Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hasan Balaban

Hasan Balaban

TAKAZA

Zalim ve Kafir...

Yıl, 1978.

Birleşmiş Milletler'in Kültür Kolu olan UNESCO, Paris'te Genel Kurul yapıyor. Başkanlık Divanı'na bir önerge veriliyor:

Önümüzde 3 yıl var. Bu 3 yıl boyunca her ülke Atatürk için, üniversiteleriyle, bilim kurumlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, medyasıyla özel olarak hazırlanmalı ve 1981 yılı bütün dünyada Atatürk yılı olarak anılmalıdır.

Önerge okunur ve bu önergeye bir delege itiraz eder.

Kürsüye gelen İsveç  delegesi konuyu açıklamaya çalışır. Ben der, "Atatürk'ün büyüklüğünü elbette biliyorum. Türkler için, insanlık için, çağdaşlaşma için ne anlama geldiğini de biliyorum. Buna rağmen bir kaygım var. Evet Atatürk büyük bir devlet, bir cumhuriyet kurucusudur. Fakat dünyada 200'e yakın devlet var, yarısından fazlası da cumhuriyet. Bu kadar cumhuriyet kurucusu arasından, bugüne kadar kimseler için düşünmediğimiz bir konuyu şimdi bir tek Atatürk için ve Türkler için düşünüyor olursak, bu ileride bir sıkıntıya yol açmaz mı?

Bir süre sonra başka bir delege kürsüye gelir, '...şimdi de Geoge Washington'un doğumunun bu yılı, Napolyon'un ölümünün bu yılı, bu defa dünya onların da ölümünün veya doğumunun 150.., 200.yıl dönümünü anmalıdır... ' derse ve bu seçkin kurul buna hayır yanıtı verirse... gereksiz yere kırgınlıklara yol açmış olmaz mıyız? Dolayısıyla, Atatürk elbette çok büyük bir lider ama onu tarihe bırakalım'...

Salon tam bir sessizliğe bürünmüştür.

Bunun üzerine bir kişi daha söz alır. Kürsüye gelen, o zamanın Sovyetler Birliği delegesidir. Daha o kürsüye yürürken, salonda fısıldaşmalar başlamıştır:

"Muhtemelen Lenin'den bahsedecek..."

Konuşmacı yumruğunu masaya vururken, "20. yüzyılda, hiçbir ülke bir Mustafa Kemal çıkaramadı ki böyle bir kaygı söz konusu olsun. Bu mümkün değildir. Dolayısıyla bu karar bugün alınmalıdır..." diyerek yerine oturur. Ardından oylamaya geçilir, aleyhte konuşan İsveçli'nin de olumlu oy kullanmasıyla o gün, 1981 yılının tüm dünyada Atatürk Yılı olarak kutlanmasına karar verilir. Birleşmiş Milletler'in hiçbir toplantısından oybirliği ile karar çıkmazken, Atatürk söz konusu olunca, O'nun manevi varlığı önünde saygıyla ayağa kalkılarak, oybirliğiyle karar verilmiştir. Bunun nedeni ise; bir başka devlet adamı bulamadıkları için değil; bir başka "Atatürk" bulamadıkları içindir..

Bu onur verici karar bizleri gururlandırmıştı.

Bizi üzen ve içimizi acıtan neydi?

Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı, 1924 yılında Atatürk'ün kurduğu bir kurum… Kuruluş amacı ise; yüzyıllarca dini duyguları sömürülen halkı dini açıdan aydınlatmak, sahtekâr hocalara engel olmak ve aydın din adamları yetiştirmekti.

Oysa bu dönemde, Ayasofya Camii'nde, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı programda bir Diyanet mensubunca Mustafa Kemal Atatürk'e atfen "zalim ve kafir" denmesi hepimizin içini acıtmıştır.

Yakışıksız bir durumdur.

Siyasi görüşü ne olursa olsun, Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinin Atatürk'ün işaret ettiği aydın din adamı gibi davranmaları gerekir, aldıkları maaşı da o zaman hak etmiş olacaklardır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları