Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

Suriye'nin kuzeyinin KELEBEK ETKİSİ

Kelebek etkisi, Amazon ormanlarındaki bir kelebeğin kanat çırpması dünyanın başka bir yerinde fırtınaya sebep olabilir diye tanımlanır. Bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Daha çok yaratılan bir kaosun büyüyerek artmasını ifade eder.

***

Suriye'de Fırat'ın doğusunda kurulması gündemde olan güvenli bölge konusu çok sıkıntılı bir yöne doğru ilerlemektedir. Ortak harekât merkezi ABD askerlerinin Şanlıurfa'ya gelmesi ile kuruldu ve İHA'ların uçmaya başladığı basına düştü. Ama arkasından gelen açıklamalardan güvenli bölge üzerinde mutabakatın olmadığı anlaşılıyor. Derinliğin 20 mil (32 km.) olmayacağı ortaya çıktı. Hem de Türkiye bölgenin ancak küçük bir şeridini kontrol edebilecek.

Yine dağ fare doğurdu. Âlây-ı vâlâ ile yapılan açıklamalarla gerçekleşenler arasında fark çıktı. Tıpkı daha öncekiler gibi oldu. Yine açıklamalar ile gelişmeler, dolayısıyla sonuçlar bir birini tutmadı.

Güvenli bölgenin derinliği ya da devriyelerin kim tarafından ve ne şekilde yapılacağını bir kenara bırakarak bir soru soralım. Türkiye, Suriye'de nereye ulaşmak istiyor, hedefi ne?

Dışişleri Bakanı'mıza göre bölgenin istikrara kavuşturulması gerekiyor. Peki, bu nasıl olacak? Bu hedefe, Rusya ve İran ile yürütülen Astana Süreci ile mi, yoksa ABD ile sürdürülen Fırat'ın doğusu için müzakereler ile mi ulaşılacak?

Astana Süreci, sorunu Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenlik yapısı içinde çözmeyi esas alıyor. Ama Fırat'ın doğusu tanımlaması ve ABD ile müzakerelerin muhtemel sonuçları yeni bir devlet yapılanmasına doğru gidiyor. En azından Suriye egemenlik yapısının değişmesi anlamına geliyor. PKK PYD devletçiği zımnen de olsa kabul edilmiş oluyor.

Eğer böyle bir yapılanma bizim için tehlikeli ise, niçin başka bu yola başvuruluyor? Uluslararası meşruiyet Suriye Devleti'nin yanında ve Astana Süreci de bunu öngörüyor. Türkiye de bu sürecin bir parçası.

Bu durumda bir soru daha devreye giriyor, bu görüşmelerin başka boyutu mu var, varsa ne? Bunun cevabı 4 Haziran 2018'de yapılan Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo görüşmesinde. Çavuşoğlu : "ABD ile Türk Hükümeti Münbiç bölgesine istikrar ve öz yönetim getirecek bir anlaşmaya vardı. Biz bunun Münbiç halkı dâhil tüm tarafların kabul edebileceği bir çerçeve olduğuna inanıyoruz." dedi ve birkaç gün sonra da "Münbiç için dörtlü bir iş birliğinin olacağını" belirtti, bu dörtlüyü de "Türkiye, ABD, Bağdat ve Erbil." Olarak açıkladı. Gerçi 15 Ağustos'ta (2019) "Amerika… Maalesef Münbiç'te böyle bir oyalamaya gittiler, sözlerini tutmadılar. Ama Fırat'ın doğusundaki bölge gerçekten terör yuvası oldu. Bunları görüşürken bile Amerika teröristlere silah yardımını devam ettiriyor" diye açıklama yaptı. Ancak bu gerçeğe rağmen, dörtlü işbirliğinin ABD üzerinden beşli hale geldiği görülmekte.

Ya Rusya…

Bu arada Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan gelen İdlib açıklaması da manidar. Sözcü Zaharova Rusya'nın Soçi Mutabakatı'na bağlılığını koruduğunu kaydederek, "Bu mutabakat, BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü kabul edilen grupların militanlarını korumak ve kollamak için bir bahane olarak kullanılmamalı. Türk partnerlerimizin bu mutabakat kapsamında üstlendikleri yükümlülükleri eksiksiz olarak yerine getireceği düşünüyoruz (15 Ağustos 2019)" açıklamasını yaptı.

Aslında bir hayli sert olan bu açıklamada anahtar, BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü kabul edilen grupların militanlarını korumak cümlesidir.

Rusya çeşitli zamanlarda "(ABD) Fırat Nehri'nin doğu yakasından Irak sınırına kadar bir bölümde devlet benzeri bir yapı oluşturma yolunda ilerliyor" açıklamasını yapmıştı.

Ayrıca 23 Ocak 2019'da Moskova'da gerçekleşen Erdoğan - Putin zirvesinde basının, ABD ile güvenli bölge görüşmeleri sorusuna Putin'in verdiği, "Amerikan askerleri Suriye'de illegal olarak bulunmaktadır. Onların orada bulunmasına dair uluslararası hukuka dayalı gerekçeleri yoktur. BM'den herhangi bir karar yoktur." cevabı arşivlerdedir.

Fırat'ın batısı…

Önce ayn El -Arap (Kobani)'a peşmerge kılıklı teröristler geçti. Orayı IŞİD'ten temizlediler. Ardından bölge halkını sürerek, büyük çoğunluğu Türklerin olan bölgeyi  işgal ettiler. Daha sonra da ABD'nin yardımı ile Mayıs 2016'da Rakka Operasyonunu  gerçekleştirdi.

Bu operasyondan sonra 15 Temmuz ihaneti geldi. Bir yandan içindeki hainlerle uğraşan TSK diğer yandan Fırat Kalkanı Harekâtını gerçekleştirdi. Daha sonraki süreçte de Zeytin Dalı Harekâtı ile Hatay sınırımızdaki Afrin'i bölücü terör örgütü PKK/PYD unsurlarından temizledi.  Oraya Sığınmacılar içinden "seçilerek" döndürülenler var!

Bir ve bütün Suriye…

Bölgede Irak'la başlayan süreç Suriye ile devam ediyor. Her aşamada, bütün uyarılara kulak tıkamış olan bir siyaset izlenmektedir. Hâlbuki Fırat'ın doğusu ve batısı ile İdlib'de oluşacak parça devletler bizim için, patlamasına hep birkaç dakika kalmış nükleer bomba gibi olacaktır. Ayrıca bu devletlerin gerek himayesi gerek denize çıkması için ya Suriye'ye ya da Türkiye'ye ihtiyacı vardır. Ama böyle bir ihtimal Türkiye'nin egemenlik yapısı değişmeden gerçekleşemez. Bu da sonu belli olmayan bir macera demektir. Millet hayatı ile macera olmaz.

Kelebek kanatlarını daha hızlı çırpmaya başlamıştır. Türkiye de kasırgalara hazır olunmadılar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları