Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Aydın Tomakin

Aydın Tomakin

AYDIN'CA

Tarih tekerrürden ibarettir...

Sevgili okuyucularım. Aşağıda okuyacağınız yazımız 26.04.2011 tarihinde GÜNBOYU Gazetesinde yayınlanmıştır. Aradan 9 yıl geçmesine rağmen değişen bir şey yok. Yazdıklarımızın tamamı bugün de tekrarlanmakta ve uygulanmaktadır. Ak Parti iktidarları aşağıdaki yazıda da okuyacağınız gibi bir konuyu önce ortalığa atıyor, vatandaşı yumuşatıyor veya vatandaşı bilgilendiriyormuş gibi yaparak yapacağını yapıyor. Karşı görüşmüş, muhalefet ne diyormuş, kanunmuş, yasaymış hiç mi

hiç umurlarında bile olmuyor. Önemli olan kendilerine faydası var mı yok mu? Önemli olan bu.

Tek adam rejimine geçtiler. Adına da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediler. Seçilebilme şartını da 50+1 olarak koydular. Sayın Cumhurbaşkanı ikinci defa seçilmeyeceğini anlayınca yeni bir çalışma başlattılar. Başlatılan yeni çalışmaya göre; Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi değiştiriliyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için tek tur yapılacak ve en fazla oyu alan kazanacak. Plan bu tutar mı,

muhalefet bunu yer mi bilemeyiz. Ama son plan ve tornistan bu oluyor. 18 yıllık Ak Parti iktidarının

her zerresi zikzaklarla doludur. Bu zikzakları saymakla bitiremeyiz. Biz bu konuda 9 yıl önce

yazmışız ama 2020 yılının yarısına geldiğimiz şu günlere bakıyoruz değişen hiçbirşey yok. Yine aynı taktik. Yine aynı geri dönüşler veya zikzaklar devam ediyor.

 

***

Bu kaçıncı tornistan 26.04.2011

++++++++

Evet iktidarın zikzaklarla dolu 8 yılından bahsediyoruz.

Hemen her konuda önce bir adım öne atılıyorlar. Eğer o konuda toplumsal bir tepki geliyorsa hemen

tornistan (geri adım) atıyorlar.

Daha siftah iktidarın ilk günlerinde hatta acil eylem planında dokunulmazlıkları kaldıracağız

demişlerdi.

Baktılar ki papuç pahalı. İktidar mensuplarının kahir ekseriyeti hakkında ciddi iddialar ve dosyalar

mevcut.

Olmaz. Olamaz dediler.

Dokunulmazlıklara dokunamayız dediler.

İlk dönüş hareketi başlamış oldu.

Yine iktidarın ilk yıllarında devlet memurları kanununda ciddi değişiklikler yapılacak denildi.

Gerçekten devlet memurları arasında çok büyük heyecan uyandırdı bu haberler.

Ancak aradan 8 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hakkında ciddi sayılacak bir düzenleme yapılmadı.

Sadece iktidar mensuplarına kadro ayarlamak için bazı düzenlemeler yapıldı. Belediyelerde iktidar

yanlısı olarak işe alınan mevsimlik işçiler kadroya alındı.

Yani 657. Sayılı Devlet Memurları Kanununda yapılacağı duyurulan düzenlemelerden de vazgeçilmiş oldu ve düzenlemeler bir başka bahara bırakıldı.

Hatırlarsanız bu iktidarın geldiği gelenek yani millî görüş mensupları geçmişte bu yüzde onluk seçim

barajı konusunda yıllarca düşürülmesi için çaba sarfettiler, dil döktüler, yazdılar çizdiler.

Ama iktidara güçlü bir şekilde gelince o sözler unutuldu.

Yine geri adım atılmış oldu.

Hani bunların defaatle dile getirdikleri ileri demokrasi anlayışı.

Neymiş efendim tek iktidar dönemlerinde istikrar oluyormuş.

Geçiniz bu demogojik yaklaşımları.

Bunlar için demokrasi, memokrasi hikaye.

Ben varsam demokrasi var. Ben yoksam demokrasi yok anlayışı hâkim.

Bu iktidarın hakkını yemeyelim. Kürtçülük konusunda ve Kürtlere özgürlük konusunda çok ısrarlı ve kararlı duruş sergilediler.

Her ne hikmetse mensubu olduğu Türk Milletine düşman ama bölücülük konusunda ise çok da

hevesliler. Ne demişti Sn. Başbakan. "Sen; Ne Mutlu Türk'üm Diyene dersen. Birileri de çıkar Ne Mutlu Kürdüm diyene" der demişti.

Bölücülere gösterilen müsamaha Türklere hiçbir zaman gösterilmemiştir.

Kürtlerin yoğunlukta oldukları yöreler ve evleri cephanelik olmasına karşın genel bir arama

yapılmamaktadır.

Ama buna karşılık Türklerden birileri mantar tabancası veya kuru sıkı tabanca yakalatsa veya taşısa yer yerinden oynuyor. Olay oluyor. Olayı basına öyle veriyorlar ki cephanelik yakalanmış

zannedersiniz. Çifte standart burada da devreye giriyor.

Bu iktidarın zikzaklarını saymakla bitiremeyiz.

Başörtüsü konusunda gösterdikleri ikilemi herkes biliyor artık.

Sn. Başbakanımız bölücübaşı ile gizli gizli görüştüklerini söyleyen MHP'lilere karşı bunu söyleyenler şerefsizdir demişti. Fransa'da yaptığı basın toplantısında ise evet biz Abdullah Öcalan'la görüşüyoruz. Biz herkesle de görüşürüz dedi.

Peki bu şerefsizlikle suçladıklarından bir özür dilemesi gerekmiyor mu?

Önce görüştüğünü gizleyip sonra görüştüğünü itiraf etmesi acaba bir yerlerden destek aldığını mı

ifade ediyor. Bu zikzakı ne ile ifade edebiliriz.

Güncelliğini hala muhafaza eden YGS skandalı hakkında önce Sayın Cumhurbaşkanımız ve

Başbakanımız ihsası reyde bulundular. Daha konu hakkında ön inceleme dahi yapılmadan ikna

olduklarını açıkladılar.

ÖSYM Başkanı Sn. Ali Demir önce yok böyle bir şey dedi. Sonra efendim bu yapılan şifreleme sehven yapılmış ama tüm öğrencilere dağıtılmadı dedi. Şimdi konu denetleme kurulu tarafından inceleniyor. Eğer denetçilere de peşinen bizi mahcup etmeyin, bizim beyanlarımız doğrultusunda bir rapor hazırlayın denilmedi ise muhtemelen YGS sınavının iptal edilmesi gerekir.

Varsayalım sonuç iptal yönünde çıktı. Peki bu peşin ikna olduk diyenler nasıl tornistan edecekler çok merak ediyorum.

Gelelim bu son günlerin aktüel konusuna.

Her ne kadar YSK kararı gibi verilmeye çalışılsa da toplumdaki algı hiç de öyle değil.

YSK bir karar veriyor 7 DTP'li seçimlere giremez diyor. Bölücüler ayaklanıyor. Ve bizim bölücüler

konusunda hassas olan iktidarımız hemen ortalığı ayağa kaldırıyor.

İlk etapta her zaman yaptıkları gibi YSK'nın aldığı kararın yanlış olduğunu dile getirdiler. Ve kararlarını değiştirmeleri hususunda perde arkasında baskı uyguladılar. Halbuki YSK kararları kesindir. Şimdiye kadar verilen kararlar değiştirilmemiştir. Ama konu bölücüler olunca iş başka. Onlara dokunamazsınız. Öyle mi?

Ve YSK verdiği kararları ters yüz ederek, bölücüler hakkında verdikleri seçim yasaklarını kaldırıyorlar.

Ne oluyor? Bu şimdi YSK kararı mı?

Yoksa iktidar ve bölücülerin baskısı sonucu alınan bir karar mı?

Kamuoyundaki genel algı YSK, iktidarın baskısı ile kararlarını değiştirmek zorunda kalmıştır.

Olay budur.

Burada her türlü entrikayı ve düzeltmeyi anlıyabiliyoruz da ancak daha önce Sabahat Tuncel hakkında verilmiş olan 1 yıl 6 aylık cezanın 6 aya indirilmesini anlayamıyoruz. Bu kararı hukukun hangi maddesine sığdırabiliyorsunuz?

Hukukta böyle başka bir örneği var mı çok merak ediyorum.

Şunu da anlarım.

Alınan bir ceza vardır.

Ama daha sonra olay hakkında yeni bulgu ve belgeler veya tanıklar ortayı çıkmıştır. Konu hakkında tekrar yargılama istenilebilir.

Eldeki yeni belgi ve bilgiler neticesinde verilen cezalar indirilebilir hatta toptan da kaldırılabilir.

Ama bu Sabahat Tuncel hakkında nasıl oluyor da tek kalemde cezası indirilebiliyor.

Buradan kamuoyuna soruyorum. Sizler bu kararı hukukun neresine yakıştırabiliyorsunuz.

El insaf.

Bunları yapanları Allah'a havale ediyorum. Herkesin bir hesabı varsa Cenabı Allah'ın da bir hesabı vardır.

Elbette ilahi adalet bir gün bunların hesabını soracaktır.

SEVDİĞİM SÖZLER:

Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.

Gece gibi ol ayıpları örtmekte.

Akarsu gibi ol keremde,cömertlikte.

Ölü gibi ol öfkede, asabiyette.

Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Mevlana

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları