Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

Türk devleti ebed müddettir

İnsanlık tarihinin en tehlikeli salgınlarından birisi ile uğraşırken Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi(CHS)'nden kaynaklanan nur topu gibi bir tartışmamız oldu. Belediyeler yardım toplayamaz, toplarsa devlet gücü ile mani olunacaktır dendi. Olundu da. Valilikler -AKP'li belediyeler hariç- diğerlerinin hesaplarını bloke etti. Mesela Konya Belediyesinin hesaplarına el koyulmadı. Tepkiler çığ gibi büyümeye başlayınca, Konya Belediyesi toplanan paraların sahiplerine iade edildiğini açıkladı.

Bugüne kadar ihtiyaç duyulan hâllerde hep yardımlaşıldı, kampanyalar düzenlendi ama hiç böyle bir ayrıntıya dikkat edilmemişti. Çünkü asıl mesele yardımlaşma ve dayanışma, olanın -Allah ne verdiyse- olmayanla paylaşmasıydı. Hangi partili, hangi dinden, hangi bilmem neyden olması hiç ama hiç ilgilendirmemişti. Şimdiye kadar böyleydi ama artık yardım toplamak izne tâbi. Peki, belediyeler bağış alabiliyorlar. Ne olacak şimdi, bağış toplama Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile askıya mı alınacak?

Koronavirüs gündemimize girdiğinden bu yana dördüncü hafta ve dördüncü yazı. İlk yazıdan itibaren bu belanın üstesinden ancak birlik ve beraberlikle gelebileceğimizi belirttim. İlk yazıda ihtiyacın birlik ve beraberlik olduğu, ikincisinde birlik ihtiyacı için hassasiyetlerin gerekliliği, üçüncüsünde de orkestradan değişik seslerin çıkmaya başladığının uyarısı vardı. Ve korktuğumuz başımıza geldi ve artık orkestradan kakofoni çıkmaya başladı. Gittikçe de yükseleceği anlaşılıyor.

Kim sorumlu? Meselenin aslı ne?

Aslında doğru soru(lar) sorumlu kim değil, sorumluluk kimin, Türkiye neden aksıyor ve nasıl bu hâle gelindi olmalı. Sorumlu kim ya da sorumluluk kimin sorularına hemen gelecek: "Devlet içinde devlet olmanın anlamı yoktur… sadece devletimizin yani Cumhurbaşkanlığı makamının…" cevabını duyar gibiyim. Zaten problemin sebebi de çözümü de bu cevapta saklı.

Esas sorunumuz yaşadıklarımızın sebebinde. Bugün Türkiye'de bir sistem varmış gibi görünmekle birlikte, sistemsizlik hâkim. CHS ile tek bir kişinin karar yetkisi kullanılıyor. Bu arada Türkiye Devleti'nden de üstte tutulan "şahsım" şeklindeki bir algı toplumda hâkim edilmeye de çalışılıyor. Cumhurbaşkanı'nın parti genel başkanlığı şapkası da var. Bir insanın aynı anda iki şapka takamayacağı bir gerçek. Bu da onun gibi, olmuyor. Mesela ABD'de iki parti var ve birinin adayı kazanıyor. Sokağa çıkıp ABD Başkanı kim diye sorsak istisnasız herkes bilecektir. Ardından partisi hangisi desek, cevap verebilecek kimsenin çıkacağını sanmıyorum.

Türkiye'deki yerleşik siyasî alışkanlık, particiliği çok fazla öne çıkarmış bir geleneğin ürünü. Bu, güçlü tek parti iktidarları olan Demokrat Parti döneminde de böyleymiş, ANAP döneminde de böyleydi. Özellikle de zayıflama ve iktidardan uzaklaşmanın daha da yakınlaştığı zamanlarda artan bir particilik öne çıkmakta.

Cumhurbaşkanı'nın AKP il başkanlarına seslenirken söylediği: "Devlet içinde devlet olmanın anlamı yoktur… sadece devletimizin, yani Cumhurbaşkanlığı makamının" ifadesi problemin kaynağıdır. Türk Devlet anlayışında devlet ebed müddettir. Bu hususta Millî Düşünce Merkezi'nin yaptığı açıklama çok önemlidir.

Anayasa'nın; giriş bölümünde: "egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen …hukuk düzeni dışına çıkamayacağı.

Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu".

Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerini belirleyen 104. Maddesinde de "Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder."

diye yazılıdır. Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere Cumhurbaşkanlığı devletin organlarından sadece birisidir.

18 Mart'ta Çankaya Köşkü'nde yapılan toplantıya AKP tam tekmil katılmış ancak diğer partiler çağrılmamıştı. Yardım kampanyasının açıklandığı Ulusa Sesleniş konuşmasında "Başta Ak Parti teşkilatları olmak üzere tüm partilerimizin…" diye çağrı yapılmıştı. Gerçekte ulusa sesleniliyor ve bu yardımlaşmaya ihtiyaç varsa bunlar inciticidir. Anlaşılan o ki herkes eşittir ama AKP'liler biraz daha eşit görünmektedir. Bu durumda, toplanan yardımlar "Başta Ak partililer olmak üzere…" mi dağıtılacaktır sorusunun akla gelmesine nasıl mani olacağız?

Küçük bir hatıra…

1998'de Fransa Türk Federasyonu'nun davetiyle, Fransa'ya gitmiş, 22 gün boyunca çeşitli yerlerdeki soydaşlarımızla sohbet etmiştim. Nimes(Nim) kentinde küçük bir lokanta sahibiyle tanıştım. Türkiye'de iken öğretmenlik yapmış bir kardeşimizdi.

Lokantada yaşlı bir Boşnak'la konuşuyordu. Bir müddet konuştular sonra Hoca bol sıfırlı bir çek yazıp adama verdi. Bize dönüp durumu açıkladı. Yazdığı çek Bosna'daki mücadele içindi.

Adama da beni tanıttı. Türkiye'den geldiğimi ve Ülkücü olduğumu söyledi. Bunun üzerine yaşlı Boşnak hiç unutamayacağım bir anısını paylaştı. Bosna'ya en büyük yardımı Türkiye ve Türklerin yaptığını, en çok da Türkeş ve Erbakan'ın ilgilendiğini aktardı. Ardından da gülerek bir kamyon dolusu, çoğu çikolata, yiyecek ve başka malzeme topladığını, bunları göndermek için Müslüman bir kamyoncu ararken Millî Görüşçü bir Türk şoför bulduğunu anlattı. Başkası olamazdı çünkü yardımların Bosna'ya gideceğinden emin olmalıydı. Ancak bu kardeşimiz de Bosna'ya vardığında yardımları Erbakan'ın gönderdiğini söylediğini aktarırken kahkahalar atıyordu.

***

Felaket zamanları milleti birbirine yaklaştıran dönemlerdir. Aynı zamanda ayrılıkları derinleştirebilir de. Türk Milletinin egemenliğine kıskanç bir şekilde düşkün olduğu ve kimseyle paylaşmayacağı ile Ziya Gökalp'in dediği gibi "Öyle vakı'alar cereyan ediyor ki, en duygusuz ruhlara bile mefkûre verebilir… Millî felaketlerin uyandırdığı ruhları, en iyi terbiyeciler(in) uyandırama(yacağı)" unutulmamalıdır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları