Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan Kuloğlu

Armağan Kuloğlu

ABD Türkiye'yi oyalamaya, Türkiye de oyalanmaya devam ediyor

ABD Suriye konusunda Türkiye'yi oyalamaya devam ederken, Türkiye de Fırat'ın doğusunda olup bitenleri çok net olarak görmesine, bilmesine ve ABD'nin niyet ve maksadını çok iyi anlamasına rağmen onunla çatışmaya girmemek için gayret sarf ediyor. Bu oyunun daha ne kadar devam edeceği belli değil. Türkiye müdahale için Eylül 2019 sonu itibariyle son bir tarih verdi. Ancak yine de bir anlaşma sağlanmış gibi kabul edilip, oyunun bir müddet daha devam etmesi mümkün olabilir.

Oynanan oyun son derece açık

Türkiye ve ABD, Suriye konusunda birlikte ve koordineli hareket edebilme düşüncesiyle Akçakale'de müşterek/birleşik bir harekât merkezi oluşturdular. Suriye sınırı boyunca insanlı ve insansız hava araçlarıyla keşif görevi yapıyorlar. Yine sınır boyunca havadan ve karadan ortak devriye faaliyetleri icra ediyorlar. Kontrolünün hâlâ kimde olacağı, içindeki katmanların kimlerden oluşacağı ve derinliği belli olmayan bir "güvenli bölge" oluşturma çalışmaları devam ediyor.

İki ülke tamamen farklı amaçlar doğrultusunda müşterek icraatlar yapıyor. Türkiye kendi güvenliği için bölgedeki PYD/YPG/PKK'nın varlığını ortadan kaldırmak istiyor, ABD ise onu himaye ediyor. Güçlenmesine ara vermeden yaptığı desteklerle devam ediyor. Onun askerî ve siyasi gücünü artırarak kendine müzahir "şimdilik" özerk bir yapı haline gelmesine çalışıyor. ABD Türkiye'nin YPG/PKK konusundaki hassasiyetini bildiğinden ona SDG vs. gibi isimler veriyor. Tavşana kaç, ama tazıya da tutma diyor.

Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda güvenli bölge oluşturma isteği ve çabasının Rusya tarafından anlayışla karşılandığını söylemek mümkün. Güvenli Bölge konusunda Eylül sonuna kadar Türkiye'nin görüşleri doğrultusunda bir anlaşma olmaması ve icraata geçilmemesi halinde Türkiye'nin bu bölgeye müdahalesini siyasi olarak destekleyeceği anlaşılıyor. Ancak bunu daha ziyade Türkiye-ABD ilişkilerinin daha fazla sıkıntıya girmesi için yaptığı değerlendiriliyor.

Güvenli Bölge "asıl hedef" değil "ara hedef" olabilir

Türkiye'nin Fırat'ın doğusu için ortaya koyduğu "Güvenli Bölge" anlayışının, kendi güvenliği ve hatta bekası açısından bir sonuç yaratacağını söylemek mümkün değil.

Bu uygulamanın Türkiye'deki mültecilerin/sığınmacıların yerleştirilebileceği bir bölge olması hedefleniyor. Ayrıca bu bölgenin oluşması, PYD/YPG/PKK'nın güvenli bölge derinliği kadar sınırdan uzaklaşmasını da mümkün kılıyor. Ancak bu durum, Türkiye'nin asıl hedefi olan PYD/YPG/PKK'nın bölgede yok edilerek bir devlet/devletçik haline gelmesini önlemiyor.

ABD'nin birleşik/müşterek harekât planı ve güvenli bölge için hazırladığı kısır planın PYD/YPG/PKK'yla birlikte yaptıkları anlaşılıyor. Bu durumda ABD'nin, Türkiye ile teröristler arasında arabuluculuk rolü üstlendiği söylenebilir. Bu gelişmeye dikkat çekmekte fayda var.

Bu nedenle Güvenli Bölge'nin asıl hedef değil, ancak bir "ara hedef" olacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir.

İdlip konusunda tam bir mutabakat sağlanamadı

Son Astana toplantısında Türkiye-Rusya-İran arasında bir mutabakat sağlanmış gibi görünse de, hem İdlip özelinde, hem de Suriye genelinde tam bir görüş birliği sağlandığını söylemek mümkün değil. Suriye'nin siyasi birlik içinde toprak bütünlüğünün bu şartlar altında sağlanmasının artık zayıfladığı, sanki taraflarca da kabullenilmiş gibi.

Gözlem noktaları artık kendilerine verilen görevi tam olarak icra edemiyorlar. Hatta bölgede Suriye rejim güçleriyle TSK arasında bir çatışma çıkmaması için Rus birliklerinin iki kuvvet arasında tampon oluşturacak şekilde tertiplendiği biliniyor. Ancak Türkiye'nin bunları geri çekmesi, hem prestij kaybına yol açacağı hem de varlık açısından zafiyet yaratacağı düşüncesiyle şimdilik mümkün değil.

Burada önemli olan konu, çatışmaların şiddetlenmemesi ve Türkiye'ye göç dalgalarının gelmemesi. Bunun kısa vadede gerçekleşmesi mümkün. Ancak Orta ve uzun vadede pek mümkün görülmüyor.

Artık kartlar açık oynanıyor

Siyasi açıdan ABD, İdlip'te Türkiye'yi yüreklendirerek Fırat'ın doğusunda ısrarcı olmamasını, Rusya ise Fırat'ın doğusunda Türkiye'nin arkasında durarak İdlip'te rejim güçlerinin kontrol sağlamasına direnç göstermemesini istiyor.

Fırat'ın doğusunda sadece ABD yok. Avrupa ülkeleri de heyetler halinde SDG/PYD/YPG/PKK'yı ziyaret ediyor. Onları bölgedeki özerk yönetim gibi kabul ediyorlar. Bu durumun Türkiye'nin güvenliği açısından son derece tehlikeli olduğunu görmek gerekiyor.

ABD Fırat'ın doğusundaki "SDG"yi siyasi, askerî, ekonomik ve kamu yönetimi olarak açıktan ve fütursuzca desteklemeye doyamadı. Biz hâlâ müzakerelerden bir şey çıkar mı, diye bekliyoruz.

Türkiye, müzakerelerden bir sonuç çıkmaması halinde Eylül sonunda kendi planını yürürlüğe sokarak Fırat'ın doğusuna müdahale edeceğini deklare etmiş durumda. Ancak ABD'nin ve teröristlerin bu konuda rahat oldukları ve harekâtın yeniden erteleneceğini düşündükleri gözleniyor.

Neye güveniyorlar? Muhtemelen ABD'yle yapılan ticari müzakerelerde, Türkiye-ABD arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılacağına ilişkin bir plan üzerinde çalışılıyor. ABD Ankara Büyükelçisi bu konuda sözlü planını Türkiye'ye sundu. Şimdi bunun yazılı olarak verilmesi bekleniyor.

Muhtemelen müzakerelerden tam bir sonuç alınamasa da, bazı olumlu kısımları ön plana çıkarılarak, ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesine önem verileceği düşünülüyor. Demek ki ABD ve teröristlerin güvendiği taraf bu.

Çıkış yolu ne olabilir?

ABD'yle Rusya'nın gizli bir mutabakat çerçevesinde hareket ettiğini anlamamak mümkün değil. ABD kazanıyor. Rusya kazanıyor. Türkiye? Bu durumda mutlaka bir hamle yapmamız gerekiyor. Aksi halde Suriye merkezli bir Kürdistan'ın temeli atılmış olur.

Aslında bu durum, ne Türkiye'nin, ne İran'ın ne de Suriye'nin güvenliğine hizmet eder. Ortak bir tavır alınması gerekiyor.

Suriye, BM'ye gönderdiği mektupta SDG'yi bölücü terör örgütü olarak tanımlamış durumdayken, Türkiye'nin Suriye'nin siyasi bütünlük içinde toprak bütünlüğü sağlamasına yönelik bir hamle yaparak derhal Suriye ile "Adana Mutabakatı"nı da içine alacak şekilde daha geniş çapta bir iletişim içine girmesi kaçınılmaz görünüyor.

Böyle bir girişimin aynı güvenlik endişesini taşıyan İran tarafında kabul göreceği bekleniyor. Bunun ABD'yi bölgede zor duruma düşüreceği için, Suriye ve İran yanında yer alan ve Türkiye'yle de konu bazında ortak düşüncede olan Rusya'nın da işine geleceği ve destekleneceği kıymetlendiriliyor. Gecikmiş olsa da şimdi yapılacak cesur bir hamle her şeyi değiştirebilir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları