Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

EKONOMİ VE GERÇEKLER

Putin ve Erdoğan

Tarihin bu önemli bir dönemecinde Asya kıtasının tam göbeğinde iki önemli ülkeyi yöneten politikacıların ideolojik olarak bu kadar benzer bir kafa yapısına ve dünya görüşüne sahip olması size de ilginç gelmiyor mu?

Bu düşüncemi bugün gündeme getirme nedenim Putin’in Wagner isyanı sonrasında sarf ettiği sözler. Ülkesinin Birinci Dünya Savaşı esnasında 1917'de benzer şekilde darbedildiğini kaydeden Putin, bu savaşta Rusya'dan zaferin çalındığını söyledi.

Putin, "Entrikalar, ordunun ve halkın arkasındaki siyasi hırslar, en büyük sarsıntıya, ordunun ve devletin yıkılmasına, geniş toprakların kaybına ve iç savaş trajedisine yol açtı. Rus Rus'u, kardeş kardeşini öldürdü. Ülkeyi parçalayan ve paylaşan çeşitli siyasi maceracılar ve dış güçler ise bencil çıkarlar elde etti. Rusya'yı tekrar bölmeye izin vermeyeceğiz. Halkımızı iç ihanetten koruyacağız. Bugün karşılaştığımız durum ihanettir. Kişisel hırslar ve çıkarlar, ülke ve halka yönelik ihanete yol açtı." Diyor.

Putin’in Bolşevik devrimini bir ihanet olarak gördüğü, feodal Çarlık düzenine hayran olduğu, Lenin ve yoldaşlarına sık sık laf soktuğu çok bilinen bir gerçek.

Her ne kadar bizdeki bazı eski tüfek SSCB hayranı solcular hâlâ Rusya’yı eski komünist Rusya zannetseler ve bu yüzden yoğun bir Putin hayranlığı besleseler de Rusya artık değişti, SSCB yıkıldı, Rusya’da Rus faşistleri iktidarı ele geçirdi. Bilmeliler ki Putin, Hitlere özenen, Çarlara hayran eli kanlı bir diktatörden başka bir şey değil.

Putin’e Çarlara özenmenin sonunun Çarlara benzeyeceğini buradan hatırlatıp aradaki benzerliğe dönelim. Malum asıl konumuz Putin ve Erdoğan’ın dünyaya bakış açılarındaki benzerlik.

Bildiğimiz üzere Erdoğan da Osmanlı hayranı, Cumhuriyet devrimini Osmanlı saltanat ve hilafetine ihanet olarak gören bir ekolden geliyor. Bu ekol, Cumhuriyet’in kurucularının Osmanlı’yı yıktığına, imparatorluğun bölünmesine yol açtığına ve hilafeti kaldırarak ümmeti başsız bıraktığına inanıyorlar. Esas itibariyle millî egemenliğe karşı dini ve sultani egemenliğe sempati duyan kişiler bunlar. Güçleri yetse hiç tereddüt etmeden cumhuriyeti yıkıp yerine saltanat ve şeriata dayalı bir devlet kurmak isteyecekleri de muhakkak.

Kanıt isterseniz işte kanıtım: Sarayda danışmanlık yapan Türkiye’nin Wagner’i olarak da bilinen SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin ASRİKA isimli bu hedefi, ispatlamaya yetecek net bir kanıttır.

Hatırlatayım Birinci ASRİKA Kongresi, 23-24 Kasım 2017 tarihinde “Geçmişten Geleceğe Yönetim Biçimleri” başlığıyla İstanbul’da toplanmıştı. Kongreyi kamu kurumları finanse etmiş ve devlet sessizce izlemişti. Kongrenin sonunda bir anayasa taslağı kaleme alınmış “İslam Ülkeleri Konfederasyonu Anayasası” ile ayrı bir yönetim şekli, askerî gücü, yargısı, başkenti, bayrağı, dili olan “İslam Devletler Birliği” kurulması önerilmişti.
Bu anayasanın 6. maddesine göre, ASRİKA İslam Devletler Birliği’nin resmî dili Arapça, bayrağı, kırmızı-yeşil zemin üzerine beyaz ay ve millî devlet sayısı kadar yıldız, başkenti İstanbul/Türkiye olarak belirlenmişti.

Madde 7’de ise “ASRİKA İslam Devletler Birliği’nin temel amacı; İslam şeriat ve akidesini hâkim kılarak…” sözleriyle kurulacak birliğin şeriatla yönetileceği ifade ediliyordu.

Osmanlı’yı hortlatma, şeriat devleti kurma hayali kuran bu kesimin, Osmanlı’ya ilk isyan edenlerin İslam Ülkeleri olduğunu bilip bilmediklerini bilmiyorum.

Bilmiyorlarsa Mısır Hidivi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Osmanlı ordusunu dağıtarak nasıl Kütahya önlerine kadar geldiğini açıp okumalılar.

Malum, Müslüman bir güç karşısında yaşanan bu hezimet sonrasında dönemin padişahı II. Mahmut, Hristiyan ülkeler olan Büyük Britanya ve Fransa'dan yardım dilenmiş fakat arzu ettiği yardımı alamamıştır. Bunun üzerine padişah gene bir Hristiyan ülke olan Rusya'dan yardım dilenmek zorunda kalmış, Rusya ile 8 Temmuz 1833 tarihinde Hünkâr İskelesi Antlaşması yapılmış ve Rus donanması gelip İstanbul'a demirlemişti. Boğazların Rusya'nın eline geçmesinden endişe eden İngiltere ve Fransa'nın araya girmesiyle Kütahya Antlaşması (14 Mayıs 1833) imzalanmıştı.

Daha birçok tarihi örnek verebilirim ama bu tarihi örnek bize, din birliğine dayalı bir şeriat, hilafet ve saltanat devleti hayalinin, Müslümanların birlik ve bütünlüğünü sağlamaktan aciz bir proje olacağını açıkça ispatlamaktadır.

Neyse lafı uzatmayalım bir birine çok benzeyen kafa yapılarına sahip, biri Rus Çarı diğeri Osmanlı Sultanı olmaya hevesli, emperyalist emeller besleyen iki politikacı, bölgedeki iki önemli ülkeyi yönetirken bu bölgeye barış, huzur ve refahın gelmesini beklemek, içi boş bir hayalden başka bir şey değildir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları