Ciğer lokum gibi ama Beşiktaş vejetaryen: Zafer Arapkirli açıkladı...

Türkler ve Arnavutlar...

Birbirine çok yakın kültürlere sahip ve ülkemizde de çok sayıda Arnavut ve Balkan kökenli insanın yaşaması nedeniyle gelenesel olarak "karşılıklı sıcak duygulara sahip" iki millet.

Ama Arnavutluk'ta, "tarihi kökenlere inildiğinde" zaman zaman Türklere karşı pek de "arzu edilen yumuşaklıkta" duygularla yaklaşılmadığını bilenlerdeniz.

Maçın tam başlayacağı dakikalarda, Beşiktaşlı konuk taraftarlardan sahaya atılan meşalelere cevaben, tribünlerden "konuk taraftara karşı hamle" yapıldığında, bu hamleler ve sahaya da inen bazı Arnavutların Beşiktaş tribününe yöneldiğine tanık olduğumuzda, bunlar geldi aklımıza.

Keşke, bunlar yaşanmadan önce Tiran Emniyet Müdürlüğü'nün ya da Tirana kulübü yönetiminin de aklına erkenden gelmiş olsaydı da, 15 dakika gecikmeye yolaçan gerginlik ve tatsızlıklar gerçekleşmeseydi. Bereket çabuk kontrol altına alındı ve UEFA heyeti ile İngiliz hakem S. Attwell , "salimen" maçın devamına karar verdiler. Üstelik de stadın tamamı dolu değildi. Bereket ki değildi...

Beşiktaş, ilk maçtaki 3-1'lik skorun rahatlığı ile maça fazla asılmayacağının hissini vermişti aslında. Ama bu "hissin" ötesinde, asılmamanın da ötesinde "hiç ciddiye almadığını" olağanüstü dağınık bir oyunla gösterdi.

İlk maçta neredeyse tek bir atak yapıp onu da az da olsa bir "umut golüne" çeviren zayıf Arnavut ekibinin, bu kadar çok atak yaparak ilk yarıda Beşiktaş kalesini görmesi, şut bile bulması Beşiktaş için pek övünülecek bir durum olmasa gerek. Koskoca Beşiktaş'ın, kendisinden bu kadar "açık ara sıklet farkı" olan bir rakip karşısında telaşla ve "dan dun" toplarla atak savuşturması, hücum eden rakibe hızlı karşı ataklarla karşılık verip ilk yarıda rakibin umutlarını tamamen söndürecek gol veya golleri bulamaması, sıkıntı vericiydi.

Futbolda şöyle bir adı konmamış kural vardır. "Dan dun toplarla atak karşılayan bir takımın bu ürkek savunması, ne kadar zayıf olursa olsun, rakibe cesaret verir." Çocukluğumuzdan, mahalle maçlarından bile bunu biliriz.

Ama benim gibi neredeyse bir yıldır "çok yavaş ve gereğinden fazla sabırlı hücum eden bir takım" eleştirisini yapanlar için bu hiç de sürpriz değildi... İlk maçta İnönü tribünlerin sık sık attığı "Yönetim istifa" sloganı, eminim "o kalabalık burada olsa", daha da sık tekrarlanırdı.

Neden mi?

Nedeni besbelli...

Geçen seneden "bakiye" kadronun, belki de birbirini bu kadar iyi tanıyan kadronun, üstelik de 3-1 skorun etkisiyle daha rahat oynamasını beklerken sanki "birbirlerini ilk kez görüyormuşcasına" dağınık bir görüntü vermesi, daha lig başlamadan ve UEFA kampanyasının başlarında iken, hiç de tatlı bir görüntü değil. Hatta, "acı-ekşi-küflü sos" tadında...

Şenol Güneş kenarda kuşkusuz bizden çok daha sinirli ve endişeli izliyordu ilk yarıyı... Hattâ bir ara, konratakta rahat oyun kurulamamasını açıkça "Gedson'un topu ayağında gereksiz yere fazla tutmasına" bağlayan ve sinirlenen Şenol Hoca'yı, maçı anlatan spiker arkadaşımız, "takımının sertliklere fazla maruz kalmamasından rahatsız" diye tercüme etti.

Hatalı tercümeydi... Çok net...

İlk yarının bitiş düdüğü çaldığında, derin bir "ohh" çeken taraf, ne yazık ki Beşiktaş'tı...

Rakibin, ilk maçtaki golü atan forveti Kaina'ya destek olan bir iki oyuncusu daha olsa, belki de soyunma odasında bambaşka bir atmosfer yaşanabilirdi.

Beşiktaş'ın ilk yarıdaki tek olumlu hareketi, 45+5'te soldan gelen uzun topu düzeltip harika bir vuruş yapan Onur Bulut'un füze gibi şutuydu. Oyuna sonradan giren Arnavut kaleci Lika harika bir refleksle çıkardı topu.

Onun dışında, savruk, ne yapacağını bilemeyen ve İstanbul'da da eleştirdiğimiz oyununun bile gerisinde bir performans sergileyen bir Beşiktaş izledik ilk yarıda.

Şenol Güneş'in ikinci yarı için ve sezonun tamamı için, zaten "gri" olduğundan adım gibi gibi emin olduğum umutlarını ve tabii ki içini de karartan bir tabloydu bu.

İkinci yarıda, ilk yarının sonlarında sakatlanan Necip'in yerine Amarkey'i oyuna alan Beşiktaş, biraz daha derli toplu başladı ikinci devreye. Ne yaptığını kime pas vereceğini bilen bir oyuncu topluluğu hüviyetine büründüler ve "geçen her dakikanın, turu geçmeye daha yakın olmasının rahatlığı" ile biraz daha soğukkanlı oynamaya başladılar. Ama her halükarda gol lazımdı. Beşiktaş gibi bir takıma burada "zamana oynamak" gibi bir tavır yakışmazdı...

Ben tam bunu düşünürken, sağ kanattan kullanılan bir korneri geride pas olarak kafayla düşüren Salih Uçan, ilk maçında ilk golüne atması için yeni transfer Daniel Amarkey'e harika bir asist yapıyordu. Amarkey yakın mesafeden uçarak kafayla golünü attı. 1-0

Artık rahatlamıştı Beşiktaş ve bu rahatlıkla biraz daha oyununu rakibe kabul ettirmesi beklenirdi.

Tam bu dakikalarda Arthur Masuaku'nun rakibini sol kanatta durdurmaya yönelik "kasti değil ama bir hayli sakar" hareketine İngiliz hakem "direkt kırmızı" gösterince, Beşiktaş 10 kişi kalıverdi. Zaten yorgun ve yavaş görünen bir Beşiktaş için, bu sıcakta hiç de arzu edilen bir durum değildi bu... Üstelik tam da "işler iyi gidiyor" derken... Bereket ki, gol bu kırmızı kart hadisesinden önce gelmişti de, Tiran'ın ateşi de hevesi de sönmüştü. Beşiktaş da turu neredeyse garantilemişti.

Dakika 75'i gösterdiğinde, sağdan gelişen cılız bir ortada, Vincent Aboubakar'ın adeta antrenmanda vurur gibi, yatarak topa vurduğu sert şut, Tirana ağlarının tozunu alıverdi. Turu da, İstanbul'a güle oynaya (bir sakatlığı, bir de kırmızı kart cezasını saymazsak) dönmeyi de iyice garantiledi. 2-0

Son dakikalarda, Semih Demirsoy'un, Jean Onana ve Demir Ece'nin oyuna girişleri ile, yorulan takım biraz daha nefes aldı

Bir sonraki eleme turunda rakip, Azerbaycan'ın Neftçi Bakü takımı...

Görece kolay bir tur daha denilebilir.

Ama Beşiktaş bu oyunu ile, ileriye dönük işi o kadar da kolay değil.

İlk iki maçta Zalgiris önünde izlediğimiz Galatasaray'ın hızlı ve dikine, hırslı oyunu, Fenerbahçe'nin Zimbru karşısında oldukça organize ve iyi kadrosu ile görüntüsüne kıyasla, Siyah Beyazlı camianın gönülleri o kadar rahat değil.

Daha kaliteli ve takımı "canlandıracak" bir iki transfer lazım.

Bizden söylemesi...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları