Silivri Belediyesi, "ilçenin itibarına zarar verdiği" gerekçesiyle Silivri Cezaevi''nin adının değiştirilmesi için Adalet Bakanlığı''na başvurmuş.

Bakanlık da başvuruyu haklı bularak cezaevinin adını Marmara Cezaevi diye değiştirmiş.

Bu kararla Silivri Belediyesi memnun edilmiş olabilir ama ister istemez akla şu soru takılıyor:

"Marmara''nın itibarı ne olacak?"

...

Marmara Bölgesi; İstanbul, Yalova, Tekirdağ, Sakarya, Kocaeli, Kırklareli, Edirne, Çanakkale, Bursa, Bilecik ve Balıkesir kentleriyle ülkenin en kalabalık bölgesinin adıdır, sanayinin nabzının attığı yerdir, ekonomik olarak ülkeyi ayakta tutar.

Marmara Denizi; Karadeniz''i Ege Denizi ve Akdeniz''e bağlayan iç denizin adıdır. Ülkemizdeki Asya topraklarıyla Avrupa topraklarını birbirinden ayırır. İzmit, Gemlik, Bandırma, Erdek körfezleri ile İmralı, Marmara, Paşalimanı, Avşa adaları onun üzerindedir. Stratejik önemi büyüktür.

Marmara Üniversitesi; kökleri Osmanlı İmparatorluğu''na dayanan Türkiye''nin en büyük üniversitelerinden biridir. 2022 yılı itibariyle öğrenci sayısı 74 bin 765, öğretim üyesi sayısı 3 bin 216''dır. 7 yerleşkede tıptan eczacılığa, mühendislikten siyasal bilimlere, hukuktan iktisada 16 fakülte ve 11 enstitü de eğitim vermektedir.

...

Bu kadar değil elbette.

Marmara aynı zamanda Balıkesir''de bir ilçenin adıdır. Marmara Adası''nı ve çevresindeki küçük adaları kapsar. Nüfusu yaklaşık 10 bindir.

Marmara''nın, anaokulundan liseye birçok okulun adı olduğunu da unutmayalım.

Yine Marmara adıyla faaliyet gösteren hastaneler, turistik tesisler, gazeteler, ticari işletmeler vardır.

Dahası, ülkemizde binlerce kişinin soyadı Marmara''dır. Genç yaşta yaşamını yitiren değerli şair Nilgün Marmara bunlardan biridir örneğin.

...

Ve şu soru da akla takılıyor:

Önümüzdeki günlerde Marmara Belediyesi ya da Marmara Üniversitesi''nden birileri, "Silivri''deki cezaevinin adının Marmara yapılması itibarımızı zedeledi" diyerek Adalet Bakanlığı''na başvurursa ne yanıt alır acaba?

...

Sonuç olarak diyeceğim şu:

Adalet Bakanlığı söz konusu ad değişikliğini yaparken acele etmeyip biraz daha düşünseydi keşke.

Yaşasaydı ne derdi?

Halil Lütfü Dördüncü, 1930''lu, 40''lı ve 50''li yıllarda Son Posta, Tan, Hanımeli, Yeni Gazete gibi gazete ve dergilerde patronluk yapmış cimriliği ile ünlü bir gazeteciydi.

"Trenlerde dördüncü mevki olmadığı için üçüncü mevkide seyahat ediyorum" sözü ünlüydü. Bu yüzden Soyadı Kanunu çıkınca çevresinin ısrarıyla soyadını Dördüncü yapmıştı.

Hakkında anlatılan anekdotlardan biri şöyleydi:

Bir sabah gazetenin koridorlarında oflayıp puflayarak sinirli sinirli dolaşıyor kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.

Gazetenin yaşlı yazarlarından biri onu görünce yanına yaklaşıp "Hayrola Lütfü Bey" dedi, "Neden bu kadar efkârlısın yahu?"

Dördüncü, benzine zam geldiğini, onun için tepesinin fena halde attığını söyledi.

Yaşlı yazar, bu gerekçeye anlam verememişti. "Arkadaş, senin araban yok ki, benzine gelen zamdan sana ne?" diye sordu.

Bunun üzerine cebinden çakmağını çıkarıp öfkeyle yaşlı yazara doğru uzattı Dördüncü:

"Sen bu çakmağın suyla mı çalıştığını zannediyorsun birader!"

...

Merak bu ya:

Enflasyonun düşük seyrettiği, benzine pek sık zam yapılmadığı yıllarda bu tepkiyi gösteren cimriliğiyle ünlü patron bugün yaşasaydı benzine her gün gelen zamlar karşısında nasıl bir tepki verirdi acaba?