Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

Saray hademelerinin yönetimindeki menzil yolculuğu!

19''uncu yüzyılın ikinci yarısı, koca Türk Cihan Devleti''nin kaçırdığı zamanı yakalamak için arkasından koştuğu yıllardır. Yöneticiler koşar, aydınlar koşar, gençler koşar. Koşan sadece batı Türklüğü değildir. Türk dünyasından aydınlar da koşmaktadır. Onlar da yeniden şekillenen dünyada Türk Milletinin yerini alması için var güçleriyle çalışırlar. Bugün de dünya yeniden şekilleniyor.
O dönemdeki çok az sayıdaki aydından birisi olan Mustafa Fazıl Paşa''nın Sultan Abdülaziz''e gönderdiği bir mektup var. 7 Mart 1867''de Fransa''da Liberte gazetesinde yayımlanmış. Mustafa Fazıl, 1839''da Nizip''te Osmanlı''yı yenen ve ordusuyla Kütahya''ya kadar gelen Kavalalı İbrahim Paşa''nın oğlu. Türk Devlet felsefesinin küçük ama çok önemli bir örneği Mustafa Fazıl Paşa''nın hayatında yaşanmış. Devlet-i Aliyye onu önce Sadâret Mektûbî Kalemi''ne (başbakanlık özel büro denebilir) almış sonra da vezir rütbesiyle Tanzimat Meclisi üyesi, sonra da Maarif ve Maliye nazırı yapmıştır. Paşa, Mısır''ın başına geçecekken Dersaadet''te yaşadığı rekabet onu Paris''e savurmuştur.
Yazdığı mektup bir veya iki sayfalık bir metin de değildir. Yayımlandığı dönemde 18 sayfalık bir kitapçık olarak da basılmıştır.
Türk''e büyük baskı
Mektup, Batı''nın eziliyor diye ayağa kalktığı gayrimüslimlerin değil gerçekte Müslümanların ezildiklerinden bahsederek başlar. Ama devamında da kötü idarenin padişahın soydaşları olan Türk soyluları devletten ve padişahtan uzaklaştırdığını yazar.
Ahlakî düşkünlüğün her geçen gün artmasını işaret ederek en büyük tehlike olarak belirler. Atalarımızın Doğu Roma''nın bütün dünyaya başkent ilan ettiği İstanbul''u alan gayretini, Türk Milletinin üstün millî ahlâkının yansıması olarak görmektedir. Ve kötülükler arttıkça bela büyür.
Halkta fikir ve duygu birliğinin artık kaybolmaya başladığı bir dönemdir. En büyük tehlikelerden birisidir. Devlet yönetimindeki memurların keyfî yönetimi artık halk üzerinde ağır sonuçlar doğurmaktadır. Kaybolmaya başlayan adalet duygusu da insanları sindirmiş, hakkını arayamaz hâle getirmiştir.
Mustafa Fazıl Paşa kaybedilen değerleri vurgularken Türk Milletinin Rumeli''yi vatan kılan yüce ruhundan da bahseder. Türk Milletine ait olan mukavemeti yüksek üstün değerlerin bu kadar baskıya daha ne kadar dayanabileceğini sorar. Yoksulluk her geçen gün artmaktadır. Eğitim hemen hiç yoktur. İnsanlar hür değildirler. Sadece kanun çıkarmak değil, onu uygulamak da gerekir der.
Abdülaziz''e çağrı yapar: Bu devlet büyük kan dökülerek kuruldu, kurtarılmalıdır. Bunun da dinle değil akılla, eski usullerle değil yeni bir anlayışla olacağını söyler.
Dert aynı isimler değişiyor
Böyle uyarılar dikkate alınmayınca ne olduğu sonraki yıllarda görülüyor. Bugün örnek alındığı bilinen II Abdülhamit döneminde yaşananlara bakıldığında bir benzerlik var. Bir dönem oluyor ki -bir tarafta sadrazam ve nazırlar heyeti yani hükümet olmakla birlikte- Devlet-i Âli''yi saraydaki 2500''e yakın çalışan yönetir duruma gelinmiş. Her türlü uyarıya rağmen yapılan değişikliklerle tıpkı bugün yaşadıklarımız gibi. Ancak bir farkla, bugünküler sınırlı süre için oradalar ve onlarla saraydan yönetilen bir Türkiye var.
İşgal altındaki vatanı kurtarmak ve istiklâlimizi devam ettirmek için savaşan Birinci Meclis''te de aynı konular vurgulanıyor. Son üç haftanın ikisinde ele aldığım 1921 Anayasası görüşülürken de konu ediliyor.
Bu görüşmeler esnasında Meclis Başkanı olan Mustafa Kemal Paşa hükümetin de başkanıdır ve bakanlar ihtiyaca göre Meclis''ten atanmaktadır. Bu hükümet, Meclis''e Halkçılık Programı adıyla bir program gönderir ve özel komisyon çalışmalara başlar. Komisyon raporu Meclise sunulurken bu yazıdaki gibi bir giriş yapılır. Uzun uzun tarihten bahsedilerek kötü yönetim, memurların kendilerini âdeta idareye Min-tarafillâh müvekkel (Allah tarafından görevlendirilmiş) yerine koyup yaptığı yanlışlar ve sayısı zaten çok az olan aydınların duruma vaziyet etmesindeki eksikliği anlatılır. Halkçılık programı şimdi işgalden kurtulmak zamanıdır diyerek ertelenir ve yerine 21 Anayasası da denen Teşkilât-ı Esasiye Kanunu çıkar. Bununla birlikte Meclis Hükümeti sistemi devreye girecektir.
Bu ağır şartlarla yaşayan Osmanlı Türk Cihan Devleti nihayet 29 Ekim 1923''te yerini Türkiye Cumhuriyeti''ne bırakır. Daha büyük mücâdele başlamıştır. Kazanılır da ama bu başka bir yazının konusudur.
Washington''un kılavuzluğu, Brüksel''in şefaati
Türkiye, bugün tıpkı Mustafa Fazıl Paşa''nın yazdıklarını, 21 Anayasası tartışmalarında anlatılanları yaşıyor. (Hem Fazıl Paşa''nın mektubu hem de Meclis tutanakları her siyasetçinin mutlaka okumaları gereken başucu belgeleridir.)
Bugüne gelen yolun taşlarını dikkatle döşediler. 28 Şubat (1997) Millî Güvenlik Kurulu Toplantısı bir fırsata çevrilerek plan uygulandı. Tıpkı öncekiler gibi Düvel-i Muazzama (ABD-AB) ve işbirlikçileri devreye girdiler. 21''inci yüzyılın başında her türlü uyarıya kulak tıkayan yönetim, bir menzile yönelmişti. Ortakları da vardı. Menzil yolculuğundan pek haberi olmayan aydınlar da yanlarındaydı. Nasıl mı? Tam olarak anlamak için menzile birlikte yürüyenlerin yollarının ayrıldığı 15 Temmuz ihanetine kadar olan yolculuğa bakmak gerekiyor.
Türk Milletine 15 Temmuz ihanetini yaşatan FETÖ''nün en popüler çalışması Abant Platformu toplantılarıydı. İlk başlarda pek dikkat çekmedi. Katılanlardan konuyu bilenler veya bilmesi gerekenler de susuyorlardı. Sağdan veya soldan, devrimci yahut milliyetçi, liberal ya da başka bir şey hiç fark etmedi. Hepsi de sustular. Hem de uyarılara rağmen sustular. 110 yaşındaki STK''lardan katılanlar da, yeni kurulmuş olanların temsilcileri de olan bitene ses çıkarmadılar. Aynı zamanda ateşe odun da taşıdılar. Ta ki 15 Temmuz ihanetine kadar.
Abant Platformu toplantılarının ilk sekizinin ve 18''incisinin (özelliği olduğu için alındı) konuları ve tarihleri sırayla şöyle:
İslam ve Laiklik, 23 Mart 1998,
Din - Devlet ve Toplum, 1998,
Demokratik Hukuk Devleti, 2000,
Çoğulculuk ve Toplumsal Uzlaşma, 2001,
Küreselleşme, 2002,
Savaş ve Demokrasi, 2003,
(Washington) İslam, Laiklik ve Demokrasi - Türk Tecrübesi, Nisan 2004,
(Brüksel) Türkiye''nin AB Üyeliği Süreci: Kültür, Kimlik ve Din, Aralık 2004,
18. Toplantı (Erbil) Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak, Şubat 2009.
Gerçekdışı menzile yolculuk
Bu konuların hemen hepsinde de yol bir şekilde yeni (!) anayasaya çıkıyor. Bugün üzerinde fırtınalar koparılan konular. Yurt dışında yapılanlar da var! Mesela yedinci ve sekizinci toplantı 2004''te ABD''de ve Brüksel''de, 18. Toplantı 2009 yılında Erbil''dedir. 2009 yılı PKK açılımının yapıldığı, Türkiye''ye getirilen teröristlerin Habur Gümrük kapısında utanç verici biçimde karşılandığı yıldır.
Sadece dördüncü toplantının sonuç bildirgesinden bir örnek vermekle yetineceğim. Bildirge, "Çoğulculuk düşünce, inanç, kimlik ve çıkarların farklılığının tanınmasını ve bu farklılığın demokratik rejim içinde temsilinin engellenmemesini ifade eder." diye başlamakta ve "Türkiye''nin, bütün vatandaşlarına ve her toplumsal kesime eşit mesafede duran, bütün farklılıkların kamusal alanda temsil edilmesini mümkün kılan bir devlet anlayışına ihtiyacı vardır." demektedir. Bu ifadeler kamuoyunun yabancısı değildir. Bunlar grup kimliklerinin tanınması anlamına gelir. Egemenliğin paylaşımı demektir. (Ki bugün bile hâlâ bazı partiler bu konuda taahhütte bulunmaktadır(!))
Bu toplantılarla birlikte Türkiye''yi dönüştürme çalışmaları tam hızla devam ediyordu. AB, ABD ve işbirlikçileriyle menzil yolculuğunda birlikte olanlar, devleti ve milleti 15 Temmuz duvarına çarptırdılar. Ardından bir de Türkiye''nin önüne çok büyük derinlikteki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hendeği kazıldı!
Bugün Rusya''nın Ukrayna''yı işgali, uluslararası şartları biraz daha farklılaştırdı. Dünya yeniden şekillenmeye doğru yöneldi. Ve Türkiye, tarihin bu olağandışı dönemine duvar(lar)a çarp(tır)anlarla yoluna devam ediyor. Ancak seçim her geçen gün biraz daha yaklaşırken kim batırdıysa o kurtarır düşünceleri de belirginleşmeye başladı.
Ve onlar menzile doğru Amok Koşusuna da devam ediyorlar.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları