Bundan yıllar sonra bugün yaşadığımız dönemi ve ekonomik krizi anlatan ekonomi tarihçileri ve ekonomistler yaşanan krizi "Başkanlık Krizi" olarak isimlendireceklerdir.
Dünyada ilk defa eksikleri olsa dahi iyi kötü demokratik bir rejime sahip olan ve serbest piyasa ekonomisi uygulayan bir devlet bu rejimden BAAS tipi bir tek adam rejimine geçti. Bu geçişin büyük ekonomik sorunlar doğuracağı bunun siyasal ve sosyal yansımaları olacağı elbette birçok kişi tarafından söylendi, yazıldı, çizildi. Bendeniz de bu sakıncaları yazıp, çizip söyleşilerimde dile getiren kişilerden biriyim. Üstelik ben sadece bu kadarla da kalmadım Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret edip AKP ve MHP dâhil her parti grubundan milletvekiline bu sakıncaları açık ve net olarak anlattım.
Dinlemediler, dinleyenler de umursamadı ve sonuç ortada…
"Verin yetkiyi görün etkiyi" demişlerdi, verdik yetkiyi gördük etkiyi; 1 Ocak 2018 tarihinde 1 dolar 3,76 Türk Lirasından işlem görüyordu. Başkanlık seçimi ile beraber parite 4,70 seviyesine çıktı. Sonra artış devam etti 2 Ocak 2019 tarihinde 5,33, 2 Ocak 2020 tarihinde 5,94 ve 2 Ocak 2021 tarihinde ise 7,36 seviyesi görüldü. Bu arada Merkez Bankasının 128 milyar dolarlık rezervi de kuru dizginleme bahanesi ile cayır cayır yakıldı ve rezervler -50 milyar dolara kadar düştü tabiki. Bu gün itibariyle ise kur 12,40 civarı arada 13,50 zirvesini de gördü ve 15 seviyesi de potaya girdi.
Türk milletinin kriz algısı kurlar üzerindendir kurlar arttı mı kriz var denir. Bunun nedeni Türkiye çok paralı bir ekonomidir, aynı anda her türlü döviz, altın ve Türk Lirası her türlü alım satım işinde rahatlıkla kullanılır. Hele hele iş tasarrufa geldi mi Türk insanının nakitte öncelikli tercihi altın ve dövizdir.
İktidarın bilgisizlik, beceriksizlik ve liyakatsizlik sonucunda ortaya çıkan kötü yönetimini "ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz" söylemi ile gizleme çabası kurtuluş savaşının kutsallığı ve itibarını istismar etmeye çalışmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. İşlerine geldiği zaman Kurtuluş Savaşının önderlerine hakaret etmekten çekinmeyen bu zihniyetin bu istismar girişimi elbette boşunadır.
Gerçek kabak gibi ortadadır, akıl dışı bir rejimi getirip bu ülkeye dayatan, tüm kararları tek bir kişinin inisiyatifine bırakan bu tiranlık rejiminin başka bir ekonomik sonuç doğurması zaten mümkün değildi.
Arkaik kaynaklardan beslenen akıl daneleri şimdi de kalkmış "faiz sebep enflasyon sonuçtur, enflasyonu düşürmek için faizleri indirmek gerekir" gibi rasyonel akla ve ekonomi bilimine aykırı bir iddiayı halkımız üzerinde denemeye başlamışlardır.
Halkı kobay yerine koyan bu deneye ben şiddetle karşıyım ve şimdiden söylüyorum bu deneyin olumlu bir sonuç vermesi mümkün değildir, lakin halkımız bu deneyden çok zarar görecek ve ekonomimiz çok ağır bir hasar alacaktır.
Makalemin girişinde de belirttiğim gibi sonuçta bu dönemde akıl dışı, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine aykırı bu girişimler sonucunda yaşanan krizi "Başkanlık Krizi" olarak kayda geçireceğiz.
Dünyada birçok ekonomi fakültesinde bu kriz bir ders olarak okutulacak ve bakın Türkiye'de böyle akıl dışı bir deney yapıldı, sonuçta böyle bir çöküş ve felakete yol açtı diye anlatılacak.
Son söz olarak şunu da söyleyeyim iktidarı yönlendiren bazı cingözler var, bunlar halkın yastık altında 500 milyar dolarlık altın ve dövizi var, bu kaynağa erişip kullanabilirsek yırtarız görüşüne sahipler.
Bakın bu ülkede insanların yastık altı tasarrufu bulunduğu, karısının boynunda beşibiryerdesi, bileğinde altını olduğu doğrudur lakin demedi demeyin siz bunlara el uzatamazsınız. Halk zaten sisteme ve devlete güvenmediği için bunları yastık altında tutuyor, size ve rejiminize olan güven bu kadar dipte, kriz bu kadar zirvedeyken sizin bu kaynağa ulaşmanız mümkün değildir.
Unutmadan söyleyeyim eğer birileri aklınıza girer de 5 Nisan 1933'de ABD başkanı Roosevelt'in Executive Order 6102 adlı kararname ile Amerikan vatandaşlarına altın biriktirmeyi yasaklaması gibi bir işe kalkışırsanız onunda sadece ekonomik sonuçları olmaz siyasi ve sosyal sonuçlar ile de karşılaşırsınız.
