Almanya Başbakanı Olaf Scholz''un dünyaya bakışını, kaleme aldığı "Küresel Zeitenwende: Çok kutuplu dönemde bir Soğuk Savaş''tan nasıl kaçınılır?" başlıklı yazısından görebiliriz.

Başlıktaki "Zeitenwende" kelimesi, Almancada ''tarihsel dönüm noktası'' anlamına geliyor. Scholz''a göre tarihsel dönüm noktası, Rusya''nın Ukrayna işgali ile yaşandı. Asıl konu ise sorduğu şu soru: "Giderek çok kutuplu hale gelen bir dünyada, biz Avrupalılar nasıl bağımsız aktörler olarak kalabiliriz?"

Soğuk Savaş sona erdiğinde dönemin Amerikan lideri baba Bush, "bütün ve özgür dünya" diyordu çünkü Sovyetler dağılmıştı.

Bu yeni dönemde Rusya''nın, Sovyetler''in eskiden olduğu gibi "Batı''nın düşmanı" olmaktan çıkıp "ortağı" olması mümkün görünüyordu. Sonuç olarak, çoğu Avrupa ülkesi ordularını küçülttü ve savunma bütçelerini kıstı.

Almanya için mantık basitti: "Tüm komşularımız dost veya ortak gibi görünürken neden yaklaşık 500 bin kişilik büyük bir savunma gücü tutalım?"

Ama Scholz''a göre her şey Putin ile değişti. Çünkü Putin, SSCB''nin dağılmasını "yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi" olarak tanımlıyordu.

Putin, Ukrayna''ya saldırı emrini verdiğinde ise inşa edilmesi on yıllar süren Avrupa ve uluslararası barış mimarisini paramparça etti. Putin sınırları yeniden çizmek istiyordu. Peki Almanya "ılık" mı kalmalıydı yoksa ısınmalı mıydı?

Almanlar bu yeni Avrupa''da pasif askeri bir gücün Alman dış politikası ve güvenliğini baltalayacağını düşündü. Tarihinde ilk kez, iki ülke arasındaki bir savaşa silah temin etti.

Savaş öyle bir çizgiyi aştı ki 1955''ten bu yana Alman güvenlik politikasındaki en keskin değişikliğe giderek Alman ordusunu güçlendirmek için 100 milyar dolarlık özel fon tesis etti.

Trump''ın yalvardığı ama Almanya''nın uymadığı "GSYİH''nin yüzde ikisini savunmaya harcama" şartını da kabul etti. Her yıl en az 80 milyar dolarlık dev bir savunma bütçesi…

Sholz, NATO''nun Avrupa''daki yayılmacılığını ve AB yoluyla onlarca ülkeyi kültür emperyalizmine tabi tuttuğunu söylemiyor. Ama konumuz o değil. Artık Almanya bile geç de olsa "yeni dünyayı" kabul ediyor. Mevzu, Türkiye''nin burada nasıl konumlanacağı?