Baba…

Dün babalar günüydü. Babalarımızı andığımız, hatırladığımız, yad ettiğimiz, gözlerimizin dolduğu, o fedakârlık timsalleri geldi-geçti gözümüzün önünden….

Kimi yanı başımızdaydı…

Kimi uzaklarda… 

Kimi ise kara topraklarda…

Baba denen o ulu çınarları, onları kaybettikten nice sonra anlayan bahtsızlarız çoğumuz!

Onlar olmadan, onlardan mahrum geçen uzun yıllarda, nasıl bocaladığımızı, onları ne kadar çok aradığımızı anlatabilecek olan var mı?

Hatırlarsanız, baba dediğimiz kavram ara ara küçümsendi, hırpalandı, ilgisi, alakası olmayan mecralara çekildi.

Yarı şaka-yarı ciddi sulandırıldı. 

İskele babası dendi,

Şambabası dendi,

Mafya babası dendi…

Oysa, bizim baba kavramımız bu türden anılan ve sayılan yakıştırmaların fersah-fersah uzağındaydı!

Hepsinden öte…

Hepsinden özel…

Hepsinden çok daha yüceydi…

Baba dediğimiz insanlara olan sevgimiz, saygımız ve hitap şeklimiz daima bir başkaydı. Onlara olan hürmetkâr bir yaklaşımın göstergesiydi.

Baba kavramını argoya yakıştıranların, yaklaştıranların, bulaştıranların eline kocaman bir hiç geçtiyse de, hâlâ anlamadılar ve anlamamakta ısrar ediyorlar.

*****

Baba; gölgesine sığındığımız, gölgesinde barındığımız, danıştığımız, yol göstericiliğine tereddütsüz inandığımız bir ulu çınar...

Sözüne itiraz etmediğimiz, güven duyduğumuz, dosttan daha dost, arkadaştan daha arkadaş, hatırından vazgeçemediğimiz, şefkatiyle kalplerimize huzur veren, huzura erdiren, rahatladığımız,

yüreğinin derinliğinde hepimize ayrı ayrı yer olan insan...

Başımız dara düştüğünde, aşamadığımız her ne varsa sığındığımız ilk liman...

Onu kaybettikten sonra mumla aradığımız, ah şimdi yanımda olsaydı, şimdi yanı başımda olacaktı ki diye dövündüğümüz insan sarrafı...

Ne desek az onlar için, dil söylemekten, kalem yazmaktan aciz kalmışsa ne diyelim başkaca?

Yaşıyorsa babalarınız öpün ellerini... Bu hayattan kopup gitmişlerse, o dönülemeyecek olan yere, durağı cennet olsun babalarımızın, birer Fatiha gönderin ruhlarına….

 

*****

Biz baba kavramını devlet bilmişiz, baş tacı etmişiz. Ona laf söyletmemişiz. Onu her daim yanımızda, yanı başımızda hissetmişiz…

O baba ki, bizi bir diğerimizden ayırmaz, aramızda fark gözetmez demişiz! Hepimizi korur, gözetir, yaşatır, kuşatır, ağladığımızda gözyaşımızı siler bilmişiz!

Düştüğümüz yerden kaldıranın o olduğundan emin olmuşuz.

Kör kuyulara düşsek, girdaplara kapılsak, uçurumun kenarında düşmek üzere olsak, bize el uzatan, kurtaran, çekip çıkarandır diye bel bağlamışız.

Millet devletsiz olmaz dediğimiz içindir ki, her gittiğimiz coğrafyada devlet kurmuş, devlet olmuşuz.

Devlet babanın bize ardına kadar açık kapısında, devlet babanın gölgesinde, devlet babanın güvencesinde "devleti ebed müddet" diyerek, devletsiz kalmadan, babasız kalmadan binlerce yıldır yol gelmişiz!

Yunus Emre, "Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun" dememiş mi?

Bilenlere selam olsun, bilenlere!

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları