Beşiktaş Fenerbahçe'yi yarışın içinde tuttu: Zafer Arapkirli gecenin rezaletini açıkladı

BEŞİKTAŞ FENERBAHÇE'Yİ YARIŞIN İÇİNDE TUTTU

Bunca yıldır futbol izlemiş, yazmış yorumlamış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, bazı maçlar vardır, "oynanmaması, oynanmasından daha iyidir..."

Hani, bir gece önce oyunculara da teknik direktöre de sorsanız "Bir hafta sonraya ertelesek mi acaba?" diye, bütün eller onay için havaya kalkardı herhalde.

O kadar gerilimli bir maçtı.

Fenerbahçe için belki de uzun bir süredir ilk kez bu kadar sıkıntılı bir sezon yaşanıyor.

Bir ara önde, uzun süre başa baş götürürken, önce 2 puan sonra da gecen hafta 4 puan geriye düştüğü bir yarışta, bugün yaşanacak yeni bir bir yol kazası, "Ligin finali" anlamına gelecekti.

Beşiktaş için ise, tarihinin en tatsız sezonlarından biri.

Ligin tepesindeki ezeli 2 rakibi ile puan farkı 35 - 40 puana çıkmış.

Bugün Fener'i yense bir türlü (Galatasaraylılar şampiyonluk turu atacaklar), yenilmesi durumunda ise "yukarılardaki yarışın sürmesine" neden olacak ve Fenerbahçe'nin şampiyonluk ümidinin devamı anlamına gelecek.

En rahat Galatasaraylılar izliyor olsa bile, onların da yürekleri ağızlarında. Belki de maç öncesi "90 dakika sonra çıkar sokakta arabalarla turlarız" diye bayrakları hazır etmişlerdir bile.

Kısacası, herkes diken üstünde.

Ama itiraf edelim, en rahatı Beşiktaşlılar.

Tabii ki *Fener'i Kadıköy'de yenmenin" anlam ve önemi bambaşka. Ama, maç sırasındaki doğal heyecanı bir kenara bırakırsak, hakikaten bu sezonun haletiruhiyesi "Çok da umurumuzda değil" diye özetlenebilir.

Böyle bir atmosferde, Fenerbahçe mutlaka kazanmak gerektiğinin bilincinde olarak sert bir presle başladı ve Beşiktaş'a ilk 15 - 20 dakika nefes bile aldırmadı. Bunalttı. Ne yapacağını bilemedi Beşiktaş defansı.

Ama 18'nci dakikada Fenerbahçe'nin en önemli silahlarından İsmail Yüksek'in sakatlığı, İsmail Kartal'ı kara kara düşündürmeye başladı. Fenerbahçe'nin hocası taktiksel hesaplarla, Kruniç'i oyuna aldı, Çağlar Söyüncü'yü almak adına da Becao'yu da kenara çekti. 21'nci dakikada ilk gerçek pozisyonu bulan Fenerbahçe'den Szymanski'nin karşı karşıya şutunu Mert muhteşem bir refleksle çıkardı.

Maça biraz olsun gerçek aksiyon gelirken, 24'ncü dakikada rakibinin bileğine basan Al Musrati VAR'ın da uyarısı ile kırmızı kartı görerek takımını 10 kişi bıraktı.

Önce Sarı veren Volkan Bayarslan, sonra rengi değiştirip Musrati'yi ihraç etti.

Böylece Galatasaray maçında kendi kalesine attığı golle takımını üzen Al Musrati, bu maçta da yapacağını yapmış oldu.

Kasti ya da değil... Böylesine kritik maçlarda dikkat edeceksin.

Nasıl ki İsmail Yüksek'in çıkışı ile Sarı Lacivertli kurmayların hesapları karıştıysa, Musrati de bu kartla Serdar Topraktepe'nin hesaplarını bozdu.

Bunlar hep "konsantrasyon eksikliği ve kafa dağınıklığı"ndan oluyor.

Beşiktaş'ın kafası zaten bu sezon ne zaman "toplu"ydu ki?

Kırmızı kart sonrası Beşiktaşlılar birbirlerine "Bizim burada 9 - 10 kişiyle ne destanlarımız vardır" diye teselli muhabbetine girişiyorlardı o sırada.

Ama bugün destan yazsan yazsan, Galatasaray'ı şampiyon yapmak üzere yazarsın. Gerisi sadece efsane kitapları arasına girer.

30'ncu dakikada, Fenerbahçe'nin beklediği gol geldi.

Altı pasın içine şandellenen topu Tadiç göğsü ile Batshuayi'nin önüne indirdi. O da neredeyse "sıfır" noktasında Mert Günok'u avladı.

Durum 1-0 olduktan sonra Fenerbahçe derin bir nefes alarak baskısına devam etti.

35'nci dakikada istatistiklere baktığımızda, Fenerbahçe'nin 1'i gol olan 9 şutu var. Beşiktaş'ın 0 (yazı ile sıfır).

Fenerbahçe'nin rakip ceza sahası içinde 11 kez topla buluşması var Beşiktaş'ın 2 (yazı ile iki).

Daha fazla söze, faulleri, ofsaytları, kornerleri, taçları filan saymanın bir alemi var mı?

Maçın "rengi, kokusu, dokusu" özetle buydu.

Puan cetvelinde iki takımın yerleri ve aldıkları puanla çok uyumlu bir tablo değil mi zaten?

Beşiktaş'ın ilk "şutumsu" girişimi ceza sahası içine soldan giren Muçi'den geliyor ve kaleci Livakoviç tarafından kolayca çeliniyordu.

Dakika 40... Şaka gibi... Ama gerçek...

İlk devrenin özeti, aslında geçen Ağustos ayından bu yana her iki futbol takımının macerasının da bir özetiydi.

Bir yanda şampiyonluğa oynayan ve 4 puan farka rağmen hala ümidi olan oturmuş ve daha iyi top oynayan bir takım.

Diğer yanda ezeli rakiplerini adeta bütün sezon "kenardan" izleyen ve tüm hatları tüm sistemleri arıza yaparak bozuk bir araba gibi motorundan acayip sesler çıkararak tekleyen "tangır tungur" bir takım.

Unutmadan... Bir sezonda (şu ana kadar) 5 kez hoca değişikliği yaparak gelmiş bir takım.

Fıkra diye anlatsan "abartı" derler. O derece yani...

İkinci devrenin hemen başında 48'de soldan Beşiktaş ilk kornerini kullandığında, Muleka harika bir kafa vuruşu ile, Beşiktaş adına ilk kez çerçeveyi buldu.

Yakın mesafeden vuruşu Livakoviç tam çizgiden müthiş bir refleksle çıkardı.

Böyle anlar, maçın en başından beri "mahkum ve mağdur oynayan bir takımı cesaretlendirir mi?" diye bekledik.

Bakalım Beşiktaş o refleksi gösterebilecek miydi?

Ama hem Beşiktaş 10 kişi ile oynuyor hem de Fenerbahçe'nin ezici baskısı bir türlü dinmiyordu. Mucizeler olmaz mı? Olur. Adı üstünde. "Mucize".

Ama bu oyunda olacak iş değildi.

Nitekim olmadı da...

İlerleyen dakikalarda, Fenerbahçe farkı açıp, galibiyeti perçinlemek ve umudu sıcak tutmak için var gücüyle saldırdı. Saldırdıkça da iki takım arasındaki bariz fark iyice gözler önüne serildi.

Beşiktaş adeta "Böyle bitsin razıyız" görünümünde, başka bir deyişle "Adına. şanına, armasına, formasına asla yakışmayan" bir görünümdeydi.

Bu durumlara düşecek takım mıydı Beşiktaş?

Düşürenler yatağa rahatça girip, huzur içinde uyuyabiliyor mu?

Merak ediyorum.

69'ncu dakikada Fenerbahçe artık "Bu işi daha fazla uzatmayalım bugün" dedi.

Beşiktaş defansını, ceza sahası içinde son derece rahat top çevirerek adeta uyutan ev sahibi takım, sonunda sağ tarafta bomboş bekleyen İrfan Can Kahveci'ye topu aktardığında "Başka çare yok. Bu da olacak" dedirtiyordu.

Durum 2-0 olduktan sonra, Galatasaray "sanal tribünü"nün huzuru, deplasmana gelmiş Beşiktaş tribününden daha çok rahatsız oluyordu tabii.

Zaten ilk dakikadan itibaren ezici bir üstünlük kuran Fenerbahçe'nin umudu, azmi ve inancı, 2'nci golden sonra daha da yükseldi.

Beşiktaş ise öyle bir gününde ki, hani "Bu saatten sonra olmaz, kesinlikle olmaz" görüntüsü daha da perçinlendi.

Zaten "olsa da, ne olacaktı" ki?

Geriye yaslanmış "fark daha da büyümesin" diye bir oyun oynuyorsun. Kim gelip kurtaracak seni? Cenk mi? Aboubakar mı?

Bu saatten sonra Ronaldo, Haaland, Kane, Mbappe, Levandowski, Bellingham, Messi, Vinicius, Salah gelse ne olacak?

Bugün Kadıköy'deki ruh halinde, bu saydıklarımın hepsi birden oyuna girse, durum yine değişmezdi.

Ben bu satırları yazarken, Semih'i kenara alan Serdar Topraktepe Cenk Tosun'u oyuna sokarak, "Benim de kafam, aynı takım kadar dağınık" dedirtti.

Yahu Serdar kardeşim. Zaten 10 kişi kalmışsın. 9 kişi ile oynama isteği, neyin nesidir?

Ne içtin sahaya çıkarken?

Ya da sende mi takım gibi "nakavt" oldun kenarda?

Fenerbahçe ise bütün bunlar olurken, hiç konsantrasyonunu bozmadan üstün oyununu sürdürüyordu.

82'nci dakikada, Kadıköy'de hava bir anda değişti.

Değiştiren de, inanılır gibi değil ama, Cenk Tosun oldu.

Ceza sahasının hemen önünde arkadaşından gelen topu alıp düzeltip, geri dönüp doksana nişanlayan "Yürüyen golcü" adeta "Yürürüm hatta yerimde dururum ama arada bbir böyle vururum ve atarım" dedirtti.

Dakika 82. Durum 2-1

İyi de...

Bu saatten sonra, neye yarar be oğlum?

Bütün bir sezon taraftarına saç baş yoldurmuşsun.

Bugün burada 35 ;şuan önündeki takıma gol atıp durumu 2-1 yapsan ne olacak?

Tek faydası, tam da o dakikalarda "Cimbom'un Köpeği i... Beşiktaş" diye slogan atan Fener tribünlerinin susturulması oldu.

Son 10 dakikada, belki de bu golün etkisiyle, Beşiktaş takımı inanılmaz bir hırsla yüklenmeye başladı maça.

Bilmeyen de "Acaba Beşiktaş da potada mı bu yarışta" diyebilirdi. O kadar bir hırs gördük sahada. Takdire yaşan tabii. Forma için ve Kadıköy'de oynadığını hatırlamak lazımdı.

İyi ama, onca ay, onca hafta, onca dakika neredeydiniz be çocuklar?

Netice itibarıyla, Beşiktaş çok sısa bir süreliğine de olsa, bu maçı çekilir izlenir ve katlanılabilir bir heyecan düzeyine getirmiş oldu bu soğuk Nisan gecesinde.

Fener'e düşen, artık bundan sonra rakibi Cimbom'un puan kaybetmesi için dua edip yoluna devam etmek.

Zirvedeki iki takıma da başarılar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları