Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

Bugünler birlikte aşılacak, ama!..

Her gün katlanarak büyüyen bir tehditle mücadele ediyoruz. Sinsice ilerleyen ve yanı başınıza geldiğinde ayağa kalkıp sizi korkutan ya da kutunun kapağını açar açmaz karşınıza çıkan gulyabani gibi... Ama bizim gördüğümüz gulyabani aslında en uygun zamanı yani bizim en zayıf ânımızı bekliyor. Bunun için de bizi kendisi zayıflatıyor ve ortaya çıktığında korkunun boyutu çok yüksek bir hâl almış oluyor.

Koronavirüsün doğrudan insan hayatını tehdit etmekle birlikte bu savaşın bir de diğer cepheleri var. Muharip unsurlar yani sağlık çalışanları cansiperane çalışıyorlar. Geceleri gündüzlerine karışmış vaziyette, doktorlarıyla, hemşireleri ve yardımcı personeliyle çok büyük bir fedakârlık içinde savaşıyorlar. Sağlık Bakanı da, hekimliğinin meslekî formasyonundan olsa gerek, genel olarak bir hata yapmadan ilerliyor. İnşallah böyle devam edilir.

Ya cephe gerisinde neler oluyor?  

Hastanelerde göğüs göğüse mücadelenin bir de destek unsurları var. Virüsle savaş kadar muharip güçlere silah ve mühimmat yetiştirmek de büyük bir organizasyon. Ve bir de, bu savaşın, suya atılan taşın meydana getirdiği halkalar misâli toplumdaki etkileri.

Bütün şehirler çok sessiz. Trafik hiç olmadığı kadar sakin. Dükkanların büyük çoğunluğu kapalı. AVM'ler için de kapanma tavsiyesi yapıldı ve yavaş yavaş onlar da kapanıyor. Hoş kendileri kapatmasa bile hiç müşteri gelmemesi kapanmaya zorluyor. Ve bu savaşın kazanılması için kapanmaları da gerekiyor. Ama aynı zamanda milyonlarca çalışan da artık çalışamaz durumda. İşverenin ücretsiz izin ya da işten çıkarması söz konusu. Bu da ev kirasının, elektrik, su, doğal gaz, telefon, internet faturalarının ödenemeyeceği anlamına geliyor. Varsa -ki olmayan yok- bankalara tüketici kredisi taksitinin ve kredi kartı borçlarının kara kara düşünülmesi demek oluyor. Okullarda eğitime ara verilmesi ve ev halkının eve kapanmasıyla artan mutfak masrafının da karşılanması gerekiyor. Ama bütün bunlar iş yeri kapanmış bir kişinin düşünmesi gereken problemler. Peki, sadece kişiler mi düşünecek? Devlet neler yapacak, yardım etmeyecek mi?

Kaderin akıntısına kapılıp gitmek

Bütün dünyada benzer problemlerin yaşandığı haberlerden görülmekte. Medya, diğer devletlerin hangi tedbirleri nasıl aldıklarını yazıyor. Bizimkini de zaten yaşıyoruz.

Tevfik Çavdar, Talat Paşa'nın, "Devletlerin en büyük zaafının olaylar karşısında bir şey yapamadan, kaderin akıntısına kapılıp gitmek olduğunu acı acı tekrarlamıştır" dediğini yazar. (Talat Paşa, Tevfik Çavdar Kül. Bak. sh. 192)

Bugün de Türkiye koronavirüs mücadelesinin arka cephesinde, tıpkı Suriye, Irak, Doğu Akdeniz'de süren strateji, diplomasi ve vekâlet savaşlarında olduğu gibi, kaderin rüzgârına teslim olmuş gibiyiz. Hep olayların akışına göre hareket ediliyor. Ne çıkarsa bahtımıza havası hâkim sanki.

İlk vakanın görülmesinden beri İletişim Başkanı ya da sözcüsü aracılığı ile konuşan Cumhurbaşkanı, Çarşamba (18 Mart) günü bir toplantı yaptı. Toplantıya 85 kişi katıldı. Bütün bakanlar, kamu kurumları ile TBB, TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, TESK, TİSK, TÜRK İŞ, HAK İŞ, KAMU SEN, MEMUR SEN, Anadolu Aslanları İşadamları (ASKON) Derneği gibi STK ve meslek kuruluşlarının temsilcileri vardı. AKP genel merkezinden Grup Başkanı Naci Bostancı ve yedi genel idare kurulu üyesi de toplantıdaydı.

Toplantıdan beklenti bir hayli yüksekti. Devletin, milletin bütün katmanlarıyla bir araya gelip, koronavirüs karşısında alınacak seferberlik kararları bekleniyordu. Ve Türk halkı da yapılacak açıklamalara kilitlenmişti.

Toplantı başladığında TBMM'de temsil edilen partilerin olmadığı ilk göze çarpan konu oldu. İkinci olarak da Türk Tabipleri Birliği ile Türk Eczacıları Birliği'nin toplantıya çağrılmamış olduğu görüldü. Eğer bu virüsle mücadele bir seferberlikse her türlü siyasi mülahazadan uzak bir tavır olmalıydı. Parti devleti tartışmalarına fotoğraf verilmemeliydi. Kanaatim o ki bu büyük bir hayâl kırıklığı olarak bir kenarda duracak.

Alınan tedbirler kim için? 

Elbette Türk Milleti için tabii. Ama kısa vadede, işinden olan ve çok kısa süre ne yapacağım, ne yiyip içerim, borçlarımı nasıl öderim diyenler için de sadra şifa olmadığı ortada.

Bu insanlar yaz tatili geldiğinde, beş yıldızlı otelde konaklama vergisini nasıl ödeyeceğini düşünmüyorlar.

İşini kaybedenler içinde sözleşmeli öğretmenler var ama 20 bin öğretmen alımı ile de dertler bitmiyor.

Konut kredisindeki peşinatın %20'den %10'a düşürülmesi de onları rahatlatmıyor.

Uçak biletlerindeki KDV'nin %1'e düşürülmesi sıkıntılarını çözmüyor çünkü zaten uçak bileti değil ekmek parası derdindeler. Gıda maddelerinde KDV hâlâ %18. Hiç olmazsa 3 ya da altı aylığına %8 ya da %1'e düşürülse olmaz mıydı?

İş yeri sahiplerine yapılan destek iyi ama işten çıkarılan veya ücretsiz izine ayrılanların dönüşü ile ilgili bir açıklama insanların içini biraz olsun ferahlatmaz mıydı?

Görünen o ki bu paket, aslında, zaten kötü gitmekte olan ekonomi için hazırlanmış tedbirleri ihtiva ediyor. Koronavirüs çıkınca bazı eklemelerle ikisine birden açıklandı. Yoksa beş yıldızlı oteldeki bir haftalık yaz tatilinin konaklama vergisinin düşmesinin, ne zaman biteceği bilinmeyen koronavirüs salgınıyla bir ilgisi olmasa gerek.

Ve en önemlisi de bu ülkede yaşayanların çok büyük çoğunluğu Müslüman olmakla birlikte farklı düşünen hem de her inançtan vatandaşımız var. Bütün Türk halkının televizyon karşısına geçip devletine sığındığı da göz önüne alınmalı ve "Benim inancım böyle diyor" denmemeliydi. Toplantının günü de manidardı. Sadece, "Çanakkale geçilmez" ve "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh tüm vatandır." dense yeterdi.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları