Koronavirüs salgınının maddi ve manevi anlamda etkilerinin neler olacağı kendini yavaş yavaş göstermeye başlıyor. Tabii ki; turizm sektörü bu süreçten en olumsuz şekilde etkilenecek sektörlerin başında geliyor. Sonuçta turizm faaliyetlerinin istenilen bir düzeyde gerçekleşebilmesi için, birçok etkenin aynı anda olumlu bir düzeyde olması gerekiyor. Bunların başında da güvenlik ve sağlık geliyor. Ülkemiz yıllar boyu terörist saldırılara maruz kaldığı için turizm pazarında bunun olumsuz yansımalarını her zaman hissetti, ama devlet edenlerin konuyu ciddiye alması ve terör faliyetlerini önleyici kararlı duruşları sonucunda, ülkemiz bu "güvensiz ülke" imajını yıktı.
Ama bu virüs salgını ve dünyada bu konuda oluşan algı, insanların bundan sonra tatil kararı verirken çok daha başka kriterlere göre hareket edeceklerini gösteriyor. Devlet edenlerimizin, daha önceki yazılarımda da bahsettiğim "ülkemize gelen ziyaretçilerin havaalanlarında test edilmesi gerektiği konusunun" devlet edenlerimizde karşılığını bulmasına da sevindim. Özellikle havaalanlarında ziyaretçilerin kısa sürede sonuçları gösteren "test kitleri" ile test edilmeleri ve sonucuna göre ülkeye girişlerine izin verilip verilmeyecek olması çok olumlu bir uygulama.
Fakat havaalanlarındaki yoğunluk dikkate alındığında bunun pratikte nasıl uygulanacağı çok açık olarak görülemiyor. Şöyle ki; aynı uçakta yolculuk etmiş olanlardan bir veya birkaçının test sonuçlarının przitif çıkması halinde o tüm uçağın normalde karantinaya alınması gerekiyor. Böyle birkaç uçakta sonuçlar pozitif çıkarsa ve bu her gün olur ise, bu kadar insanı nerede kontrol altına alacaksınız?
Böyle bir karışıklığa ve yığılmaya mahal vermemek için, öncelikli olarak ülkemizi ziyaret edeceklerden vize başvuruları sırasında "koronavirüs test sonuçlarını da gösteren" raporların talep edilmesi ve bundan sonra vizenin verilmesi en uygun yöntem olacaktır. Yoksa insanların havaalanına indikleri anda bu testlerin yapılması çok büyük sorunların ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
Karantina gölgesinde tatil!
Ülkemize en çok turist gönderen ülkeler arasında üçüncü konumda olan İngiltere'de durum çok netleşmiş değil. Özellikle Fransa ve İspanya'nın "ülkeye dışarıdan gelenlerin iki hafta karantinada tutulacakları uygulamasını açıklaması" sonucunda, özellikle İngiltere ve Fransa arasında görüşmeler Başbakan ve Başkan seviyesinde sürüyor. Çünkü eğer bu uygulama gerçekleşir ise, Fransa'ya veya İspanya'ya giden bir İngiliz vatandaşı orada iki hafta karantina prosedürüne tabi olacak, aynı şekilde İngiltere'ye döndüğünde de yine iki hafta karantina sürecine tabi olacak. Böyle bir uygulamanın olması durumunda kim tatile çıkmak ister ki...
Avrupa'nın en büyük tur operatörlerinin 15 Haziran'a kadar süreyi uzatmanın pek anlamlı olmadığını ve daha erken başlanabileceğini söylemeleri, ilave olarak turizm operasyonunu başlatacakları ülkeleri sıralarken bu listede Türkiye'nin olmaması acilen devletimizin yöntem değişikliğine gitmesi gerektiğini gösteriyor. Şöyle ki; Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı turizm sektörüne yönelik alınan "tedbir ve uygulamalarla" ilgili turizm pazarımızı oluşturan ülke bakanlıklarını bilgilendirici sunumları onlara göndermelidirler.
Kısacası öncelikli ikna edilmesi gereken Türkiye'deki turizm işletmecileri değil, o işletmelere turist gönderecek ülkelerin ilgili bakanlıklarının ikna edilmeleridir. Dolayısı ile zaten kaybedilmiş bir turizm sezonundan bahsediyoruz, süreci doğru yöneterek en az zararla 2020 yılını nasıl götürürüz onun derdinde olmamız gerekiyor.
Genel bir pazar gözlemi yaptığımızda görünen o ki; En kısa sürede toparlanacak pazar olarak Asya ülkeleri görülüyor. Salgının ilk o bölge ülkelerinde görülmesi ve oradan dünyaya yayılması ve Asya ülkelerinin süreci iyi yönetmeleri sayesinde ülkemize turist gönderen Avrupa ve Rusya pazarından çok, Asya pazarının yeniden yükselişe geçeceğini tahmin ediyorum.
