Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

EKONOMİ VE GERÇEKLER

Ekonomik görünüm

Bir ülkenin ve yahut da bir toplumun ekonomik gücü tamamı ile üretim gücüne bağlıdır. Ne bir kişinin, ne bir kurumun ve ne de bir devletin üretmeden tüketmesi sürdürülebilir bir düzen değildir.

Ne yazık ki ülkemiz epey uzun bir zamandır üretmeden tüketmeyi marifet sayan, dış borç ve yabancı yatırımcının getireceği döviz ile ekonomiyi döndürmeye, ithalata dayalı tüketimi devam ettirmeye çalışan bir anlayış tarafından yönetilmektedir.

Aslında bu anlayış, Osmanlı devrinde de hâkim olan ve imparatorluğun ekonomik olarak iflas edip Düyun-u Umumiye idaresine teslim olmasına yol açan zihniyettir.

Dışarıdan bazen direkt olarak ve bazen de Yap İşlet Devret benzeri farklı farklı yöntemler ile alınan döviz bazındaki dış borçlar belirli dönemlerde tüketimi patlatmakta sonuçta halkta sanal bir refah yaratabilmektedir.

Ülkemizi son 18 yıldır yöneten AKP iktidarı da 50 sonrası iktidara gelenlere benzer bir şekilde dış borç ve yabancı sermayeye dayanan bir tüketim toplumu modelini destekleyen politikalar uygulamıştır. Dahası ülkenin geçmişten kalan varlıklarını özelleştirme adı altında satarak da çok ciddi bir miktarda kaynak yaratmış ve dağıtmıştır.

Özellikle AKP iktidarının ilk dönemlerinde AB müzakere süreci ile başlayan olumlu hava sayesinde oldukça büyük miktarda yabancı yatırım Türkiye'ye gelmiştir. Diğer yandan gelişmiş ülke ekonomilerini etkileyen 2008 krizi de küresel piyasalarda oldukça ciddi bir para bolluğu yaratmış ve yüksek faiz veren Türkiye'ye ciddi manada kaynak akmasını sağlamıştır. Bu yıllarda verilen yüksek faiz karşılığında akan para yüzünden kurlar ciddi miktarda yükselmemiş sonuçta Türkiye bir ithal tüketim cennetine dönüşmüştür. Bir çok üretici uygulanan bu kur politikası yüzünden üretmektense ithal etmeyi tercih ederek üretici olmaktan vazgeçmiş ya ithalatçı olmuş, yahut da piyasadan çekilmiştir.

Bu dönemde doğal olarak Türkiye'nin cari açığı da olağanüstü miktarda artmıştır.

21. Yüzyılın ilk 20 yılında tüm dünyada soğuk savaş sonrası kurulan yeni ekonomik dengelerin ortaya çıkmasına tanık olduk. Açıkçası hayretle doğu ekonomilerinin muhteşem yükselişini seyrettik. Bu 20 yıla başta Çin ve Kore olmak üzere Asya ekonomilerinin damga vurduğunu söylemek hiçbir şekilde abartı olmayacaktır.

Asya ve Avrupa arasında bir köprü konumunda olan Türkiye'nin bu dönemi nasıl değerlendirdiğini ya da değerlendiremediğini Ülkeler Bazında Kişi Başına Düşen GSYH rakamlarını zaman içinde karşılaştırmalı olarak gösteren aşağıdaki tablo açıkça ortaya koymaktadır:

tablo11.jpg

Tablodan da açıkça görüleceği üzere AKP iktidarına denk gelen 21 yüzyılın başlarında, bizden oldukça geride olan Bulgaristan ve Kazakistan gibi ülkeler bugün itibariyle bizden üst sıralara tırmanabilmiştir. Çin'de ise 2002 yılında Türkiye'nin üçte biri seviyesinde olan  Kişi Başına Düşen GSMH bu gün Türkiye'den yüksektir. Benzer bir durum Rusya için de görülmektedir.

Türkiye'nin bu dönemde yarışta geri kaldığı, başarılı bir sınav veremediği açıkça görülmektedir.

Demek ki yabancı sermaye ve dış borca dayalı bir tüketim toplumu modeli ülkemizi yarışta ileri götürmeye yetmemiş.

Ülkemizdeki dolar bazında hesaplanan kişi başına düşen millî gelir ile dolar bazındaki küresel ortalamayı karşılaştırdığımızda da Türkiye'nin durumu ve negatif ayrışması açıkça görülmektedir.

grafik11.jpg

Ülkemizde işlerin 2013'ten sonra pek de yolunda gitmediği 2008 krizi sonrasında başlayan ve dünya ortalaması ile aynı yönde seyreden yükseliş trendinin bu tarihte kırıldığını 2017 sonrasında ise yönün dünya ortalamasından tamamen ters yönde seyrettiğine dikkat etmek gerekmektedir.

Yukarıdaki tablo ve grafiği birlikte değerlendirdiğimizde son yirmi yılda Türk ekonomisinde işlerin hiç de yolunda gitmediğini, diğer gelişmekte olan ülkelerden negatif olarak ayrıştığımızı açıkça görmekteyiz.

Sadece bu veriler mi elbette hayır. Son 20 yılda hangi küresel markayı piyasaya çıkarmayı başardık? Oysa aynı dönemde Çin ve Kore gibi ülkeler bir çok küresel marka yaratmayı ve piyasaya sunmayı başarmış durumdalar.

Türkiye'nin diğer gelişmekte olan ülkelerden negatif olarak ayrıştığı tarih bizim dikkatimizi çok önemli bir hususa çekmektedir. Bu tarih Türkiye'nin bir referandum ile parlamenter demokrasiden ayrılıp hiçbir denge ve denetleme mekanizmasına yer vermeyen bir tek adam rejiminin tesis edildiği tarihtir.

Dünyada ilk defa serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı bir ülkede rejim demokrasiden otokrasiye çevrilmeye kalkışıldı, bunun ekonomi ve piyasayı olumsuz etkilememesi asla mümkün değildi. Yukarıda sunduğum veriler tam da bu olumsuz yansımanın bir ispatıdır.

Sonuç olarak hali hazırda yaşanan rejim krizini de ortadan kaldıracak çok ciddi siyasi, hukuki ve ekonomik yapısal reformlar yapılmaz ise bu trendin değişmesi Türkiye'nin küresel yarışta başarılı olması hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları