Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ferit Erden BORAY

Ferit Erden BORAY

Tarihe Tek Gözlükle Bakılmaz

Yozlaşma-kutuplaşma hatta bölünme doğmuşsa sadece geçmişe körleme bakılmış

Şu ya da bu sebeple millî ve dinî değerleri aşağılayarak, çiğneyerek toplumsal reflekslerin harekete geçirilmesinin örneklerini geçmişte Türkiye çok yaşadı, maliyetini de çok ağır biçimlerde ödemiştir, en azından yakın tarihimizde…

Toplumsal duyarlılığın yüksek olduğu yerlerin tahrik edilmesinin engellenmesi uzun yıllar boyunca Türkiye'de zaman zaman siyasi stratejileri getirmişti. Bilinmelidir ki Türk milleti binlerce yıldan bu yana tarihin yazıldığından beri dünyada vardı.

Milattan önce Çin tarihlerinde TÖRK olarak adları geçen Asya merkezli TÜRK halkları için dünyanın da tarihinde oldukça uzun anlatımları, kitapları var oldu. Türk halkları, tarih içinde en zor şartlarda bile benliğini ve varlığını korumuşlardır.

Özetlenecek olursa, millet denildiği zaman, sadece bugün yaşayan yurttaşların sayı olarak varlıkları da değil, bütün geçmiş kuşakları ve de gelecekte TÜRKLÜĞÜN adını, bağımsızlığını, şerefini ve dünya tarihlerindeki seçkin yerini sürdürecektir, kuşkusuz.

İlk bakışta ayrı gibi görünen parmaklar nasıl aynı el, aynı kola bağlı iseler… Doğum yerleri, geçim kaynakları, meslekleri, siyasi tercihleri ayrı olan yurttaşlardır. Üstelik aynı millete bağlıdırlar.

Örneğin ayrı gibi duran parmaklar, kazmayı, küreği, kalemi, hatta silahları ile beraber saflanıp ve gerektiğinde birleşip tek bir yumruk oluyorsa… Gerektiğinde birleşerek ölmekte, parmaklarının arasına düşmanlık dikenleri yerleştirilmez ise buna da şu ya da bu sebeple imkân bırakılmamalıdır.

 Kabul edilmelidir ki yüzyıllar boyunca aynı bayrak altında, aynı inançlarla, aynı Dil'i paylaşarak yönetilmişse aslında bu coğrafya onlar için vaz dahi geçilemez bir VATAN'dır. Omuz omuza ölüm pahasına tam hızla savunmuş, kaderlerini, kıvançlarını ve tasa'da ortak olmuş aynı büyük millet'in şerefli evlatlarıdır.

Bildiğiniz yüzyıl önceki tarih seyrinde asırlar boyu devam edegelmiş bir milletin, 610 yıl sonunda da yıkılış aşamasında iken, yine kendi arasından ortaya çıkanlarca, yeni bir kurtuluş devletini kurmuşlardı.

Bu dönemin dünya milletlerince kabul edilmiş tartışmasız lideri Gazi MUSTAFA KEMAL'in sözleri:

"…Türk Milleti'nin kendinin ve memleketin yüksek menfaatlerinin aleyhine çalışmak isteyen bozguncular olacaktır…"

Aslen Vatansız ve Milliyetsiz dehası şuursuz ya da şuuru olmayan beyinsizlerdir ortaya çıkanlar. Bu kez saçmalarındaki "gizli ve kirli" emelleri (hedef) bir topluluk değildir, Türk Milleti'miz." diyordu.

Yine Gazi'nin asıl sayılacak sözlerinden biri de:

"… Bir millet başarısı mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşması ile mümkündür. Bu nedenle de bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, aynı esaslara dayanan ve de aynı şekilde milli şuur ile yürüyenler olacaktır…"

Hatırlanacaktır ki, dünya ve milletlerarası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişilere ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara, hayat ve bağımsızlık dahi yoktur… diyecek kadar açık fikirle doğdu Türkiye.

Fakat 21. yüzyılın birinci çeyreğinden itibaren devrimlerden tam yetmiş yıl sonrasında Türkiye'mizin hangi zeminlere geldiğine iyi bakmamız gerekecektir.

Zihinlerin bulanıklaştığı, kafaların karıştırıldığı, taşların yerinden oynadığı, oldukça istikrarsız bir dönemden geçmekteyiz. Ülke sathına Demokratikleşme adına resmi kanaldan etkin mayınlar döşenmekte.

Oysa bize yabancı olan ETNİK AYIRIMCILIK ve de insanlarımızın birbirini ötekileştirdiği de bütün açıklığıyla televizyonlarda ve yazılı medyada görünmektedir. Böylece de farklılıklar, birlikteliklerin önüne geçirilmekte ve kutuplaştırılmaktadır.

Çözülme eğilimlerine göre zannedilecektir. Milli tarihimizle barışmak ve mutabakatları geliştirmek yerine, MİLLİ TARİHle başarılarıyla hesaplaşma peşine şu ya da bu sebeple düşürülmeler vardır.

Nedense tarihimizi yeterince incelemek zahmetine yorulmasına katılmayıp, kolaylığa ve hazırcılığa katılarak tarihler çalakalem yazılıvermişti, ne yazık.

Gelin bu konuda hassasiyet gösterip, asırlar önceki Çin bilim adamı, felsefeci SUN SUZİ derdi ki:

"… Başkasını ve kendini bilmez isen yüz kere de savaşsan tehlikeye düşersin… Başkalarını bilmeyip sadece kendini bilirsen, bir kazanır bir kaybedersin.

Ama ne kendini ne de başkalarını bilmez isen bu kez girdiğin her savaşta hep tehlikedesin demektir."

Değerli okuyucularım, özetleyecek olursak:

"… Böylesine istikrarsız ve sinsi, kozmopolitik ortamlarda toplumun beklentilerine cevap iyi şekilde verilmediğinden, bu kez "Kitle içi siyasi arayışlar da" devam ettirilmektedir. Eğer ülkede siyasetçi, politikacı, bürokrat, asker ve aydınlar, bilim adamları arasında da yeterince uyum sağlanamıyorsa… Durum nedir?

Hatta Millet'e DEVRİMLER DÖNEMİNDE hedeflendiği gibi yeterince bütünleşilemiyorsa… İşte asıl sorun bu umursamaz, içinden çıkılmayan durumun peki sözde medeni olmuş aydınlar olarak neresindeyiz?

Öte yandan eğer TARİH unutturulmuşsa, o zaman KÖKLERİ de yoktur, peki, öndeki tabelada yazılı olan hem de geçmişi dahi olmayan halk'a MİLLET demek olur mu, eğer bu durumda karşımıza "Biz neyiz?" gibi bir soru çıkarsa siyasetle uğraşanlar size yeni bir çare de bulurlar, adına da ÜMMET derler, olur biter.

İşte o zaman öne çıkan inançların asıl saydığımız ALLAH sözcüğünü muhtelif dillerde hem de sizin iyice anlamadığınız şekilde öne çıkarmak kolaydır. Değerli okuyucularım, o zaman bana soracak olursanız,

"Peki, bu durumda çare nedir?" cevaplayalım, yüz yıl önceki LAİKLİK İLE CUMHURİYETİ kuran KEMALİST FELSEFEYE bakın göreceksiniz…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları