Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nuri Kayış

Nuri Kayış

DOSDOĞRU

"Avrupa'nın en güçlü adamı"

Frederic Sinistra, Belçika'nın yetiştirdiği en önemli sporculardan biriydi. Avrupa Kickboks Şampiyonluğunu elde etmişti. Hakkında, "Avrupa'nın en güçlü adamı" şeklinde haberler yayınlanıyordu.

Koronavirüs salgınına karşı milyonlarca kişi aşı olmaya koşarken o aşı karşıtlarının liderliğine soyundu. Bu konuda sokak eylemlerine öncülük ediyor, sosyal medyayı etkin biçimde kullanıyordu.

Söyledikleri özetle şöyleydi:

"Koronavirüs diye bir şey yok. İnsanlar acımasızca kandırılıyor, ileride ne gibi sorunlar doğuracağı belli olmayan aşıları yaptırmaya zorlanıyor.

Aklı başındaki insanların bu aşıları kesinlikle yaptırmaması, ilaç firmalarının oyununa gelmemesi, geleceklerini tehlikeye atmaması gerekiyor."

*

Ve sonuçta ne oldu biliyor musunuz?

"Avrupa'nın en güçlü adamı" koronavirüse yakalandı.

Bir süre evinde tedavi edildi. Ama vücudundaki ağrılar dayanılmaz olup nefes almakta da sıkıntı çekmeye başlayınca hastaneye yatırıldı.

Tedavi sürecinde ölmeyi aklından bile geçirmiyor, hayranlarına, "En kısa zamanda aranıza geri döneceğim, hiç merak etmeyin" diye mesajlar gönderiyordu.

Günlerce tedavi edilmeye çalışıldı, sürekli oksijen verildi ama kurtarılamadı, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti.

*

Bu olayı anlatmamın nedeni şu:

Sağlık Bakanlığımız aşı karşıtlarını aşı olmaya ikna etmek için Sinistra'nın trajik biçimde sonlanan hikâyesini dile getiren bir video hazırlatıp televizyon kanallarında yayınlatmalı bence.

Eminim ki, böyle bir video "Avrupa'nın en güçlü adamı"nı öldüren virüsten korunmak isteyecek birçok aşı karşıtını etkiler ve onları aşı olmak için sağlık merkezlerine koşturur.

HİKÂYEMİZİ BİLE ANLATAMIYORUZ

İngiltere'nin En İyi Uluslararası Uzun Metrajlı Film ve En İyi Belgesel dallarında Oscar'a resmen aday gösterdiği Dying to Divorce (Ölümüne Boşanmak) Türkiye'de kadına yönelik şiddet ve özellikle pek çok kadının ardı ardına cinayete kurban gitmesini beyaz perdeye yansıtıyormuş.

Chloe Fairweather'in yönettiği filmde anlatılan hikâyelerden biri, eşi tarafından kollarından ve bacaklarından vurulan Arzu Boztaş'la ilgiliymiş. Talihsiz kadın, kocasının silahını ardı ardına ateşlediği sırada, "Kollarıma ateş etme, çocuklarıma sarılamam, onlara bakamam" diye yalvarıyormuş.

İngiliz medyası filmle ilgili yukarıdaki bilgileri verirken, "Türkiye'de kadınların üçte birden fazlası aile içi şiddete maruz kalıyor. Bu ekonomik olarak gelişmiş ülkeler arasında en yüksen oran" notunu eklemeyi de unutmamış.

*

Bu Oscar adayı İngiliz filmi şunları düşündürdü bana:

Bir:

Kadınlarımızın maruz kaldığı şiddet olayları artık o boyutlara ulaştı ki sınırlarımız dışında bile ilgisiz kalınamıyor, sorun bir film aracılığıyla değişik boyutlarıyla masaya yatırılıyor.

İki:

Türkiye'de bizim yönetmenlerimiz her yıl onlarca film ve dizi çekiyor. Ama bu film ve dizilerde şiddet bir insanlık sorunu olarak dile getirilip irdelenmiyor, izleyicinin ilgisini çekmek için adeta bir olta gibi kullanılıyor, yani istismar ediliyor.

Üç:

Her yıl yüzlerce kadın göz göre göre öldürüldüğü halde siyasi iktidar nedense soruna yeterli duyarlılıkta eğilmiyor, kalıcı çözüm olabilecek adımları atmıyor.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları