Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

EKONOMİ VE GERÇEKLER

Cumhuriyetin çağdaşlaşma hedefi

Cumhuriyet halk adına bir egemenlik iddiasıdır, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye cumhuriyeti ise sadece bir egemenlik iddiası taşımaz aynı zamanda bir çağdaşlaşma iddiası da taşır.

Bu çağdaşlaşma lafını hemen herkesten ve çok sıklıkla duyarız, lakin bir çok defa bu lafın içi yeterince doldurulmaz ve bu yüzden de Mustafa Kemal Atatürk'ün koyduğu "Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız" hedefi ne yazık ki çoğu kişi tarafından doğru anlaşılmaz, kuru bir Batı taklitçiliği zannedilir ve yeni nesillere de doğru olarak anlatılmaz.

Atatürk, kültür ile uygarlık hakkında 1930 yılında şöyle konuşmuştur: "Bence medeniyeti (uygarlığı) harstan (kültürden) ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu nokta-i nazarımı izah için hars ne demektir, tarif edeyim. Bir insan cemiyetinin;

a) Devlet hayatında;

b) Fikir hayatında, yani ilimde, içtimaiyatta ve güzel sanatlarda;

c) İktisadî hayatta, yani ziraatte, sanatta (endüstri, sanayi) ve ticarette; kara, deniz ve hava munâkaleciliğinde (ulaştırma, iletişim), yapabildiği şeylerin muhassalasıdır (elde edilen sonuç, hasıla)."

Atatürk'ün bu kültür tanımı bize Profesör Afet İnan'dan intikal etmiştir (Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 1969, s. 276).

Bu tanımda, Mustafa Kemal Atatürk'ün insan faaliyetlerini üç büyük gruba ayırdığı görülüyor. Bunlardan ilk olarak zikr ettiği devlet hayatının kapsamı içine yönetim, hukuk ve siyaset gibi alanlar girer. İkinci grup olan fikir hayatı içinde, görüldüğü üzere, Atatürk ilim ile içtimaiyat ve güzel sanatları zikrediyor. Böylelikle, burada, matematik ve doğa bilimleri gibi sağın (Denetlenebilir ölçü ve hesaplara dayanan bilimler) ve deneysel bilimler yanında toplum bilim veya beşerî bilimler ile güzel sanatlar bu grubun içine girmiş oluyor. Üçüncü grup olan iktisadî hayat kapsamı içinde ise, endüstri ile kara, deniz ve havadaki ulaştırma faaliyetleri ile iletişim faaliyetleri bulunmaktadır. (Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı)

Burada Mustafa Kemal Atatürk'ün kültüre son derecede bütüncül bir yaklaşım sergilediği açıkça görülmektedir.

Muassır medeniyet yahut da öz Türkçe çağdaş uygarlık tanımının asla batılılaşma yahut da batı taklitçiliği olmadığını, tam tersine son derecede yerli ve milli bir duruşu kapsadığı bu tanımdan açık ve net olarak anlaşılmaktadır.

Dahası Atatürk çağdaş uygarlık tanımının içini son derecede güzel doldurmuş ve işin içine ekonomi, üretim ve tüketim ilişkilerini de koyarak tüm üst yapı kurumları ile üretim alt yapısının ilişkisini son derecede doğru kurmuş bulunuyor.

İşin açığı Atatürk'ün koymuş olduğu bu çağdaşlaşma tanımı ile; çağdaş toplumların insan ihtiyaçlarını gidermede yakaladığı başarıyı yakalamak, çağdaş toplumların üretim başarısına erişmek ve çağdaş toplumların insanlarına sunabildiği tüm tüketim imkanlarını yakalayabilmek olduğu son derecede açık ve net olarak anlaşılmaktadır.

ÇAĞDAŞLAŞMA ÜTOPYASI

Bu son derecede anlamlı ve bütüncül tanımlamadır, bu yüzden de Atatürk'ü Batıcı, yahut da Batı taklitçisi zannetmek, ya da bu şekilde takdim etmek fevkalade sığ, yanlış ve eksik bir düşüncedir.

İşin açığı uygarlık denilen şey zaten bir toplumun insanlarının ihtiyaçlarını ne şekilde ve hangi başarı ile karşılayabildiği ile ölçülür. Bu başarı çok önemli ölçüde üretim biçimi ve üretim kapasitesi ile ilgili bir husustur, bir örnek ile konuyu açayım; mesela gıda üretimini insan ve hayvan kas gücü kullanarak tamamen doğa koşullarına bağlı olarak da yapabilirsiniz, makine gücü, fabrikasyon ve sera gibi doğa koşullarından bağımsız bir şekilde de. Her iki halde de insan ihtiyaçlarını karşılamada çok büyük farklar vardır, birinde doğa koşullarına bağlı olarak mevsimsel ve yetersiz miktarda bir arz söz konusuyken diğerinde mevsim koşullarına bağlı olmadan çok daha yeterli bir üretim söz konusudur, bu olgunun kültürün diğer alanlarını nasıl etkileyeceğini de kolaylıkla tahmin edersiniz.

Devlet ve hukuk başta olmak üzere üst yapı kurumlarını ve iktidar ilişkilerini belirleyen en önemli unsurun üretim biçimi olduğunu da biliyoruz.

Cumhuriyet devriminin çağdaşlaşma ütopyası temeli de feodal bir tarım toplumunu çağdaş bir sanayi toplumuna dönüştürme projesidir. Çağdaş, fenni sınai ve entegre bir üretim yapısını bu topraklarda da oluşturabilmek Atatürk'ün en büyük ideali ve hedefidir.

Üretemediğin mal ve hizmetleri tüketebilmek için ya üretebilenlerden borç almak yahut da sadaka olarak dilenmek gerekmektedir.

Atatürk'ün üretimi, kültür ile bir arada düşünmesi son derecede kapsayıcı bir ekonomik yaklaşımdır. Çünkü bir şeyi üretebilmek toplumun sahip olduğu insan niteliğine ve kültürel yapısına bağlıdır. Örneğin bilime ve sanata düşman bir kültürün, bu niteliklere haiz insan yetiştirebilmesi; bilimsel keşiflerde bulunabilmesi, teknoloji yaratabilmesi, sanatsal tasarımlar yapabilmesi ve çağdaşı toplumlar ile yarışabilecek üretim kapasitesine ulaşması asla mümkün olmayacaktır.

Cumhuriyet devrimini ve Mustafa Kemal Atatürk'ün çağdaşlaşma hedefini daha iyi ve doğru anladığımız zaman bugünkü sorunlarımızın da büyük bir kısmını halledebileceğiz.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları