Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

EKONOMİ VE GERÇEKLER

Büyüme ile kalkınmanın farkı

Dikkat ederseniz iktidar, çok uzun bir zamandır devamlı olarak büyüme kavramını ön plana çıkarıyor, kalkınma konusuna ise hiç girmiyor. Ekonomik kavramlara çok alışık olmayanlar ise büyüme ve kalkınmayı eş anlamlı zannederek, yüksek büyüme gördü mü "aman ne iyi, büyümüşüz işte" diyor, seviniyor lakin bir taraftan da bu büyümeyi niye hissetmediğini merak ediyor.

Bu köşe yazısında size aradaki farkı ekonominin uzmanlık gerektiren kavramsal dilini kullanmadan, Ayşe teyze ile Mehmet amcanın rahatlıkla anlayabileceği sade bir dil ve örnekler ile anlatmaya çalışacağım.

Şimdi birlikte bir köy hayal edelim; yemyeşil, yüce dağlarında görkemli kestane ve ıhlamur ağaçları olsun. Kimi köylüler kestane ve ıhlamur toplayarak geçimini temin etsin. Bazıları ise ormanda keçi, meralarda koyun, sığır otlatsın. Beslediği hayvanların etinden, sütünden, yününden, derisinden ürettiklerini tüketsin, tüketemediklerini ise çarşıda, pazarda satarak geçimine katkı sağlıyor olsun.

Bu köyün verimli tarlalarında sapsarı başakları, serpilip boy atmış altın rengi günebakanları, dağa komşu verimli arazilerinde asırlık zeytin ve incir ağaçları da olsun. Köylüler zeytin, incir, ayçiçeği ve buğday tarımı ile haşır neşir olup, dünyalıklarını temin ediyor olsunlar. Dahası köyün arazisinde masmavi suları gece yakamozlanan, gündüz ışıldayan bir gölü de olsun. Köyün balıkçıları ırmakta ve gölde avlanarak hem eve balık getirsinler ve hem de fazla avladıklarını satarak, geçimlerine katkıda bulunuyor olsunlar.

Birlikte hayal ettiğimiz bu köyde insanlar huzurlu, mutlu, kavgasız dövüşsüz, karnı tok, sırtı pek üreterek yaşıyor olsun. Çocuklar yemyeşil çayırlarda koşuştursun, dedeler neneler dağın temiz havasında yaşlarına yaş, gelinler çocuklarına çocuk katsın.

Bu mutlu köyde, 100 kişi yaşıyor ve tüm gelirinin toplamı da 10 milyon Türk Lirası olsun. Birlikte ürettikleri, hakça bölüştükleri bir durumda köyün kişi başına düşen geliri de 10 milyon / 100 = 100 bin lira olur. Herkes üretime katılıp, tüketimden payını hakça alıyorsa da kişiler arası gelirde rahatsızlık verecek, adaletsizlik yaratacak ciddi bir fark ve uçurum olmaz.

Derken bir gün uyanık köylünün biri, tek bir kişi; köyün en kıymetli yerine bir bina dikip bir de firma kursun. Bu firmanın işi dağda siyanür ile altın çıkarmak, verimli ovaya jeotermal enerji santrali kurmak ve gölü besleyen nehire de bir HES yapmak olsun. Köylüleri de bakın ne güzel burada bunları yapıp çok para kazanacağım, köyümüzün ekonomisini büyüteceğim desin.

Köylüde bu uyanık adamın güzel sözlerine, parlak vaatlerine kanıp "he begim he, güzel olur" diyerek ikna olmuş olsun, itiraz etmesin.

Sonra görkemli, yüce dağdaki kestane ve ıhlamur ağaçları kesilsin; keçinin, koyunun, sığırın otlayacağı mera, orman kalmasın. HES yüzünden ırmak kurusun, göl çekilsin, balıklar yok olup gitsin, balıkçıların ağı da, eli de boş, kayıkları kuruda kalsın.

Verimli tarlaların ortasına kurulan JES'den salınan zehirli gazlar ve asitli sular zeytin ve incir ağaçlarını kurutsun, günebakanlar ile buğday başakları kavrulsun kalsın.

Altın madeninden sızan siyanürlü sular, tarım topraklarını çoraklaştırsın, havayı kirletsin, nehri ve gölü zehirlesin ortada ne hayvanat ve ne de nebatat bırakmasın.

Ormanlar kesilip, tarlalar meralar kuruyup, nehir ve göl suları zehirlenince köylünün üretim olanakları kaybolup, geçimliği kalmayınca geliri de 5 milyona düşmüş olsun. Fakat altın madeni, JES ve HES inşa eden, işleten firma sahibi uyanık köylü ise 100 milyon lira gelir elde etmiş olsun.

Bu noktada köyün yeni gelirini hesap edecek olursak 5 + 100 milyon = 105 milyon olur ve köyün ekonomisi büyüdü deriz. Elde ettiğimiz bu ekonomik büyüklüğü köy nüfusuna bölersek bu sefer de kişi başına düşen gelir; 100 bin liradan 1 milyon 50 bin liraya çıktı sonucuna varır ve rahatlıkla köyün ekonomisi ne kadar da büyüdü, köylü ne kadar zenginleşti diye bir yargıda bulunuruz.

Muhasebede bilançoya bakınca bu köyün ekonomisi kağıt üzerinde gerçekten de büyümüş olarak görülür değil mi? Sonrasında tüm köyde üretilen geliri köyde yaşayanlara bölüp elde ettiğimiz köyün kişi başına düşen geliri de kağıt üzerinde büyümüş görünür değil mi?

Peki o tek bir firma sahibi kişi hariç köylüler eskiden 10 milyon kazanıp bölüşürken, şimdi gelirleri 5 milyona düşmüş ve ancak bu geliri bölüşmek zorunda kalıyorlar ise bu tüm köylülerin zenginleştiği, refaha eriştiği ya da kalkındığı, büyümeden pay aldığı anlamına gelir mi?

Köyün 100 de 99'unu oluşturanların geliri 100 bin liradan 50 bin liraya düşmüş, köydeki tek bir firma sahibinin geliri ise 100 bin liradan 100 milyon liraya çıkmışken bunların ortalamasını almak bize doğruyu, gerçeği, adil ve eşitlikçi olanı gösterir mi? Böyle bir ortalamaya "karaktersiz ortalama" denmez mi?

Üstelik geliri düşen, yoksullaşan, eskisi gibi temiz hava, temiz su ve bol gıda olanaklarından yoksun kalan köyün genelinin refahı da, mutluluğu da düşmüş olmaz mı?

Değerli okurlarım işte kalkınma ile büyüme arasındaki fark aynı bu örnekteki gibidir, her büyüme kalkınma ve toplumsal refahı tesis etme, toplumun tüm bireylerini mutlu etme anlamına gelmez.

Siz bu örneği köy ölçeğinden alın, ülke ölçeğine taşıyın ve içinde bulunduğumuz durumu bir de öyle değerlendirin.

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları