Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Halim Bahadır

Halim Bahadır

Yazar

Balkonda biber, domates, gece ve yıldızlar

Daha önceleri de geniş balkonlu evlerde oturmuşluğum vardı. Ancak o balkonları daha çok doğayı seyre dalarak dem çekme mekanı olarak kullanmaktan öteye geçmiyordum. Aklıma koca alanda neden bitki yetiştirmiyorsun usta diye bir soru gelmiyordu. Birkaç ay önce balkondan çevreyi izlerken jeton düştü. Yeterince alan vardı mekanda. Doğayı seven biriydim. Tamam, çevremde, bahçede epey ağaç, yeşillik var. Ama benim balkonda değiller ki. Uzansam dokunacağım yakınlıkta olmalıydı bu yeşil arkadaşlar…

Daha önce sözünü etmiştim, odalardan birine yuva yapmış olan kumrulardan. Hergeleler büyüyüp gitti bir süre önce. Yalnız yaşayan biri olarak kendimi ciddi bir yalnızlık içinde bulduğumu duyumsadım. Bu eve canlılar lazım diye düşündüm. Ama bunlar mümkünse insan olmasın!. Eeeee, kuşlar gitti, insan da istemiyoruz. O zaman doğayı buraya taşımam, balkonu doğanın bir parçası haline getirmem lazımdı. Ancak bitki yetiştirme konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ama araştırmacı, soruşturmacı, kararlı, sabırlı, sonuca odaklanan bir gazeteciydim ne de olsa… Hemen hareket geçtim. Sağa sola, tanıdığa sordum. Sonra Google dayıya rica ettim. Biraz bilgi verdi. Gerçi bilgiler kafa karıştırıcıydı, ama olsun. Artık analizi de bu faniye kalmıştı. Becerirdik muhtemelen.

Bu konularda kara cahil biri olduğum için elli çeşit bitki almayacaktım. Çeri domates, normal domates ve birkaç çeşit biber fidanı almaya karar verdim. Birkaç esnafa uğradım. Kimisi yerinde, kimisi saçma epey soru sordum insanlara. Sağ olsun anlayışla karşıladılar, bilgi de verdiler, hiç beklemediğim kadar. Şaşırdım. Bin bir çeşitçi arkadaşları da ziyaret ederek saksılarla, toprağı temin ettim. Mayıs ayı ortalarıydı. Pandemiden dolayı geç kalmıştım, ama önümüzde koca yaz vardı, büyürdü nasıl olsa hergeleler diye düşündüm.

Balkona götürdüm malzemeyle fidanları. Özenle yerleştirdim ufacık fidanlarımı saksılara ve önerilen kadar toprak koydum. Ne kadar su vermem gerektiği konusunda saatlerce araştırma yaptığım için sıkıntı yoktu. Her gün akşam vakitlerinde güneşin çekilmesinin ardından makul miktarda su yeterliymiş arkadaşların gelişimi için. Ancak yaz sıcaklarında bunun pek de yeterli olmadığını anladım, boyunlarını bükmelerinden. Sabah saatlerinde de biraz ıslattım kerataları. Ve bir saat sonra anında dikildiler ayağa gözümün önünde. Her gün defalarca ziyaret ettim onları. Harika bir duyguydu bu. Onlar birer canlıydı. Su veriyorsun, biraz ilgileniyorsun ve büyüyüp meyve veriyorlardı. Kokuları saftı, muazzamdı, baş döndürücüydü. Renkleri büyüleyiciydi. Görüntüleri küçük bir ormanı, tarlayı andırıyordu.

Ve çeri domatesler, ekimlerini yaptığımdan bir ay sonra kendilerini kızıla boyayarak emrime hazır olduklarını beyan ettiler. Tabağıma alarak kırmadım hatırlarını. Bir süre sonra biberler de yetişti. Ama önce en acı olanlar verdi ürünlerini. Kendilerini çorbalarda kullandım. Acılı ezmenin birer parçası olanları da vardı. Tatlı biberleri ise ayrıca bir tabakta sofraya taşıdım. Harikaydı hepsi de. Şu sıralarda birkaç domates fidanı da ürün vermeye hazırlanıyor.

Sık sık, kuruyan, meyve vermeyen, buna niyeti de olmayan var mı diye bakıyordum elbette. Dünkü kontrolde, şöyle bir tabloyla karşılaştım:

20 fidan satın almıştım. Bunlardan 17 tanesi tuttu, boy verdi, büyüdü. Üçü ise ya yerini beğenmedi ya da benim gibi bir acemiye katlanmaktansa dünya değiştirmeyi tercih etti.

17 fidandan büyüyüp de ürün vermeyenlerin sayısı ise 3. Ama olsun diye düşünüyorum. Ürün vermediler, ancak görünüşleri harika. Görmek bile büyük keyif. Sorun yok. Ürün veren ve de vermeye hazırlanan onca bitki neyime yetmiyor ki!

Geceleri postu balkona attığımda gece yarısının ardından, birkaç biber, bir domates alıp koyuyorum tabağıma. Ve gecenin sessizliğinde yıldızlarla yarenlik ediyoruz, bu yeşil dostlarla.

Harika bir enerji, pozitif bir ortam sağlıyorlar. Ve de göz zevki. Eeeee tabakta da yerlerini alıyor ürünleri… Daha ne olsun efendim.

Küçük bir balkonunuz bile olsa şiddetle tavsiye ederim efendim.

Hem, gevezelik ederek tepenizi attırmazlar. Sizinle abuk bir tartışmaya girmezler. İnsan değiller ki, elinizi verdiğinizde kolunuzu kapsınlar…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları