bir Ekim gecesinde azıcık “keyif almaya” gelmişiz buraya, ilk satırdan beri “top” değil, tribün ve felsefe yazıyoruz burada.

Bize de yazık, kardeşim.

Bu arada… Kaleci Ersin Destanoğlu baktı ki, “heyecan” istiyoruz.

O eski huylarını, o “tansiyon yükseltici” ceza sahası dışına çıkmalarını sergilemeye başladı. Maksat heyecan olsun. Maksat, havaya biraz “skandal ve felaket kokusu” yayılsın, değil mi?

Bunların ardından bir de altı pasta Cenk’in bir röveşata denemesi (merak etmeyin ıska geçti) biraz olsun heyecan yarattı. Ama o kadar.

Hakem Mete Kalkavan da, hemen birkaç saniye sonra bir penaltısını “Cebellezi” etti Beşiktaş’ın.

Al sana heyecan ve aksiyon.

Daha ne istiyorsun yazar Zafer Efendi?

Bundan daha iyisi, ender kazanılan kornerlerden birinde birinin gelip kafayı vurmasıydı.

O da oldu.

63’te Salih Uçan vurdu ve gol oldu. 1-0

Ama taraftarın 2 saniyelik “gooooool” diye bağırışı ardından, beklenen tezahürat, yani “Yönetim istifa” bağırışları geliverdi.

O kadar da değil be kardeşim.

Bırakın zar zor bir 11’e tamamlanmış şu kadro da oyununu oynasın yahu.

Bundan ötesi “sabotaj”a girer.

Kusura bakmayın.

Golün ardından 67’de Salih çıkıp Amir girince, orta sahada Gedson Fernandes, en azından yalnız kalmaktan kurtuldu. Sezon başından beri o bölgenin en istikrarlı adamıydı çünkü Amir Hacıahmetoviç.
Beşiktaş’ın biraz olsun dirildği bu dakikalarda Cenk Tosun’un, sağdan ortalanan bir topa kule gibi yükselerek attığı kafa golü, atmosferi biraz olsun değiştirdi.

Tam, “Tosun Paşa Film Müziği” (Şehnaz Longa) çalmaya başlamıştı ki, yine “Yönetim İstifa” ve “Yeter Artık Ahmet, Beşiktaş’ı Terket” şarkısı onu bastırdı.

Giderek iyice kabak tadı veriyordu bu iş.

Yahu bırakın da maç bitsin bari, muhteremler!…

Derken, o da ne?

“Quaresma, Querasma oleeey oleeey oleeeyeey!…” tezahüratı başladı.

Bu tribün de bir alem, arkadaş…

Ne alaka diyebilirsiniz?

Dün yaptığı “Cumhuriyet Bayramı” paylaşımı ile kendisini hatırlatan Portekizli “Esmer Efsane Kardeşimiz”, bir nevi “Abi o adamın ölüsü gelse oynar bu kadroda” diyenleri heveslendirmişti.
E yalan da değil…

Ama ne alaka yani? Bu saatten sonra.

Burak Yılmaz Hoca, “Quaresma bulamadık ama Muleka verelim” dedi tribüne. Bir de Demir Ege Tıknaz ile Onana’yı aldı oyuna. Yakup Arda, Chamberlain ve Bailly’nin yerlerine.

87’de, Mete Kalkavan Beşiktaş’a “Bu kadar oyuncu fazla” anlamına gelen bir kırmızı kart gösterdi. Amir’i sert hareketinden dolayı oyundan atıverdi.

Bereket ki, fazla endişelenecek kadar vakit kalmamıştı.

Sonrasında Beşiktaş’ın biraz da akıllı bir tercihle top çevirmeye başladığı dakikalarda Gaziantepsporlu Furkan da “ikinci sarıdan kızardı”

Bahtiyar’ın 90 artı 4’te kullandığı frikik maçın son topu oldu.

Öylesine bir maçtı işte.

Zaten bir takımın puan cetvelinde kaçıncı sırada olduğunu artık merak bile etmiyorsanız, 1 mi 2 mi 3 mü gol attığının ne önemi var?

Ama bu taraftarın da biraz değişmesi lazım.

Daha 10 hafta olmuş, bir kere de destekleyin şu takımı birader.

Bu kadarı da ayıp.

2-0 Hayırlı olsun yine.

Bayram niyetine.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları