Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

EKONOMİ VE GERÇEKLER

Yabancı sermaye ile dans

12 Eylül ihtilali sonrasında, Özal'lı yıllardan beri yabancı sermayenin ülkemize girmesi ile her türlü ekonomik derdimizin çözüleceği, ülkemizin hızla büyüyeceği ve gelişeceği şeklindeki düşünce fazlaca sorgulanmadan kabul edildi. Bu düşünceye eleştiri getirenler "sermaye düşmanı gomonist" olarak yaftalanarak ne dedikleri, neyi sorguladıkları bile dinlenmez oldu.

Para, hem de yabancı para kokusu alan bazı çevreler "tavla kokusu almış candarma beygiri" misali etrafta koşuşturmaya, ne varsa satalım yeter ki döviz gelsin demeye başladılar.

Ortalıkta yoğun bir şekilde "zarar eden Kamu İktisadi Teşekkülleri devleti de zarara uğratıyor bunlar kaça gittiğine bakılmadan satılsın da kurtulalım" propagandası dolaşmaya başladı.

Neticede bir çok Kamu İktisadi Teşekkülü haraç mezat satıldı, kimini yerliler, kimini de bıyıklı bıyıksız yabancılar satın aldı. Bu üretici kurumlardan SEKA ve SÜMERBANK gibi bir çoğu üretimden çekildi, arsalarına lüks rezidanslar ve yahut da AVM'ler yapıldı.

Satılan satıldı, elde de pek bir şey kalmadı ve lakin ekonomik dertlerimiz hâlâ sürüyor, hâlâ aşırı dış borcu olan ve kalkınamayan bir ekonomimiz var. Artık çok geç gibi görünse de yabancı sermaye derdimize derman oldu mu yahut gelecekte olur mu diye sorgulamamız lazım.

Öncelikle yabancı sermayenin birinci amacının kâr yahut da faiz geliri elde etmek ve ikinci amacının ise pazar payını korumak, mümkünse arttırmak ve pazara yeni girebilecek aktörleri etkisiz hale getirmek olduğunu bilmemiz gerekiyor. Yani yabancı sermaye Hilal-i Ahmer niyetine yatırım yapmıyor, girdiği ülkeyi kalkındırmak ve geliştirmek gibi bir derdi de yok. Aslında aynı şeyi yerli sermaye için de söylememiz mümkün kâr ya da faiz geliri elde etmekten başka bir amacı olmayan yerli sermayenin de kalkınmaya katkısını sorgulamanın zamanı gelmiş bulunuyor, fakat bu başka bir makalenin konusu, bu makalede yabancı sermayeye odaklanmaya devam edeceğim.

TEMELDE AMAÇ KÂR

Yabancı sermaye bir ülkeye iki türlü girer birincisi doğrudan yatırım yapar, fabrika, atölye otel ve benzeri iktisadi işletmeler kurar kâr elde etmeye çalışır, ikincisi ise devlete ya da finansal piyasalara borç verir, yatırım yapar faiz ve yahut da alım satım farkından gelir elde etmeye çalışır.

Önce doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını bir sorgulayalım. Yabancı sermaye bir ülkeye neden doğrudan yatırım yapar sorusunun yanıtı belli; yukarıda kâr ve pazar elde etmek temel amaçtır demiştik.

Diyelim bir firma geldi, fabrika kurdu ve bu fabrika için de 100 milyon dolar yatırdı, firma eğer bu fabrikada ürettiklerini ihraç eder ve döviz kazanır, ülkeye döviz getirirse pek mesele yok. Lakin firma ürettiklerini yurt içi pazarda satar ve yurt içi pazarda hâkimiyetini arttırmak için bu yatırımı kullanır yerli ve millî sermaye tarafından yapılan üretimi yok ederse sonuçta ülke ekonomisi orta vadede büyük zarar görür. Yabancı sermaye yatırdığı 100 milyon doları amorti ederek geri aldıktan sonra, belli bir dönem içinde yıllık kârını da yurt dışına transfer ederek getirdiği dövizden fazlasını götürür. İçerideki harcamalarını yerli para cinsinden yaptığı için de ülkenin cari dengesi bozulur, döviz giriş çıkışı kısa dönemde artıda olsa dahi uzun dönemde negatif bakiye verir.

İÇİ BOŞ İDDİA

Bu sayede ülkeye teknoloji transferi yapılacağı iddiasının da içi boştur, eğer özel bir anlaşma yoksa hiçbir firma sahip olduğu know-how'u hiç kimseye vermez, patent vb. hak koruma önlemleri izinsiz teknoloji transferini de engeller.

Peki bu firma vergi ödeyerek devlet bütçesine katkıda bulunur mu? Bir çok yabancı sermaye yatırımı özel teşvikler ile vergi kolaylıkları elde eder ve pek az vergi verir. Diğer yandan özellikle çok uluslu firmalar vergi cennetlerindeki imkânları kullanarak üretim yaptıkları ülkede ciddi vergi ödemekten kurtulur. Örneğin üretim yaptığı ülkede maliyeti 100 dolar olan bir malı bir vergi cennetindeki kendi şirketine 110 dolara ihraç eder, sonra malı satacağı ülkeye de o vergi cennetinden 1000 dolara ihracat yapar. Orada da 1050 dolara piyasaya sürer. Bu durumda üretim yaptığı ülkeye 10 doların, satış pazarı olan ülkede ise 50 doların vergisini öder. Ana kazancı vergi cennetinde tutar ve ihtiyacı olan ülkeye faiz karşılığında borç olarak verir.

Halbuki aynı firmanın malı ülkeye ithal edilse devlet uygun gördüğü kadar gümrük vergisi alarak vergi gelirlerinin kontrolünü elde tutabilir aynı zamanda yerli üretimi de korur.

DIŞ BORÇ KRİZİ

Yabancı sermayenin finansal piyasalardaki etkisi elbette çok uzun bir konu lakin burada dikkate almamız gereken temel husus alınan döviz borcunun döviz kazandırıcı ve yahut da döviz tasarrufu sağlayacak iş ve işlemlerde kullanılıp kullanılmadığı olmalıdır. Eğer döviz borcunu döviz kazandırıcı işlemlerde kullanmazsanız ve diğer alanlardan kazandığınız döviz yeterli değilse cari açık verirsiniz. Bu durum sürdürülemez ve eninde sonunda çok ciddi bir dış borç krizi çıkar. Ayrıca yabancı sermayenin sahip olduğu dev likidite olanakları özellikle sığ sermaye piyasalarında spekülatif işlemleri çok kolaylaştırır, yabancı sermayenin fahiş kazançlar elde etmesine neden olur, piyasalarda dengesizliğe ve aşırı oynaklığa yol açar

Görünen o ki Özal ile başlayan yabancı sermaye ile dansımız bugünlerde bitti bitecek, müzik kesildi, son adımlar atılıyor kim kimin ayağına bastı çok yakında görülecek gibime geliyor. Bundan sonra yeni bir dans mı başlayacak yoksa orkestra eve mi dönecek izleyip göreceğiz...

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları