Çin'de ortaya çıktıktan sonra hızla büyüyerek dünyaya yayılan koronavirüsü ve sonrasındaki gelişmelerin ardından birebir sıkıntılarını tüm ülke olarak yaşadığımız şu günlerde, "koyun can kasap et derdinde" diyebileceğimiz türden gelişmelere tanıklık ediyoruz.
Mesleğimin profesyonel turist rehberliği ve acentecilik olmasından dolayı da uzun yıllardan bu yana sektörün içerisinden edindiğim bilgi ve tecrübelerim doğrultusunda kamuoyunu bilgilendirici yazılar yazmaya gayret ediyorum. Fakat bunca senenin ve yazının ardından hâlâ sıradan insanların kafasındaki turizm sektörü ve turistlerle ilgili düşünceleri ve karar verici mercilerdeki insanların turizm sektörü ile ilgili konularda bireyselci tutumları, sektörü ileri götürmekten ve kazanımlarının tüm vatandaşlarımıza yansımasını sağlamaktan çok ama çok uzak olmasına neden oluyor.
Atalarımız "her şerde bir hayır vardır" demişler ve iyi ki de demişler. Çünkü bugüne kadar kim turizm sektörünün başına geçerse, üfürmenin bu kadar kolay yapıldığı ve bu üfürüklere inanların da bu kadar çok olduğu başka bir ülke göremezsiniz. Üfürme diyorum çünkü, kayıt dışılığın en çok olduğu sektörlerin başında turizm sektörü geliyor. Kayıt dışılığın bu kadar yüksek olduğu bir sektörün başındakilerin verdikleri rakamlar ne kadar gerçekci olabilir.
Ama sorun değil, insanlara ve yetkili mercilerdekilere, şikâyet ile gitmek yerine duymak istediklerini söylediğinizde mutlu oluyorlarsa, sektörün ülkenin lokomotifi olduğunu üfürmek en iyi yöntemdir. Ama şu günlerde tüm dünya ile birlikte başımıza musallat olan virüs, bazı gerçeklerin de daha net görülmesine yardımcı oldu. Aslında turizm sektörünün öyle yıllık 40-50 milyar Dolar kazanmadığı ortaya çıktı. Eğer böyle bir kazanç söz konusu olmuş olsa idi, daha sezonun başlamasına üç ay var iken hemen tüm turizm işletmelerinden bu kadar feryat figan edilmemesi gerekir idi.
Demek ki neymiş, öyle söylendiği gibi bir para turizm sektöründe yokmuş. Olsa idi turizm sektöründeki işletmelerin çoğunluğu işletmelerini kredilerle döndürmek zorunda olmazlardı. O nedenle bundan sonra turizm sektörüne yapılacak her yatırımın ülkeye iyilik değil kötülük getireceği gerçeğini unutmayalım diyorum. Maalesef ülkemizdeki turizm sektörü ve gelirleri büyük bir balondan ibarettir. Bu balonun nasıl söndüğünü daha sezon başlamadan gördük.
2020 turizm sezonu ile ilgili genel kanı, havaların ısınması ile işlerin yoluna gireceği yönünde. Ama ben aynı şeyleri söyleyemeyeceğim, çünkü ülkemizin nerede ise turizm pazarının yarıdan fazlasını oluşturan Avrupa'da virüs salgınından dolayı büyük bir kaos yaşanıyor. Avrupa'da devlet edenler konunun ne kadar ciddi olduğunu topluma anlatabilmek için "II. Dünya Savaşı'ndan daha kötü şartlardayız" türünden açıklamalarda bulunuyorlar ve o yönde önlemler almaya çalışıyorlar.
Dünyanın en gözde turizm bölgeleri arasında olan İtalya, İspanya ve Fransa'nın önümüzdeki birkaç yıl turizm sektörlerindeki yaraları sarmasının zor olacağını tahmin ediyorum. Bu virüs olayı ortaya çıkıncaya kadar Avrupa Birliği ve Ortak Kültür'ünden bahseden ülkelerin aslında senaryosu büyük bir yalan ve propaganda üzerine inşa edilmiş bir yapının figüranları olduğu gerçeği de ortaya çıkmış oldu. Salgından en çok etkilenen İtalya'nın yardım çağrılarına hiçbir birlik üyesi ülke kulak asmadı. Bu salgın olayı biraz durulduktan sonra, Avrupa Birliği üyesi olmanın, özellikle İtalyanlar arasında büyük bir tartışma konusu olacağı kesin gözüküyor.
Şu anda 2020 yılının sorun gözükmeyen turizm pazarı olarak Rusya Federasyonu'nu ilk başa koyabiliriz. Orada da işler Suriye'de Türk yetkililerin izleyecekleri siyasete endeksli, olacağını gösteriyor. Suriye'de, Rusya ile karşı karşıya gelinecek bir çizgiye girilmesi halinde Rusya'dan da turist geleceğinin bir garantisi yok gibi.
