Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hakan Paksoy

Hakan Paksoy

MİLLİ DÜŞÜNCE

15 Temmuz'un yıldönümünde Türkiye

15 Temmuz gecesi insanlık tarihinin en önemli ordularının başında gelen TSK'nın içinden, iradelerini bir haine teslim etmiş, asker kılıklı kişiler kardeş kanı döktüler. Hain kalkışma, Türk Ordusunun şerefli üyeleri ve milletin yardımı ile önlendi.

15 Temmuz öncesine bakıldığında, o kara gecenin bir sonuç olduğu görülecektir. Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, İzmir Casusluk davaları gibi kumpas olduğu artık çok açık olarak bilinen davaların, 12 Eylül (2010) referandumunun devamıydı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yenilmez Ordusu çökertilmiş, yargısı ele geçirilmişti. "Ak Parti iktidara geldiğinde … Müslümanların beklentileri … mütevazı idi: Başörtüsü problemi, İmam Hatiplilerin katsayı mağduriyeti, seçmeli din (İslam) derslerinin uygulamaya konması… Bunlar kısa vadede halledildi ... Askerî vesayet, yargının tarafgirliği ve sınırlarını aşması … imkânların elvermesine bırakılmıştı ve elverdikçe bunlar da çözüldü. (…) Süvari güçlü ve hızlı atıyla ufukları aşarken bundan rahatsız olan iç ve dış menfaat ve ideoloji grupları, fırsat buldukça süvariyi durdurmak için teşebbüslerde bulundular." (H. Karaman, Yeni Şafak gazetesi, 30 Haziran 2019)

Bu yazılanlara ve olaylara bakıldığında yaşananların ara hedefler olduğu anlaşılmakta. Ama bunlardan önce yine 15 Temmuz'u takip eden günlere bakalım.

3 Ağustos 2016 Olağanüstü Din Şûrası

Kara gecenin hemen ertesinden itibaren Devlet toparlanmaya çalıştı. Yaralar sarılıyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı Olağanüstü Din Şûrası topladı. Aslında hedef doğrudan Türk Milletinin egemenliği ve birliği idi ve yapanların "dini (!) bir cemaat" görüntüsü vardı. Şûranın Sonuç Bildirisi ile bu yapı "Din dışı" ilan edildi. İlginç maddeler vardı. Mesela ikisi: "Her seviyede din eğitim ve öğretim anlayışı gözden geçirilmelidir… Benzer yapıların oluşmaması ve benzer hataların tekrarlanmaması için STK'larla ortak çalışmalar yapılacaktır…".

İki madde ile bugüne kadarki gelişmeler ilişkilendirildiğinde, dini cemaat ve tarikatların mevcut durumu daha iyi anlaşılmaktadır.

Şûra'nın en önemli mesajı Cumhurbaşkanının konuşmasında ortaya çıktı: "Tek parti döneminden itibaren uzun süre, fevkalade yanlış bir şekilde, 'irtica paranoyasıyla' ve devlet imkânlarıyla dini cemaatlerin üzerine gidildiği dönemlerde, her grup gibi, bu yapı da milletimizin kolları, kanatları altında varlığını sürdürmüştür. (…) Hatta 'Allah dedikleri için müsamaha gösterdik, dedik ki 'bir ortak yanımız vardır.' Ama inanın bana, aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının, aslında bambaşka niyetlerin, sinsi hesapların aleti, aracı, örtüsü olduğunu uzun süre görmedik, göremedik."

"Menzil aynıydı" ama...

Ayrı yollardan varılmak istenen aynı menzil neresi diye bakmadan önce bazı sorular sorulmalı. Menzil mi yanlış yol mu? Yoksa her ikisi de mi?

Şimdi menzili anlamaya çalışmak ve yukarıdaki soruların cevabını vermek uygun olur. Üç yıldır yapılanlar menzil yanlışlığının düşünüldüğünü göstermiyor. Cumhurbaşkanının 1993 yılında Refah Partisi İstanbul il başkanı iken verdiği röportajdan küçük bir kesit:

"(Soru) demokrasi ve İslâm hukuku noktasından... İnsanların benimsedikleri hukuk anlayışını terk etme gibi bir şansları var mı?

Eğer bugünün Türkiye'sinde yaşayan sözüm ona laikliği benimsemiş insanların, bu anlayışını terk edip, İslâmî bir anlayışa ve hukuka geçmeleri mümkün müdür diye sormak istiyorsanız, (…) Biz inanıyoruz ki Türkiye'de insanların hemen hemen tamamı … Müslümandırlar. Ancak bu özelliklerini ortaya koymaları engellenmiştir.

Biz Türkiyelilere ve insanlığa diyoruz ki, … Uzun sayılacak bir süredir Müslümanlar bir fetret devri yaşamışlardı … Müslümanlar inançlarını, düşüncelerini çağın diline uygun bir söylemle … ortaya koyamamışlardır. … sırf Müslümanlara reva görülenleri hatırlatmak yeterlidir: İstiklal Mahkemeleri vasıtası … kimlerin ve hangi suçlamayla idam edildiğini nasıl izah edecekler? Tevhid-i Tedrisat kanunu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak içindi?" (2. Cumhuriyet Tartışmaları, Başak yayınları, M. Sever- C. Dizdar, Ağustos 1993)

Bu cevabı bir de şu satırlarla birlikte değerlendirelim. Ama bunlar yeni yazılmış. " 'Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı…'

T.C. Anayasasında yer alan bu ilkeler ve hükümleri benimseyen halk kesimi azınlıkta değildir ve devletin güvenlik güçleri de bu ilke ve hükümleri korumakla görevlidir.

İslamlaşma davasına gönül vermiş … çaba gösteren, plan ve program yapan, mevcut iktidardan da bunu bekleyen herkesin buraya kadar yazdıklarımı bilmesi, unuttuysa hatırlaması gerekiyor." (H. Karaman, Yeni Şafak gazetesi, 28 Haziran 2019)

Karaman'ın 30 Haziran'daki yazısından: "Erdoğan Türkiye'yi birinci lige çıkarmak istiyordu ve İslam dünyası da … böyle … bir İslam ülkesine muhtaç idi.

Medreseler açık, tarikatlar faal, Diyanet oldukça serbest, İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri, geçmişte rüyalarında göremeyecekleri imkânlara sahipler…"

Cumhurbaşkanının Bosna Hersek'ten dönerken, yeni parti kuruluş çalışması için uçakta söylediği, "kendisine de söyledim … bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok … Dava terk edilmez. Burada sonuna kadar hizmet söz konusudur." sözlerini bütün bunlarla birlikte değerlendirelim. Menzil neresi, yolculuk devam ediyor mu ve bu ümmete kimler dâhil?

Son soru yine Türk Milliyetçilerinin bir kısmına: Hâlâ tam siyasi destek verdiğinize göre, artık sizin de bu fikirlere katıldığınızı düşünebilir miyiz?

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları