Aslında bu sorunun cevabı belli; geldi bile...
Sadece BDDK tarafından alınan son karar çerçevesinde 15 milyon TL''den yani yaklaşık 900 bin dolardan daha yüksek bir değerde döviz mevduatı bulunan şirketlerin kredi kullanmasının yasaklanması değil, ihracatçıların dövizlerini Merkez Bankası ve bankalara satma ve döviz almama zorunluluğu bile en temelinde birer sermaye kontrolü kararıdır.
Bunu sadece ben söylemiyorum örneğin Hazine Müsteşarlığı görevinde bulunmuş duayen iktisatçı Mahfi Eğilmez bu konu ile ilgili yazdığı son makalesinde:
"Bu kararı BDDK''nın almış olması, kararın, kredileri yönlendirmeyi amaçlayarak alınmış olduğu görünümünü sağlamayı hedefliyor. Bu, gerçekte olduğu gibi bir yabancı para kısıtlamasıysa, kararın, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından alınması gerekirdi.
Nasıl takdim edilirse edilsin bu bir kredi düzenleme veya yönlendirme kararı değildir. Kredi düzenleme veya yönlendirme kararı kredilere tavan konulması (kredi plafonu), kredi kullanımına süre ya da miktar kısıtlaması getirilmesi, kredi faizlerinin sınırlandırılması veya yükseltilmesi gibi birtakım önlemlere dayanır.
Bu karar, bunlardan çok farklı olarak kredi kullanımı için gerekli koşullar arasına belli bir miktarın üzerinde yabancı para bulundurulmaması koşulunu getirerek krediyi değil dolaylı yoldan yabancı parayı hedef almaktadır. O nedenle bu kararı alma yetkisi BDDK''nın değildir. Bu karar Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar çerçevesinde ve Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından alınması gereken bir karardır.
Kararın BDDK eliyle alınması bir yanlışlık sonucu olamaz. Burada amaç bu kararın 32 sayılı kararla ilgisi olmadığını ve dolayısıyla sermaye hareketlerinin kısıtlanması anlamına gelmediğini göstermektir. Oysa bu karar çok açık bir sermaye kısıtlamasıdır." demektedir.
Bu noktadan sonra sorgulamamız gereken asıl konu, sermaye kontrollerinin gelip gelmeyeceği değil ne noktaya varacağı, örneğin döviz bulundurmanın, döviz hesabı açmanın yasaklanması, döviz tevdiat hesaplarında bulunan paraların bloke edilmesi ya da Türk Lirasına çevrilmesi mertebesine ulaşıp ulaşmayacağı olmalıdır.
Böyle bir beklenti aslında uzunca bir zamandır kamuoyunda dillendiriliyor ve birçok kişi bana "hocam bankadan dövizimizi, altınımızı çekelim kasaya kaldıralım mı?" şeklinde sorular yöneltiyordu. İktidara muhalif bir yazar olarak bilinmeme rağmen ben böyle bir şayianın yayılmasının ekonomik ve finansal sisteme çok büyük zarar vereceğinin bilincinde olan bir yurttaş olarak daima böyle bir endişeye en azından şimdilik yer olmadığını ve bankacılık sistemine güvenilmesi gerektiğini söylüyor, yazıyor çiziyordum.
Oysa şimdi iktidarın yaptığına bakın, Erdoğan''ın faiz inadı uğruna sermaye ya da kambiyo kontrollerini bir söylenti olmaktan çıkarıp hayata geçiriyorlar bu yol ve yöntemle kurları kontrol etmeye çalışıyorlar!
Zerrece ekonomi ve Türkiye tarihi bilseler, bu yöntemin geçmişte bir çok defa denendiğini ve sonunda hem yüksek enflasyonun hem de kur ve dış borç krizlerinin engellenemediğini bilirlerdi. Bunu bilmek için sadece ve sadece idolleri olan Adnan Menderes''in 1958''de Türkiye''yi nasıl bir dış borç krizine sürüklediğini ve moratoryum ilan ettiğini okumaları yeterli olacaktır.
Sonuç olarak BDDK''nın bu kararı ne kurları düşürmeye ve ne de enflasyonu kontrol etmeye yetmeyecektir. Bu kafa ile gider de girdikleri yoldan dönmezler ise, çok daha ağır ve radikal sermaye kontrolleri uygulamak zorunda kalacaklardır.
Bunun farkında olan vatandaşlar, yatırımcılar ve firmalar kendi önlemlerini alacak, Türkiye''den çok büyük bir sermaye kaçışı yaşanacak, kaçamayan finansal varlıklar ise bankacılık sisteminden çıkıp döviz ve altına dönerek yastık altına gidecektir.
Bu en nihayetinde büyük bir ekonomik çöküş yaşanmasına neden olacak ve halkımızı daha da yoksullaştıracak bir süreçtir.
